Henze'nin Çocukları Pişman Değil
12 Eylül’ün hayattaki son kalıntıları, Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya’nın seçim şovu olarak ifadelerine başvurulmasının hiç yararı olmadı değil.
Yanlış anlaşılmasın! Bu “soruşturma”nın bir sonuç vereceğini söylemek istemiyorum.
12 Eylül’den hesap sormanın artık olanağı kalmadığını, hukukçular ısrarla ileri sürmekteler.
Diyeceksiniz ki, “Türkiye’de hukuk mu işliyor ki? Uysa da uymasa da deyip, birkaç kişiyi içeri tıkarlar, böylelikle 12 Eylül’den hesap sormuş gibi görünmeyi başarırlar”.
Böyle yapılsa, cuntanın lideri ve hava kuvvetleri komutanı içeri atılsalar bile, 12 Eylül’ün hesabı görülmüş olacak mı?
Tabii ki, hayır!
Bu durumda, şu soru düşüyor gündeme:
- Bir sonuç vermeyecekse bu ifade alma girişiminin faydası ne olabilir ki?
Soru yerindedir. Ama ifadelerin alınması yine de yararlı olmuştur. Çünkü bir kez daha görülmüştür ki, tam da Evren ile Şahinkaya’nın ifadelerine başvurulduğu sıralarda ölen ve 12 Eylül darbesini Başkan’a “Bizim çocuklar başardılar” diye bildiren, CIA’nın o zamanki Türkiye sorumlusuPaul Henze’nin “çocukları” yaptıklarından hâlâ pişmanlık duymamaktadırlar.
***
Duymamaları da doğaldır. Çünkü ne yaptıklarının farkında değiller ki, oturup, pişman olup olmadıklarını düşünsünler.
İnsanlar gibi toplumların da geçmişleriyle hesaplaşmaları, ancak daha düzgün bir yarın oluşturmaya yöneldiği sürece anlam taşır. Aksi takdirde, hesaplaşmanın kıymeti harbiyesi olmaz. Onun için son pişmanlık para etmez demişlerdir.
İster askeri olsun, ister sivil, geçmiş darbelerle hesaplaşmak, ancak ve ancak daha gelişmiş bir demokrasiye yönelme isteğinin ve girişiminin bir parçası olduğu zaman anlam taşır.
12 Eylül bütün yönleriyle irdelenmeden, yalnızca süreci silahla başlatanların sahne önünde görünenleriyle sınırlı kalan bir sorgulamayla daha gelişmiş bir demokrasiye erişmek mümkün olmaz.
12 Eylül darbesinin üstünden otuz yıldan fazla zaman geçti, sürecin iyi algılanmasını sağlayacak birçok olay yaşandı, bir anlamda amaca varıldı.
Şimdi sürecin tümüne bakmadan sahne önünde görünen iki generale hesap sormayla sınırlı kalmak, olayı anlamamak demektir.
Darbenin hemen sonrasında ekonominin dizginleri kendisine teslim edilen, sandığa gidildikten sonra da ülkenin anahtarına sahip olan Turgut Özal’ın işlevinin Kenan Evren’inkinden çok daha önemli olduğunu görmeyenler, hiçbir şeyi kavramamışlar demektir.
***
12 Eylül Türkiye’yi küreselleşmekte olan sisteme eklemlemek için uysallaştırmak üzere yapılmıştı.
Türkiye’nin o günkü dinamikleri, bu değişimin sağlam biçimde gerçekleşmesi için bir askeri darbeyi zorunlu kılıyordu. Ama bugün, askeri darbe zorunluluğu artık yok.
Artık küreselleşme ile bütünleşme, sandık yoluyla sağlanabiliyor.
Özal ile başlayan süreç, Tayyip Bey ile sürüyor.
Ilımlı İslam diye adlandırılan, aslında borsa ile camiyi uyum içine sokmayı amaçlayan “uyumlu İslam” yoluyla amaca varılabilecek aşamaya ulaşıldığına göre, 12 Eylül kendisinden beklenen hizmeti yapmıştır.
Arada senaryoyu tam olarak anlayamayanlar, “asıl oğlan”ın önünü kesmek istediklerinde ise Atlantik ötesinden gelen ince ayar ile doğru yörüngeye sokulmuşlardır.
“Keşke” başarılı darbelerden değil, başarısız darbelerden sonra telaffuz edilen bir sözcüktür.
Kenan Bey de, Tahsin Bey de başarısız bir darbenin failleri arasında değiller ki, pişman olsunlar.
Senaristin kendilerine biçtiği rol ile kendi kestikleri rolün aynı olmaması da sonucu değiştirmiyor. Çünkü onlar, oynadıkları rol ile oynadıklarını sandıkları oyun arasındaki farkın farkında değiller ki!..
(Cumhuriyet 10.06.2011)
Hits: 1797