Türkiye'de Avukatlar Var!

~ 24.12.2012, Mustafa BALBAY ~

Dün, 13 Aralık adalet arayışının duruşma salonu dışındaki boyutuna değinmiştik. Bugün de içeriye

yansımasını konu edelim.

13 Aralıkta cezaevi sınırları içindeki duruşma salonunda şunu hissettik:

Türkiyede avukatlar var!

Silivride hukuksuzluğa, usulsüzlüğe o kadar çok alışıldı ki bundan ister istemez avukatlar da etkilendi.

Bir usulsüzlük karşısında avukatlar itiraz ederken şöyle diyorlardı:

Yürürlükteki yasalara göre bunun usulsüz olduğu kesin ama mahkemenin bizim itirazımızı reddedeceği de kesin.

O zaman niçin itiraz ediyoruz sorusuna verilen ortak yanıtlardan biri şu oluyordu:

Ne olursa olsun, biz hukuk varmış gibi hareket etmek zorundayız. Reddedilse bile bizim itirazımız kayda geçsin.

***

13 Aralıkta duruşma salonunun savunma bölümüne sığamayan 300den fazla avukat o gün daha farklı bir tutum izledi.

Mahkeme, esas hakkında mütalaanın okunmasının kararlaştırıldığı oturumda, araya 2 iddianame sıkıştırıp bir de ek rapor sokmaya girişti. Avukatlar da buna karşı itiraz haklarını kullandılar. Olağan durum, bu usulsüzlüğün devam etmesi, avukat itirazlarının reddedilmesiydi.

Öyle olmadı.

Avukatlar, haklı olmanın, birlik olmanın, halkla beraber olmanın da getirdiği güçle,Bu duruşma salonunda savunma makamı da var dedi.

Bunun üzerine mahkeme, avukatların söz alma isteğini kabul etmek zorunda kaldı. Avukatların ardından sanıklar da 15er dakika konuştuktan sonra mahkeme 17 Aralık günü şu kararı verdi:

13 Aralıkta duruşma salonunda bulunan avukatlarla ilgili suç duyurusunda bulunulmasına...

Doğrusu bu, sanıklar için hiç de şaşırtıcı bir durum değildi!

Şu söz bir kez daha doğrulanıyor:

Olağanüstü dönemlerin başlıca özelliği hukuksuzluktur.

İşin boyutu, yargının ayrılmaz bir parçası olan savunmayı tümüyle hedef haline getirmeye kadar vardı.

Tutuklu yargılanan bir yurttaş olarak, bir yazar olarak, bir milletvekili olarak bütün barolara çağrım şudur:

Silivrideki hukuksuzluğun sembollerinden biri; savnmayı etkisiz hale getirmek, avukatları adeta yargılamanın dekoruna dönüştürmektir. 13 Aralık adalet arama buluşmasının anlamlarından ve sonuçlarından biri buna dur denmesidir. Tasfiye halindeki özel yetkili mahkeme de buna, suç duyurusuyla karşılık vermiştir. Buna sessiz kalmayın.

İkinci 12 Eylül darbesinden, yani 12 Eylül 2010 referandumundan sonra hâkimlerin ve savcıların durumu ortada. Şu anda yargının hukuk içinde kalması için çaba harcayan başlıca güç, savunma.

Molieracın şu sözü avukatlar için anayasa değerindedir:

Avukatlar köle kullanmadılar fakat efendileri de olmadı.”

Yüzyılın ötesinden süzülerek gelen bu sözün her çağın etik değerleriyle örtüşen bir gücü var.

Bugün Türkiyede avukatlar, otoriter dayatmaları Mevlana gününde bile su yüzüne çıkan iktidara karşı örgütlü duruş sergiliyorlar. Hükümetin Türkiye Barolar Birliği seçimlerine ilişkin yasayı değiştirmek istemesinin altında yatan gerçek bu!

***

Uygarlık tarihi aslında bir yanıyla hukuk tarihidir. Toplumsal ilerlemenin sonraki çağlara da örnek olduğu dönemlerin ortak özelliklerinden biri, adalet kavramının hak ettiği yere konmasıdır.

Tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur.

Prof. Mehmet Haberal, 17 Aralık Pazartesi günü mahkemede yaptığı konuşmada Falih Rıfkı Atayın, Atatürkçülük Nediradlı kitabından şu paragrafı okudu:

Kanuni Sultan Süleyman medreselerinde, ilahiyatçıların elinde olmakla beraber, bazı müspet ilimler okutulmakta idi. Ulema sınıfı da iltimassız, kayırmasız, dirsek çürüte çürüte yetişmekte ve hiç olmazsa adaleti şimdi bile gıpta edeceğimiz gibi yürütmekte idiler. Kadılar birer dürüstlük sembolü idi. Bir ay süren yargılama zulüm demekti. Bunları yazan bir İspanyoldur ve eseri Kanuni Devrinde İstanbul adı altında dostumuz Fuad Carım tarafından Türkçeye çevrilmiştir.

Bu dönem de tarihe hukuksuzluğuyla geçecek. Tarih tabii ki buna karşı kimin ne yaptığını da yazacak.

Bugün Türkiyede avukatların bir numaralı müvekkilinin adı şudur:

Hukuk (tutuklu).

24 Aralık 2012 - Cumhuriyet

Mustafa BALBAY | Tüm Yazıları
Hits: 1476