Birgün Suriye konusunda yüz ağartan bir sınav veriyor.En son, İbrahim Varlı’nın hazırladığı, “Arap Baharı mı Arap Kışı mı” dizisi tartışmalar için en doyurucu malzemeyi sundu.Ne var ki işin ahlaki ve politik önemi, bu ilk yazıda bir “irade beyanını “ zorunlu kılıyor.
Öncelikle, en zayıf göründükleri anda bile,sosyalistler,devrimciler toplumun,”vicdani pusulası”,manevi önderidir.Nerede bir haksızlık,adaletsizlik varsa ilk itirazın onlardan gelmesi beklenir.ABD’nin 2003 Irak savaşı öncesinde tüm dünyada geniş kitlelerin savaşa karşı seferber edilmesi de, 1 Mart tezkeresi Meclis’te görüşülürken Sıhhıye meydanını dolduran toplumsal muhalefetin basınç yükseltmesi de bu ruhun eseridir.
Ne yazık ki emperyalizmin Libya harekatında adeta apansız yakalandık;sesimizi soluğumuzu yeterince çıkartamadan NATO operasyonu emeline ulaşmıştı bile.”Suriye’de devrim oluyor” zırvasını ciddiye almasak bile,komşu ve kardeş bir halkı felakete sürükleyen bu mendebur süreçte artık topyekun güçlü bir refleks göstermenin zamanı geldi.
İsterseniz konunun kapsamının genişliğini,sayfaların kısıtlarını göz önüne alarak 5 kritik noktayı mercek altına alalım :
_Hatırlayalım ABD’nin Irak işgali öncesi gerekçelerini : 1) Sadam’ın elinde kitle imha silahları var 2)El Kaide’yle işbirliği içerisinde 3)Ülkeye demokrasi getireceğiz.Tüm gerekçelerin fos çıktığını belki söylemeye bile gerek yok.Peki şimdi de Suriye’de Beşar Esat niye gitmeli ? 1)Kimyasal silahlara sahip 2) El Nusra taburu benzeri güçler bu silahları ele geçirebilir 3)Yine aynı “demokrasi getireceğiz” teranesi.Sözümüz başta ABD, emperyalist odaklara değil.Çünkü savları inandırıcı bulunmasa da, “rıza yerine zora” başvuracaklarını,lanet stratejilerinden vazgeçmeyeceklerini biliyoruz.Biz bu filmi görmüştük ! demek dahi fazla ilginç sayılmaz, çünkü her şey gün gibi ortada.Garabet, aynı dizinin Irak ayağını sokaklarda,meydanlarda yuhalayan bir takım çevrelerin,”dün dündür” anlayışıyla bugün Suriye bölümünde alkışa durması.Hatta bununla bile yetinmeyip,fazla ayak sürüdüğü için zaman zaman Batı’ya yüklenmesi.
_ Suriye operasyonunda Suudi Arabistan, Katar,Türkiye’nin ön plana çıkmasında şaşılacak bir durum yok.Obama’nın 2012 Yeni Askeri Stratejisi’nde sadık Körfez İşbirliği Üyelerine özel bir misyon yüklendiği açıkça belirtiliyordu.Bu ülkeler hem pamuk ellerini daha fazla ceplerine atacaklar,hem de Ortadoğu bölgesini jandarmalığını üstleneceklerdi.Çünkü ABD’nin Irak ve Afganistan işgallerinin insani ve mali faturasından ağzı yanmıştı.Türkiye mi ? Model ülke kontenjanından,”demokratik parlamentarist” kimliğiyle devreye giriyor.Suriye ile uzun sınırı nedeniyle lojistik önemi de unutulmamalı.Zaten rüyalarında “Alevi Esed’in” devrilmesiyle cennetin kapısının aralandığını gören Erdoğan-Davudoğlu ikilisi bu role, hatta fazlasına dünden teşne.
_ Emperyalizmin alet kutusundaki,”insani müdahale” gibi kavramlar, askeri operasyonlara kucak açan “uğursuz koalisyonun” ortak paydasını oluşturuyor.Neokonlar,kapitalist küreselleşme tellalları,liberal solcular musibetin Washington bileşenleri.AKP ile Cemaat, gözünü yeşil dolarlar bürümüş iş çevrelerini kazana atıp,üzerine birkaç tutam “yetmez ama evetçi” serpince, “yerli zalim çorbasının” dumanları tütmeye başlıyor….
_ Baasçılık,İttihatçılık bize göre tarihsel politik kategorilerdir.Tezlerinin zamandan,mekandan azade her daim geçerliliğine inanan liberaller, kavramlara tarihsellik kazandırma çabasındaki Marksistlerden ayrılırlar.Bizim sol liberaller ise, bu terimleri öteden beri küfür niyetine kullanan sağ cenah ustalarına gözüne girme gayreti içerisinde, “Baasçı,İttihatçı kafalı” diye esip üfürüyorlar.Alalım Suriye Baasçılığını; Arap ulusçusu,laiklik özentisi,baskıcı,otoriter bir zihniyete dayanır.Bizim eşitlik-özgürlük duyarlığımızı haliyle kesmez.Üstelik miadını da doldurmuştur.Yine de kadını sosyal hayattan silen;Alevinin,Sünninin,Hırıstiyanın Dürzinin kadim bir arada yaşama kültürüne kasteden,”Alevileri mezara Hırıstiyanları Beyrut’a” göndermeye ahdetmiş cihadistlere,İstanbul’un 5 yıldızlı otellerinde zafer müjdesi bekleyen kuklalara göre ehven-i şeri temsil eder.
_Tarihsel sicili malum ABD-İsrail öncülüğündeki, nihai hedefi İran’ı vurmak olan emperyalist oyuna kayıtsız şartsız karşı çıkmak her sosyalistin,devrimcinin boynunun borcudur.Gelgelelim, tepkisellikten ikinci bir yanlışa düşmemek,”demokrasi, insan hakları,hoşgörü gibi kavramların evrenselliğini kabullenmeyen “kültürel görecelilik” pozisyonuna sürüklenmemek gerekir.Her toplumu evrensellik kantarında tartmak,eleştirebilmek hakkı bakidir.Öyleyse Beşar Esat yönetiminin de Suriye halkının özlemlerine yanıt veremeyen,ülkenin iç dinamikleriyle değişmesi,evrilmesi gerektiğini söylemekten imtina edemeyiz.Ama birinci öncelik,emperyalizmin saldırısının püskürtülmesi,İslami terörün son bulmasıdır.
Son söz :”Yedi düvele” karşı kurtuluş savaşı vermekle gurur duyan bir ulusuz.Nitekim o mücadele mazlum milletlerin dağarcığında çoktan yerini aldı.Fas’ın Marakeş kentindeki “Suriye’nin çakma Dostları” toplantısına 100’ün üzerinde ülkenin katıldığını düşünürsek, bu badireyi atlatabilirlerse, Şam’ın “bırakın 7 düveli biz 77 düvelden ziyadesiyle başa çıktık” demeye hakkı olacak.
(Birgün)