ABD dış politikasında Ortadoğu’ya yönelik kritik bir ayar yapılırken mutlu bir rastlantı olarak Cumhurbaşkanı Gül ABD’deydi. Tam bu sırada, Başbakan 4 milyar dolarlık füze savunma ihalesini Çin’e vermesin mi?
Bir süredir, Erdoğan’dan ayrılıp Gül hayranlığı geliştirmeye başlayan liberal “kanaat” önderleri hemen bu mutlu rastlantının, füze ihalesinin üzerine eğildiler.
Bu vesileyle yine bir “ikiyüzlülük” komedyası şekillenmeye (demokrasi paketi içinde demokrasi aramaya devam ediyorum, bulursam o zaman yazacağım...) başladı. ABD’de, Cumhurbaşkanı Gül’e en çok “Gezi”yi sorumuşlar. Meğerse “Gezi dış algıda ciddi hasar yaratmış”. Bir NATO üyesi olan, silah sistemleri, ABD ve NATO, ortak harekât (inter-operability) standartlarının uzantısı olan Türkiye’nin, rakip güç, hegemonya adayı olarak görülen Çin’e verdiği füze ihalesinin bu hasara neleri ekleyeceğini artık siz düşünün...
‘Ah bir yönetilebilseydi’
Aktarılanlardan, “Batı”nın, Başbakan’ın “Gezi”yi iyi yönetememiş olmasından rahatsız olduğunu anlıyoruz. Tabii bu liberal entelijensiyaya da gereken sesleri çıkartmak düşüyor. Bu seslerdeki utanç verici nakaratı fark etmemekse olanaksız. Bu beyler bir süredir, Başbakan’ın liberal laik duyarlılıklara ters düşmesinden, giderek otoriter, tek adam yönetimi kurmakta olmasını eleştirmiyorlar mıydı? “Erdoğan şöyle değişti, Erdoğan böyle değişti” yakınmalarıyla adeta nostalji yapmıyorlar mıydı?
Şimdi “Gezi”nin “iyi yönetilmemiş” olmasından yakınıyorlar. “Gezi”nin “olay” kategorisinde bir toplumsal patlama olduğunu, yönetilmesinin söz konusu olmayacağını anlatmaya çalışabiliriz. Ama, isterseniz gelin bu beylerin kanaatten düşünceye geçmeye kalkınca patinaj yapan kafalarını böyle “ince” felsefe tartışmalarıyla daha fazla karıştırmadan devam edelim.
Peki, eğer iyi yönetilmiş olsaydı ne olmuş olacaktı?
“İyi yönetilmiş” olsaydı, “Gezi”de ortaya çıkan muhalefet enerjisi, öfke, bu beylerin/bayanların ısrarla yakındıkları, “Valla biz bu kadarını beklemiyorduk” dedikleri düzenin içine hapsedilecek, “sterilize” edilmiş olacaktı.
Kısacası, “Gezi”, “değişmiş olmasından son derecede rahatsız oldukları” Başbakan’ı sarsmamış, o yakındıkları sürecin ivmesini kırmamış olacaktı. İkincisi, “Gezi”yi sözde “kötü yöneten” akıl kendini 1 Mayıs öncesi aylardan bu yana açıkça sergilemiyor muydu? “Gezi”ye yönelik polis tepkisinin gelişi, 1 Mayıs’ta İstanbul’u “işgal eden” polis operasyonundan belli değil miydi?
Bir süredir anlatmaya çalıştığımız, 1 Mayıs vesilesiyle yeniden vurguladığımız gibi karşımızda, toplumda önemli bir kesimden, uluslararası düzeye ABD ve Batı’dan aldığı rızayı kaybettiği için giderek istikrarsızlaşan, eriyen bir AKP- Erdoğan hegemonyası (sınıfsal anlamını tartışmayı bu kez atlayalım) var. Hegemonyanın “rıza” ayağı zayıfladıkça “şiddete başvurma eğilimi” artıyor. “Rıza”yı kaybettikçe dış politika tepkici özellikler sergilemeye, tarihsel ittifaklar ekseninden çıkmaya, AKP Türkiyesi “yalnızlaşmaya”, aslında ne yapacağını bilemez duruma gelmeye, bu durumun ağrısını bastıracak fantezilere (bak istersek Çin’e veririz, Doğu’ya yöneliriz...) sarılmaya başlıyor.
Şu sıralarda AKP eleştirisi üzerinden, rehabilite olmaya, sosyalist, demokrat kesim içinde yeniden saygınlaşmaya çalışan liberal zevatın en iyi yorumla yüzeyselliği, ama aslında ikiyüzlülüğü, hatta açgözlülükleriyse gerçekten ibretlik.
Bugün yakındıkları devlet aygıtının, kadrolarının, kültürünün, hukuk düzeninin, medya sisteminin, liderinin yükselme sürecini fiilen desteklemiş, meşrulaştıran dili sunmuş, tipler, şimdi yeniden sahnedeler.
Bunların, AKP ile Erdoğan’ı birbirinden ayırarak AKP hegemonyasını Gül üzerinden restore etmeye niyetleniyorlar.
Bir zamanlar Erdoğan’ı destekleyen ittifakı, bu kez Gül için harekete geçirerek yeniden bir “trasformizmo” (ortada kalanları karşı tarafa geçirme) sürecini çalıştırmaya hazırlandıklarından hiç şüphem yok.
“Bunlar Erdoğan’ı eleştiriyor, bak sola yakınlaştılar, bu kez bize doğru trasformizmo yaşanıyor” diye düşünerek kucak açan dostları ise anlamakta büyük zorluk çekiyorum.
“O tarafa” gidenler geri döndüğü, Erdoğan bunların rızasını kaybettiği için artık oradan “buraya” gelecek kesimler yok.
Burada da zaten henüz bir karşıt hegemonya için gerekli “tarihsel blok” yok.
Liberallerin manevralarının bu “blokun” oluşmasını sabote edeceğiyse kesin.
Beni çok sekter bulduysanız, bunların “paketi” yorumlama çabalarına bakabilirsiniz.
2 Ekim 2013 - Cumhuriyet