Mısır devrimi, çok kritik bir noktada. Halkın talepleri artmaya devam ediyor. Mübarek’ten ülke yönetimini devralan askeri cuntanın ve Mısır kapitalizminin bu taleplere cevap verme olasılığı yok. Dünya gıda piyasalarındaki gelişmeler var olan çok ufak bir olasılığı da ortadan kaldıracak gibi görünüyor. Mısır halkına da, bu noktaya kadar elde ettiklerini korumak için devrimi ilerletmekten başka bir seçenek kalmıyor.
Ekonomik talepler hızla öne çıkıyor
Rosa Luxemburg, ünlü “Kitle Grevi” broşüründe, “Siyasi mücadelede elde edilen her taze zafer, hem dışsal olasılıkları hem de işçilerin içindeki mücadele arzusunu arttırarak, ekonomik mücadelede yeni bir motivasyon yaratır. Siyasi mücadelenin her köpüklü dalgası arkasında, içinden ekonomik mücadelenin binlerce filizinin fışkırdığı verimli bir alüvyon tabakası bırakır” diyordu (IV. Bölüm).
Tunus ve Mısır devrimlerinde de böyle oluyor. New York Times’dan Thomas Fuller, Tunus’un başkentinden gönderdiği bir haber-yorumda “Adeta bir şişenin mantarı açıldı, herkes sorunlarını dile getirmeye başladı… Medya üzerinde kısıtlamalar kalktığından, ifade özgürlükleri genişlediğinden bu yana ücretlere, çalışma koşullarına ilişkin sorunlar öne çıkmaya başladı” diyor.
Mısır’da sanayi ve kamu sektörü işçileri devrime katılırken kendi sorunlarını da dile getiriyorlardı. Şimdi bunlar giderek öne çıkıyor. Öyle ki, polisler bile gelip içişleri bakanlığı önünde ücret artışı talep ediyor, protesto gösterileri düzenliyorlar.
Bu gelişmelere karşılık cuntanın ilk tepkisi, kaosu önlemek gerekçesiyle önce Tahrir Meydanı’nı boşaltmak, sonra El Cezire’nin pazartesi günü aktardığına göre, işçi sendikalarının, meslek örgütlerinin toplantı ve grev yapmasını yasaklamak, Mısır halkından işinin başına dönmesini istemek oldu. Google Pazarlama’nın müdürü Wael Ghonim’in ve Müslüman Kardeşler örgütünün temsilcilerinin cuntayla yaptıkları bir toplantıdan sonra kaos uyarılarına, normalleşme, işbaşı yapma çağrılarına katıldıkları görüldü.
Mısırı ekonomisinde, içme suyu şişeleme tesislerinden inşaat, elektrikle ev aletleri sektörlerine kadar büyük yatırımları olan ordunun, işbaşı yapma çağrısı anlaşılabilir bir durum. Wael Ghonim’in, MK’nin iş çevrelerine yakın liderliğinin ağzından küçük ve orta işletmelerin de bu çağrılara katılması, “kaos korkusunun” basında sıkça dile getiriliyor olması, basıncın işçi sınıfı üzerinde yoğunlaşmaya başladığını düşündürüyor.
Rejimin taleplere cevap vermesi çok zor
Asharq Alawsat yazarlarından Amir Taheri haklı olarak Mısır’da “rejim değişmedi, rejimde kimi değişiklikler yapıldı” derken rejimin temel özelliklerinin değişmeden kaldığına işaret ediyordu. Aslında çok daha ilginç bir durum söz konusu: Rejim, şiddet uygulama kapasitesini, devletin diktatörlük özelliğini, Mübarek döneminde, parlamento, anayasa, seçilmiş devlet başkanı gibi incir yapraklarının arkasına saklamaya çalışıyordu. Şimdi, ortada açık bir diktatörlük var. Bu açık diktatörlüğün, kendine yeni incir yaprakları üreterek orduyu, açık şiddeti geriye çekebilmesi (saklayabilmesi) büyük ekonomik kaynakları harekete geçirerek halkın taleplerine cevap verebilecek bir yeni “mutabakat” oluşturabilmesine bağlı.
Halbuki bu rejim ve Mısır kapitalizmi ve ondan beslenen uluslararası sermaye, kendileri için gerekli birikimi (sömürü oranlarını), ancak bu baskı araçları sayesinde gerçekleştirebiliyordu. Rejimin karakterini bu ekonomik sınıfsal ilişkiler ve dengeler belirliyordu. Bu ilişkiler, Mısır halkının yaklaşık yarısının günde 2 dolardan daha az bir gelirle yetinmesini gerektiriyordu.
Credit Agricole’un hesaplarına göre devrimin ekonomiye maliyeti günde yaklaşık 380 milyon dolar olmuş. Bu sırada 700 milyon dolarlık bir sermaye kaçışı yaşanmış; GSMH’nin yüzde 11’ini, istihdamın yüzde 10’unu sağlayan turizm sektörü siyasi kriz sırasında büyük mali kayıplar yaşamış. Kısacası bu koşullarda, halkın öne çıkmaya başlayan ekonomik taleplerine cevap vermek, ekonomik kaynaklarda ve iktidar ilişkilerinde köklü bir yeniden dağılımı sağlayacak yeni bir modele geçmeden olanaklı değil. Böyle bir modele bugünün siyasi ilişkileri, güçler dengesi altında geçmek olanaksız. Bu olanaksızlık “demokratikleşmenin” olanaksızlığına da işaret ediyor.
Bu koşullarda Mısır halkının özellikle emekçi sınıfların önlerindeki tek seçenek, devrimi bu ekonomik ve siyasi iktidar ilişkilerini sorgulayan bir yönde ilerletmek. Bölgede yükselmeye devam eden dalga, dünya kamuoyunda oluşan duyarlılıklar, uluslararası koşulların şimdilik Mısır halkından yana olduğunu söylüyor.
Aksini düşünmek bile istemiyorum. Çünkü tarih korkmuş egemen sınıfların tepkisinin çok şiddetli olduğunu gösteriyor.
(Cumhuriyet 16.02.2011)