Seçim yalnız seçim değildir

~ 07.02.2014, Aydemir GÜLER ~
Geçen iki yazıyı Türkiye toplumunun kendisine biçilen giysilere sığmayacağına bağlayarak bitirdim. Bütün seçenekleri masaya yatıralım. Tayyipli-Tayyipsiz, iki büyük şehir belediyesini AKP’nin kazanma hali, CHP’nin kazanma hali, iki şehrin paylaşılması, oy oranları, Sarıgül’ün yükselip yükselmemesi, Gül’ün Erdoğan’dan alenen kopması, denge tutturmaları, ekonomi, Amerikan, Alman, Fransız, İran faktörleri... Olası bütün kompozisyonları sıralayın...

Ben denedim! Bunların herhangi birinin Türkiye’ye birkaç haftadan daha uzun süreyle istikrar getirme olasılığı yok.

Sanılabilir ki, seçim yapılacak, yeni bir durum ortaya çıkacak... Bu şekilde formüle edilen yaklaşımlar değersizdir. 30 Mart siyasal krizin bir parçasıdır ve seçimin neyi değiştireceğinden daha önemli olan vurgu, o günün öncesinde de sonrasında da hep kriz olacağıdır.

Elbette her hafta olduğu gibi Nisan’da da durum “yeni” olacak. Ancak bu yeniliğin altının çizilmesi pek de gerekmeyecek.

Sayılı hafta kala seçim atmosferinin oluşmaması, en önemli adayların tam anlamıyla abuk sabuk işler yapmaları, belli başlı tarafların seçime ne kadar önem vereceklerini bilmediklerini gösteriyor.

Düşünsenize, AKP kendince iyi bir seçim kampanyası yürütse kaç yazar; diyelim 25 Mart’ta ekonominin stop etmesi kampanyayı ezip geçer. Ekonominin stop edeceğine dönük bir tahmin, bütün seçim totolarından daha kolay yapılır. Başka kriz faktörleri için de öyle. ABD, Türkiye’nin teröre yardım eden ülke olup olmadığını tartışmaya açıverir, yeni yolsuzluklar patlar, her bir şey olabilir.

Demek ki, seçim yalnızca seçim değildir!

Seçim dönemleri olağan politik süreçlerin daha yoğun, daha sivri, daha çarpıcı ve daha hızlı biçimlerde sürmesidir. Seçimin başlı başına ayrı bir “iş” halini alabilmesi, bugünlerde ortalığı saran proje zırvalıklarının gerçekten de önemsenmesiyle birlikte mümkün olabilir. Açık söylüyorum: Mansur Yavaş’ın bilgisayarını, Sarıgül’ün barajlarını kimse takmaz! Kendilerini büyük mucit zanneden bu adamlar alay konusudur. Türkiye’de kitlelerin siyasallaşması projecilik saçmalığını mezara götürüyor.

Projecilik mezara gitmeli. Çünkü proje tanım gereği piyasa işidir. Proje sahibi diye ortaya çıkan, yine tanım gereği, cebinden paralar saçılan bir tipdir.

Seçim yalnızca seçim değil ve 30 Mart’ın biri örtük diğeri bizim alenileştirmeye çalıştığımız iki tezi var.

Birincisi, halk hareketini unutturmak. Zaten kendileri unutmuş! Beyoğlu’nu “en iyi gezi ve ticaret merkezi yapacağım” diyen Sarıgül’ün Gezi’nin bundan patladığını unuttuğu anlaşılıyor. Yoksa cesaret edemezdi! Meclis partileri bu tezi paylaşıyorlar.

İkincisi, halk hareketini yeniden cesaretlendirmek, Haziran’ın dayanışmacılığını, estetiğini yeniden üretmek, güçlendirmek. Bu solcuların işidir. Biz yapmaya çalışıyoruz.

Ancak bir de tezi olmayan üçüncü taraf var. Bunlar bundan bir yıl önce “Türkiye AKP Anayasasına sığmaz” diyemiyorlardı. Anayasa girişimine karşıydılar, ama “ya Türkiye AKP Anayasasına sığıverirse, ben açıkta kalmayayım” diyorlardı. Gezi’ye haftalar kalmıştı ve ülkenin -bizim de biçimini, zamanını bilemediğimiz, kimsenin bilemeyeceği- bir patlamaya emin adımlarla gittiğini görmüyorlar, “ya bu gençler hiç okumuyor, abi halkın dini duyguları valla çok baskın” türü analizler (!) yapıyorlardı.

Şimdi bunlar ülkenin ilk beş direniş merkezinden biri olan Hatay’ın Defne ilçesinde, bu gazetenin yazarlarından olan Sevra’yı çelmelemeye kalkıyorlar. “Ne güzel işte, sol yarışsın” diyecekler ve CHP sağcılığına yol verecekler...

Seçim yalnızca seçim değildir. O eski, pazarlıkçı, hesapçı ve siyasetsiz solculuk seçimde veya seçim dışında yakamızdan düşmelidir.

Aydemir GÜLER | Tüm Yazıları
Hits: 1423