Bundan yaklaşık on bir yıl önce, iktidara gelir gelmez yaptıkları ilk iş, Bush yönetimi ve onun akıl hocası neoconlarla Irak işgali pazarlığına oturmak olmuştu. ABD’nin yapacağı mali yardımlar karşılığı Irak’a bir cephe de Türkiye’den açılacak, Türkiye’de konuşlanacak binlerce ABD askeriyle birlikte TSK, Irak’ı işgal edecekti.
Eğer 1 Mart Tezkeresi Meclis’ten geçmiş olsaydı, belki de hâlâ Irak bataklığında sürünüyor olacaktık. O tezkere Meclis'ten geçmedi ama Türkiye topraklarındaki üsler Irak işgalinde sürekli olarak kullanıldı. Irak halkı, Türkiye’den sağlanan lojistik destekle katledildi.
İktidar oldukları zaman ilk yaptıkları işlerden biri, seçim meydanlarında aksini söylemelerine rağmen, IMF’yle yeni anlaşmalar yapmak ve Kemal Derviş’in başlattığı neoliberal “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”nı devam ettirmek oldu.
Türkiye ekonomisini kapitalist talana sınırsızca açan bu anlaşma ve programlar 2008’e kadar devam etti. 2008’den sonra ise yeni anlaşmaya gerek kalmadı, çünkü neoliberal program zaten içselleştirilmiş, Türkiye ekonomisinin yapısal dönüşümü büyük ölçüde tamamlanmıştı.
Bankacılık sistemi son on yıl içerisinde neredeyse bütünüyle yabancıların kontrolüne geçti, “IMF’ye borcumuz bitti” şovuna rağmen dış borcu 400 milyar dolar seviyesine çıkardılar, ekonominin sıcak paraya bağımlılığını devam ettirdiler.
İktidara gelir gelmez, Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecini hızlandırdılar, gerekli yasal değişiklikleri, düzenlemeleri yaptılar. AB’den tam üyelik müzakereleri için tarih aldıklarında, Ankara’da gündüz vakti havai fişekli kutlama yapacak kadar görgüsüz bir sevinç içindeydiler.
İsrail’in Filistin politikasına yıllarca ses çıkarmadılar, Lübnan’a saldırısını görmezden geldiler, diplomatik, askeri, ekonomik hiçbir ilişkiyi kesmediler. “One minute”ın bir şovdan ibaret olduğu defalarca ispatlandı. Daha geçen gün MOSSAD Başkanı'nı Türkiye’de ağırladılar.
Geçtiğimiz yıl, füze kalkanı anlaşmasını imzaladılar, kalkanın radar üssü olarak Kürecik’i seçtiler, üssü koruma gerekçesiyle Patriot füzelerini ülkemiz topraklarına konuşlandırdılar, hem komşu ülkeler için bir tehdit unsuru oluşturdular hem de Türkiye’yi saldırılara daha açık hale getirdiler.
Libya’nın işgaline yeterince müdahil olamadıklarından, Suriye’de en öne atıldılar, cihatçı çeteler için kamplar kurdular, silah alışverişinde yardımcı oldular, CIA ve Pentagon’la birlikte cihatçıları Türkiye topraklarında eğittiler ve Suriye’ye saldırttılar.
On yıl boyunca “dış mihraklarla” her türlü ilişki içerisine giren, taşeronluk rolü üstlenen, IMF programlarını uygulayan, ABD’yle “model ortak” olmakla övünen kendileri değil miydi?
“Dış mihraklarla” birlikte renkli devrimleri, “Arap Baharı”nı destekleyen, emperyalizmin çıkarlarıyla kendi çıkarlarını ortaklaştırmaya çalışan kendileri değil miydi?
Değillermiş gibi, günlerdir Haziran Direnişini karalamak adına kurmadıkları komplo teorisi, telaffuz etmedikleri dış ve iç mihrak kalmadı: Faiz lobisi, neoconlar, “Arap Baharı”nı başlatanlar, renkli devrimlerin arkasında yer alanlar…
Yıllarca emperyalizmle sınırsız işbirliği yapanlar, kendilerine verilen taşeron rolünü üstlenenler, neoliberalizme biat edenler, birden anti-emperyalist kesildiler, öyle ki kendilerini Chavez’le özdeşleştirmeye başladılar.
Oysa artık masal bitti. Dış mihrak, iç mihrak masalına kendi kemikleşmiş kitleleri dışında kalan hiç kimseyi ikna edemiyorlar, direniş; bütün yalanları, onurlu duruşuyla ve aklıyla bertaraf etmeyi biliyor. Yalanın saltanatının yıkılacağı günler yaklaşıyor.
(Yurt Gazetesi)