Davutoğlu’nun dezavantajı çok. “Uzun adam” diye markalaşmış cüsseli birinden koltuğu devraldı. Erdoğan seçim kazanmaya alışık, Davutoğlu ise henüz atanmış bir başbakan. Hâlâ bir mutemet. 
Cumhurbaşkanı  sokaklardan geliyor. Davutoğlu üniversite koridorlarından. Erdoğan  işleri ona tamamen bırakacağa benzemiyor. Sabah akşam konuşarak partinin  başında hâlâ kimin olduğunu hissettiriyor. 
Başbakan  da ne yapsın, kendisini bir lider olarak ispat etme derdinde. Erdoğan’a  özenerek sert çıkışlar yapmaya çalışıyor. Sonuncusunu partisinin Ankara  kongresinde dillendirdi. Ağzına pek yakışmıyor, ama belki bir umut  parti tabanını “delikanlı” olduğuma ikna ederim diye çabalıyor. Sözleri şöyle: 
“Kim şu veya bu gerekçeyle milli hazinemize, kaynaklarımıza, yolsuzluk niyetiyle yaklaşırsa, harama bulaşırsa, kardeşimiz de olsa onun kolunu koparmaya kararlıyız.” 
Bunları duyanlar nasıl da tir tir titreyerek henüz omuzlarından aşağı uzanan kollarını kaygıyla sıvazlamıştır kim bilir. 
Valla  insanın gözünün önünden gitmesi zor bir görüntü. Yolsuzluğa bulaşmış,  milli hazineye yaklaşmış bir kardeş diz çökmüş, kolunu bir kütüğün  üzerine koymuşlar. Davutoğlu elinde bir satır, besmele çekerek hırsızın  kolunu keserek nizam-ı âlemi sağlıyor, adalet dağıtıyor. 
İnsanın tüyleri ürperiyor. Bu iktidara olan itimadı da pekişiyor. 
Farkındaysanız  yolsuzluk iddialarına ilişkin yargıdan bahsetmiyor Davutoğlu. Herhalde  parti içinde kuracakları adalet divanlarında önce cezayı, sonra kolları  kesecekler. Malum, yargı meşgul. Böylelikle hâkimlerin de iş yükü  hafifleyecek. 
Aslında daha evvel de  yapıldı bu. 17 Aralık’tan evvel, henüz yolsuzluk iddiaları her yeri bu  denli sarmamışken hem de. 2011 genel seçimlerinden önce yolsuzluğu  yargıya aktarmadan kendi içlerinde nasıl çözdüklerini anlatmıştı Sayın  Erdoğan: 
“Temiz siyaset sözü vererek geldik ve benim bir bakanım bunu yapamaz. Ve bugüne kadar da bazı bakanlarımla alakalı atılmış adımlarım varsa, bunun birçok gerekçeleri vardır. Ve birçoğu da bugün milletvekili adayı olamadıysa birçok nedenleri vardır. Milletvekillerim için de aynı şey ortadadır.” 
Yargıya,  yargılanmaya, mahkûmiyete gerek yok. Erdoğan milletvekili yapmıyordu,  Davutoğlu kol kesiyor. Kol kırılıyor yen içinde kalıyor. Bu işler böyle,  çünkü “milli hazine”, “AKP hazinesi” demek. Cezayı da haliyle AKP kesiyor. 
Hadi 17 Aralık’ı geçtik. Erdoğan’ın 2011’de söylediklerine bakalım. Milletvekili adayı yapılmayan bakanlardan biri Hilmi Güler’di. 
İlhan Cihaner,  İsmailağa cemaati hakkında bir soruşturma yürütüyordu. Yasal  dinlemelerde İsmailağa cemaatinin önemli isimlerinden biri, Bakan Hilmi  Güler’e “Bunu onaylamayacaksın, bizim yerimize girdi” diyerek ihaleye giren bir şirketi şikâyet etmişti. 
Sonrasını hatırlarsınız. Cemaate atfedilen bir tezgâh sonucu Cihaner’in elinden dosya alındı, kendisi de hapse atıldı. 
İşte  eski ortaklar beraber çalışırken işler iyiydi. Erdoğan cezayı  kesiyordu. Cemaatle iktidarın dayanışması Cihaner’e yükleniyordu. 
O vakit cemaatin yolsuzluklar konusunda bir hassasiyetini hatırlayan yok. 
İktidar  bakımından bir şey değişmedi. O vakit cemaat yardımıyla mahkemelerde  hesap verilmiyordu. Şimdi cemaate rağmen seçim kazanınca kendilerini  aklanmış sayacaklar, gerekirse kurban seçtiklerini milletvekili yapmayıp  kol kesecekler. 
Baksanıza hesap verme konusunda ne diyor Davutoğlu: 
“Herkes hesap verme makamındadır. Nasıl biz siyasiler olarak milletin önünde hesap veriyorsak, herkes hesap verecek.” 
Bir yargılanma ihtimali akıllarından dahi geçmiyor. 
Ama akla gelmeyen başa gelir. Bunu da mesela en iyi cemaat bilir.
