Muhafazakâr ahlakın Suriye'yle imtihanı

~ 17.07.2014, Fatih YAŞLI ~

Biliyoruz, Suriye hiçbir zaman bir demokrasi ve refah cenneti olmadı.

Ne yurttaşları siyasal karar alma mekanizmalarına dâhil edecek gelişkin mekanizmalar ne de adil bir gelir dağılımı söz konusuydu.

Rejim halka karşı baskıcı yöntemlere başvurmaktan kaçınmadı, hayat pahalılığı ise her zaman sorun teşkil etti.

Ama…

Ama Suriye hiçbir zaman Afganistan gibi bir kabile devleti olmadı örneğin; sağlık, güvenlik, eğitim gibi temel yurttaşlık haklarını tesis eden, sanayileşmede belli mesafe almış, kentleşmede ilerlemiş bir ülkeydi Suriye.

Arabistan ya da İran gibi teokratik bir rejimi de yoktu Suriye’nin, örneğin kadınların örtünmesi zorunlu değildi, seküler eğitim kurumları mevcuttu, devlet din esasına dayanmıyor, farklı mezheplerden yurttaşlar devlet aygıtında yer alabiliyordu.

Ve en önemlisi…

En önemlisi, Suriye’de bakkaldan süt, fırından ekmek alınabiliyordu.

İçme suyuna tüm halk ulaşabiliyordu, her evde elektrik vardı, çocuklar okullarına gidebiliyor, çalışanların maaşı düzenli olarak ödenebiliyordu.

Yani Suriye’de iyi kötü işlese de yerleşik, oturmuş bir toplumsal düzen mevcuttu.

İşte dış müdahale asıl olarak bunu altüst etti.

Suriye halkına ait olmayan, halkın geniş kesimlerinin sahiplenmediği isyan, bir süre sonra Cihatçı teröre dönüştüğünde halkın gündelik hayatı altüst oldu.

Artık Suriye halkı kan gölüne döndürülmüş bir ülkede her an öldürülme riski altında, can güvenliği olmaksızın yaşıyor.

Ülkenin bir bölümüne elektrik verilemiyor, içme suyuna ulaşılamıyor, çocuklar okula gidemiyor, sağlık hizmetleri görülemiyor.

ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Katar ve Yeni-Osmanlı’nın Suriye halkına yaptığı en büyük kötülük işte budur.

Cihatçı teröristler aracılığıyla bir halkın yaşamı ve yaşam alanları altüst edildi, korkuya, şiddete, kana boğuldu.

İnsanlar sevdiklerini, işlerini, ailelerini kaybettiler; yaşadıkları şehirleri, kasabaları, köyleri terk etmek zorunda kaldılar.

Tarlalarını, bahçelerini, koyunlarını, tavuklarını yitirdiler.

Ve nihayetinde, gündelik hayattaki alışkanlarından, yaşamlarını anlamlandıran şeylerden, onları maddi ve manevi olarak hayata bağlayan değerlerden koparılmış bir şekilde yollara düştüler.

Şaşkın ve çaresiz milyonlarca insan sadece Suriye’nin farklı yerlerine değil, komşu ülkelere de göçmek zorunda kaldı.

.

Ancak...

Ancak şov bitti, yeni-Osmanlı’nın Suriye seferi hüsranla sonuçlandı ve Emevi Camisi’nde namaz rüyasından geriye, ülkenin çeşitli kentlerine dağılmış yüz binlerce yoksul, gariban, çaresiz Suriyeli kaldı.

Şimdi dört bir yandan Suriyeli sığınmacılara yönelik öfke ve saldırı haberleri geliyor.

Sermaye düzeninin, sığınmacıları köle misali, düşük ücretle, sigortasız, güvencesiz çalıştırması, sermaye düzenine tepki yerine, Suriyelilere yönelik tepkiye dönüşüyor.

Düne kadar Emevi Camisi’nde namaz rüyasını alkışlayan, “zalim Esed”e karşı sokağa çıkan muhafazakâr yığın, şimdi ellerinde bayrak, dillerinde tekbirle Suriyelilere karşı eylem düzenliyor.

Yoksulluğunun, işsizliğinin, ezilmişliğinin faturasını, en kolay olanı yaparak, Suriyeli sığınmacılara kesiyor.

Ve aynı muhafazakâr yığın güya İsrail zulmüne karşı çıkıyor, Gazze saldırısını lanetliyor, Filistin halkını destekliyor.

Özetle…

Özetle, Türkiye’nin muhafazakâr ahlak(sızlık)la imtihanı sürüyor.

Fatih YAŞLI | Tüm Yazıları
Hits: 1705