Hem her şey değişiyor hem hiçbir şey değişmiyor.  1999 seçimlerinde birinci parti DSP idi. Haliyle koalisyon, onun  önderliğinde kuruldu. Oysa Meclis’teki diğer partilerin toplam oy oranı  yüzde 60’a yakındı. O gün Meclis’te olan sağ partilerin seçmeninin büyük  çoğunluğu bugün AKP’de. 
  AKP’nin oy oranının en çok düştüğü seçim, küresel kriz ortamında  yapılan 2009 yerel seçimi. Parti yüzde 39’a gerilemiş. Saadet Partisi ve  Demokrat Parti toplam yüzde 9 oy almış. Bu iki parti seçime Numan Kurtulmuş ve Süleyman Soylu’nun genel başkanlığında girmişti. Bugün ikisi de AKP yönetiminde. Daha evvel Demokrat Parti’ye genel başkanlık yapmış olan Mehmet Ağar da seçim öncesi AKP’ye destek mesajları veriyor. 
  Yani AKP, sağdaki konsolidasyonu sadece seçmenleri kendisinde  toplayarak değil bizzat kendine engel çıkartan partilerin liderlerini  kendi bünyesinde eriterek de sağlamış. 
 Dayandığı oy tabanı geniş olduğu için beş ayda yüzde 10 oy kazanıp geri alabiliyor. 
  Pek bir şey değişmiyor. 2011’de AKP neredeyse oyların yarısını almıştı,  1 Kasım’da da öyle. 2011’de CHP oyların neredeyse dörtte birini  almıştı, 1 Kasım’da da öyle. 
 Sağın kendi  içindeki gel gitleri, AKP’yi kâh sarsıyor, kâh partinin gücünün  pekişmesine yarıyor. Memleketin sağ siyaset coğrafyasında küçük bir  yüzölçümüyle başlayan İslamcılık, değişip dönüşmesinin de katkısıyla o  coğrafyanın en büyük yüzölçümünü kaptı. Hayran olduğu Osmanlı’nın en  küçük beylik olarak başlayıp diğer beylikleri bünyesine katması gibi. 
  AKP sağ seçmeni dev bir mıknatıs gibi kendine çekerken Ege’nin ve bazı  büyükşehirlerin merkez sağ seçmeninin az bir kısmı ise CHP’yi tercih  etti. 
 Seçim barajı ve AKP’nin yerçekimi, zamanla irili ufaklı sağ partileri eritti. 
  Oy oranı sebebiyle ancak sağın bütünleşmemesi halinde bir koalisyonla  iktidara ortak olabilecek olan CHP’nin uzun süredir muhalefette  kalmasının ve bir süre daha bu vaziyetin değişme ihtimalinin olmamasının  sebebi sağ oyların bir partide yoğunlaşması. 
  CHP bunu değiştirmek için uğraşmadı denemez. Sağa açılmayı denedi. Bu  deneme sağın tabanından çok merkez sağın bazı isimlerine açılmaktan  ibaret kaldı. Ekmeleddin İhsanoğlu hamlesiyle bu sağ adaylara açılım hamlesi bir başarısızlıkla neticelendi. 
  Sağdaki oy konsolidasyonunun AKP’yi hâkim parti yaptığı ve CHP’nin  seçmenin dörtte birini bir arada tuttuğu malum. Bu kısa vadede kolay  kolay değişeceğe benzemiyor. HDP’nin ise uzun seneler yüzde 6’larda  gezindikten sonra yüzde 1013 aralığına yerleşmesi önemli bir değişiklik.  Neticede 2011’den bu yana AKP ve CHP aynı, MHP düştü, HDP yükseldi. 
 Sağ açısından sorun, Erdoğan’ın  baskın karakterinin gölgesindeki AKP’de tektipleşmesi. Kendi içindeki  farklılıkların hızla Erdoğanizm altında kaybolması. Senelerin merkez sağ  geleneğinin popülist bir “İslamcılık”ın içinde erimesi. 
 HDP’nin “Türkiyelileşme” iddiasının terk edilmesi ise partinin sadece bir etnik talep partisi olmasıyla neticelenir. 
  Seçmenin ezici çoğunluğunun dinsel ve etnik özellikler etrafında  toplanması ise Ortadoğu’nun yarattığı kaos kara deliğine Türkiye’nin  süratle çekilmesine yarar. 
 Etnik ve dini  duyarlılıkları özgürlükçü yorumlayan ve bununla beraber basit kimlik  siyasetine hapsolmayı aşmayı sağlayacak bir anlayış çok önemli. 
  CHP, elindeki hiç de az olmayan yüzde 25’i koruyup bunun üzerine yeni  seçmen kesimlerini katmak için bu anlayışı dikkate alabilir. 
  Bu sadece basit bir oy hesabı değil. İnsanların din ve etnik kimlik  gibi doğuştan gelen özelliklerinin değil doğumdan sonra kazandıkları  özelliklerin de siyasetin gündemini oluşturması için buna ihtiyacımız  var. 
 Zaman, soğukkanlı bir şekilde tartışıp çözüm ya da çözümler arama zamanı. Telaş ve öfke çoğu zaman sadece telaş ve öfkedir.
Cumhuriyet