Taksim'in Anafikri: Özgürlük

~ 08.06.2013, Mustafa BALBAY ~

Taksim buluşması, toplumda son bir yıldır açığa çıkan enerjinin bir araya gelmesi ve tüm Türkiyeye yayılmasıdır.

 

Taksim buluşması, korku imparatorluğunun yıkılmasıdır. Sivil diktaya karşı, sivil direnişin yükselmesidir.
Türkiye’nin dört bir yanına taksim olan bu direnişin içinde, başta gençler olmak üzere her yaştan insan vardır.
Ulusal bayramları kutlamanın önce kısıtlanması, sonra yasaklanması, devamında da suç sayılmasının ardından 23 Nisan’da, 19 Mayıs’ta, 29 Ekim’de meydanları dolduranlar vardır.
Başbakan’ın
“Her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık”, “Kürtaj cinayettir”, “Her alkol alan alkoliktir”, “Gerekirse yargının ret kararını reddederiz, istediğimizi yaparız”, “Sokağa çıkan 3-5 çapulcu” sözlerinde kimliğini bulan yönetim anlayışına “Artık yeter” diyenler var.
13 Aralık’ta ve 8 Nisan’da Silivri Cezaevi önüne gelen on binlerce hak, hukuk, adalet arayışçısı vardır.
HES’lerle doğanın kıyılmasına, Emek Sineması’nın yıkımıyla kültür birikimlerinin yok olmasına seyirci kalmayanlar vardır.
İstanbul Boğazı’nın 3. köprüsüne ad ararken Alevilerle devlet arasında zaten zayıf olan köprülerin tümüyle atılmasına karşı çıkanlar vardır.
Hükümetin barış sürecinde samimi olmadığını, siyasal hesaplarını barışın önüne aldığını düşünenler vardır.
Bugüne kadar hiçbir eyleme katılmamış, ilk kez 31 Mayıs’la birlikte sokağa çıkmış olanlar vardır.

 

***


Yukarıdaki çıkarımları yapabilmek için sadece gazete haberlerinden yararlanmadım. 2 Haziran Pazar günü “sosyal avukatlarım” dediğim 5 kişi farklı saatlerde ziyaretime geldi. Tümünün başlıca geliş nedeni şuydu:
31 Mayıs gecesi ve 1 Haziran günü Taksim’deydiler, bunu mutlaka paylaşmak istiyorlardı.
Bu tür eylemlere çok az katılan dostum, aile boyu orada olmak istemiş. 22 yaşındaki kızı tutturmuş;
“Baba ben parkta yatmak istiyorum” diye.
Beylikdüzü’nden toplu halde Taksim’e giden dostum, gruptakilerin şu sorusuyla karşılaşmış:
“Bileğine kan grubunu yazdın mı?”
Polisin sert müdahalesine karşın Taksim’e gitmek için yola çıkanlar, ola ki yaralanır hastaneye kaldırılırsak, bileğimize bakan hemen kan grubumuzu görsün diye düşünmüşler.
Bir başka dostum alanda, hayatında ilk kez eyleme katılan devlet memurlarıyla tanışmış.
İnsanların adeta bir sel gibi aktığını, ömründe böyle bir kalabalık görmediğini anlatan bir başka arkadaşım şöyle devam etti:
“Sana şu iki günü yerinde yaşayacaksın, ama karşılığında 2 yıl fazladan hapis yatacaksın, deseler. Kabul et derdim. Çünkü değeceğinden eminim.”

 

***


Sohbetlerin bir başka ortak paydası sosyal medyaydı. Bu, ayrı bir yazı konusu.
Genel izlenim o ki, sivil diktaya karşı sivil direniş sürekli olacak. Belki iniş çıkışlar olacak ama, bitmeyecek.
Tek sözcüğe indirmek gerekirse, toplumun ortak isteği şu:
Özgürlük.
Direnişe katılanlar arasında yapılan ankette yüzde 90’ı aşan ezici bir oranla ilk sıradaki istem özgürlük olmuş.
Her alanda özgürlük.
Ekonomide, özel yaşamda, sosyal yaşamda, eğitimde, iletişimde, düşüncede.
Silivri davaları insanların düşüncelerini ifade etmesini, tavır koymasını engellemek için önemli bir araçtı. Bunu yıkan unsurlardan birinin de Silivri’de hapis yatanların dik duruşları olduğu söylenebilir. Aldığım mektuplarda şu tür cümlelere sık rastlıyorum:
“Sizler yıllardır hapiste olmanıza karşın teslim olmuyorsanız, bizim de bir şeyler yapmamız gerekir...”
Halk, bir süredir zaten uyanmıştı.
Gece-gündüz sokakta...
Artık hiç uyumuyor.

8 Haziran 2013 - Cumhuriyet

Mustafa BALBAY | Tüm Yazıları
Hits: 1404