TÜSİAD’ın yeni anayasa ile igili önerilerini beğenir ya da beğenmezsiniz. Ama kabul etmek gerekir ki toplumsal mutabakatın ürünü bir anayasaya kavuşmanın yolu, konuyu, önerileri özgürce tartışmaktır.
Tabii ki, çok kesimden gelen değişik ideolojilerin etkisinde, çeşitli öneriler olacak.
Tabii ki, her kesim kendi çıkarlarının doğrultusundaki görüşlerini yansıtacak.
Tabii ki TÜSİAD’ın emeğe öncelik vermesi, DİSK’in sermayenin çıkarlarını savunması kadar çarpıktır. Tabii bu tür garabetlerin hiç olmadığını söylemek de değil amacımız.
Bütün sorun, konunun özgürce tartışılması, toplumsal mutabakatın aranmasıdır.
Bu düşüncelerin ışığında bakmalıyız, TÜSİAD’ın önerisine.
Öyle olunca da çalışmayı hazırlayan heyetin belirli tercihler doğrultusunda, oluşturulmuş olmasını yadırgamak da doğru değil.
Hızlı küreselleşen dünyada, TÜSİAD’ın önerilerinin küresel sermayenin çıkarlarından bağımsız ya da onlara karşı olmasını beklemek de yanlış olur.
Ama bütün bunlara karşın belirli tutarlılıklar beklemek ve kavram karmaşasından uzak durulmasını istemek de hakkımızdır.
***
Bilelim ki, salt bir çalışmanın profesör titrine sahip kişilere yaptırılmış olması, onu bilimsel kılmaz.
Boş laf, söyleyenin ya da söyletenin titri ne olursa olsun, boş laftır.
Cumhuriyet hariç anayasada değiştirilmez bir madde kalmaması önerisi de bunlardan biridir.
Çünkü çağımızda, tek başına “cumhuriyet”, içi mutlaka doldurulması gereken, boş bir kalıptan başka bir şey değildir.
Kimilerinin sandıklarının aksine, “cumhuriyet” demokrasi ile eşanlamlı da değildir.
Hatta çevrenize biraz dikkatlice bakarsanız, demokrasinin kimi cumhuriyetlerin uzağından bile geçmediğini görürsünüz İran İslam Cumhuriyeti, Libya Arap Cemahiriyesi gibi ülkelerin anayasalarındaki cumhuriyet ibaresi demokrasiyi içermediği gibi, yanındaki maddelerle onu dışlamaktadır da.
- Canım bunlar kötü örneklerdir, cumhuriyetleri temsil etmezler, yanıtı ile de geçiştiremezsiniz konuyu.
Çünkü gerçek öyle değildir.
İran halis muhlis bir cumhuriyettir. Zira cumhurun yöneticileri, cumhurun üyelerinin oylarıyla seçilirler. Zaten cumhuriyet de bundan başka bir şey değildir.
Demek oluyor ki, günümüzde cumhuriyet içi mutlaka doldurulması gereken boş bir kalıptır. İçini demokratik kurumlarla doldurursanız, demokratik olur, şeriat kaygısıyla donatırsanız, İran İslam Cumhuriyeti’ne benzer.
***
Durum bizim için de aynıdır.
1982 Anayasası’nın 1. maddesi “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” der.
Yukarıdaki açıklamalarımızın ışığında, bu madde Türkiye’de yöneticilerin halkın oyuyla seçilmesinin zorunlu olması dışında bir anlam taşımaz.
4. maddenin değiştirilemeyeceğini, değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini belirttiği 2 ve 3. maddelerse ilk maddedeki cumhuriyet kavramının içini doldurur ve özetle der ki; bu cumhuriyet insan haklarına saygılı, bağlı; demokratik, laik ve sosyal hukuk devletidir.
Şimdi bütün bunları atlayıp anayasanın birinci maddesini dımdızlak bırakırsanız, onun içini boşaltmış olur, şeriata açık hale sokarsınız.
Hemen belirteyim, ilk üç maddenin yazımında mutabık olmadığım hususlar var. Benim gibi başkalarının da bunlarla mutabık olmama hakları vardır ve ilk üç madde konusunda da değişiklik önerisi getirilebilmelidir.
Ancak bunu yaparken kavram karmaşasına yol açmamak gerekir.
Yoksa “tabuları yıkıyoruz” derken demokrasinin temel kurumlarından yoksun bir cumhuriyeti getirmiş olursunuz.
Evet biraz ciddiyet lütfen!
(Cumhuriyet 25.03.2011)