"Bir İçişleri Bakanı'nın oğlunun gözaltına alındığını basından öğrenmesi kadar acıklı ne olabilir ki" diye soruyordunuz.
Bir anne ve babanın polis tarafından vurulan 14 yaşındaki oğullarının başında 269 gün beklemeleri olabilir mi mesela sorunun yanıtı?
Bir anne ve babanın, oğullarının 45 kilodan 16 kiloya düşmesini günbegün izlemesi olabilir mi ya da?
Kedere bulanmış, ağır, kopkoyu bir ömür gibi geçen 269 gün boyunca oğullarıyla birlikte eriyip biten o anne ve babaya bir “geçmiş olsun”u dahi çok görmeniz olabilir mi, ne dersiniz?
269 gün boyunca oğullarının vurulmasına dair tek bir girişimde bulunmamış olmanız, soruşturma yürütmemeniz, tek bir polis hakkında işlem başlatmamanız olabilir mi acaba?
Haftalar, aylar boyunca yokmuş gibi yaptığınız o oğulun anne babasını, dalga geçercesine ölmeden bir gün önce aramış olmanız olabilir mi cevap?
Sahi nedir “bir içişleri bakanının oğlunun gözaltına alındığını basından öğrenmesi kadar acıklı” olan?
Söylesenize!
***
“Biz biliriz”lerinize geçtiğimiz günlerde “bunlar aile nedir, çocuk nedir” bilmezleri eklemiştiniz.
“Aile ve çocuk” öyle mi?
Bakın Haziran’da öldürülen Mehmet Ayvalıtaş’ın annesi Fadime Ayvalıtaş daha fazla dayanamayıp oğlunun yanına gitti. Mehmet’in anneannesi önce torununun, sonra kızının resmini taşıdı cenazelerinde.
Bakın karakolda gördüğü işkenceye dayanamayan Onur Yaser Can’ın annesi Hatice Can oğlunun ölümünün üzerinden geçen dört yılın sonunda intihar etti. Baba Mevlüt Can önce oğlunu sonra eşini verdi toprağa.
“Bilmezler” öyle mi?
Bakın Ali İsmail’in, Ethem’in, Medeni’nin, Ahmet’in, Hasan Ferit’in anneleri babaları, acıdan ve yastan mürekkep kocaman bir aile oldular, ağıtla, gözyaşıyla, öfkeyle kucakladılar birbirlerini.
Bakın oğlu ölen bir anne, öteki annenin oğlunun yasında unuttu acısını; kendi acısını bastırıp, ötekini teselli etti, bir anne öteki anneye anne oldu, evlat oldu, şefkat oldu.
Sahiden öyle miydi, “aile ve çocuk nedir bilmezler mi” demiştiniz?
***
Berkin o sabah ekmek almaya çıkmıştı, unutmuşsunuzdur diye söylüyorum, yoksul sofralarının nimetidir ekmek.
Berkin o sabah ekmek almaya çıkmıştı, “anne sen hızlı koşamazsanız ben alır gelirim” demişti annesine, unutmuşsunuzdur diye söylüyorum, anne kuzusuydu Berkin.
Çalmadı çırpmadı, ihaleye girip komisyon almadı, milyonları sıfırlamadı, ayakkabı kutularına para doldurmadı, rüşvet dağıtmadı, para sayma makinesi olmadı Berkin’in.
Unutmuşsunuzdur diye söylüyorum, kara gözüne kurban, tertemiz, dünya güzeli bir delikanlıydı Berkin.
Şimdi yoksulların kanına ekmek doğranıp yendiği, yoksulun yoksula kırdırıldığı bir cehennemse de bu ülke, hayır böyle gitmeyecek.
Şimdi bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesiyse de Türkiye, bu devran değişecek.
Türkiye şimdi cenaze nedeniyle kapalı bir ülke, biz yenisini kurana kadar da açılmayacak.
O ekmek bir gün öyle ya da böyle gelecek, o ekmek o yoksul sofralarında er ya da geç yenecek, bizim kurduğumuz o ülkede Berkin’ler ölmeyecek, ekmek o sofralardan hiç eksilmeyecek.
Yurtgazetesi