Ergenekon davasında son üç aydır hissedilen olağanüstü hızlanma, planlanmış olan bir aşamaya geçişin habercisiydi. Savunma haklarını tümüyle yok sayarak yürütülen bu
süreç 27 Kasım Salı günü noktalandı. Davanın en önemli dilimini oluşturan “delillerin değerlendirilmesi” atlandı, savcının “esas hakkında mütaala” istemi kabul edildi.
Yeni dönemin yol haritası şu:
13 Aralık günü savcı tüm sanıklar için tek tek ne kadar ceza istediğini, bunun kendince dayanaklarını açıklayacak. Sonrasında sanıkların “son savunmaları” istenecek ve karar aşamasına gelinecek.
Bunun nasıl bir takvimle olacağını söylemek zor. Çünkü dava bugüne kadar birkaç kez hızlandırılıp yavaşlatıldı. Gerçek o ki, başka bir siyasal planlamanın parçası olarak Ergenekon davası da “zaman” ayarlı yürüyor. Artık Silivri’de hukuk, adalet, esas, usul işlemiyor, bilmediğimiz bir takvim işliyor.
***
20 iddianamenin birleştirildiği davada son 6 aydır sadece “suçlama” yapılıyor. Gizli, açık tanıklar yönlendirilmişçesine bilgisiz, delilsiz, istediği sanığı suçluyor. Sözlerindeki çelişkileri ya da yanlışlıkları ortaya çıkarmak isteyen sanıklara söz verilmiyor. İtiraz eden duruşma salonundan atılıyor.
Bu tablo karşısında ekim ayı sonunda sanıklar olarak nasıl savunma yapabileceğimizi konuştuk. Avukatlarla durumu değerlendirdik.
Ortaya şöyle bir metin çıktı:
“Ergenekon davası adaletin arandığı bir yargılama değil; baskı, intikam, işkence, yakın tarihi yeniden yazma ve Türkiye Cumhuriyeti’ni bütün kurumlarıyla tasfiye aracıdır.
Bu davada toplanan 19 iddianamede yargılanan ve aralarında yapay irtibatlar kurulmaya çalışılan farklı kesimlerdeki insanların tek ortak özelliği, büyük bir hukuksuzlukla karşı karşıya kalmış olmasıdır.
5 yıldır devam eden yargılamalar boyunca hiçbir olay aydınlatılamadığı gibi, yakın tarihin onlarca dosyası birleştirilip, düzmece delillerden medet umularak peşin hüküm oluşturulmuştur. Kararın açıklanması için sadece zaman kollanmaktadır.
‘Darbe girişimlerini yargılıyoruz’ görüntüsü aldatmacadan başka bir şey değildir. Milletimize asıl darbeyi, bu davayı tertipleyenler yapmışlardır.
Silivri Cezaevi içindeki duruşmalar düşman ceza hukukunda bile uygulanmayan zulme dönüşmüştür.
Sizleri, Ergenekon davasının ana hatlarını dikkatlice okumaya, bu hukuksuzluğa hayır demeye çağırıyoruz.
Ergenekon Tutsakları.”
Bir ay önce bu metin yazıldığında iddianame sayısı 19’du. Kasımın üçüncü haftasında bir iddianame daha eklendi. Bu metnin 16 sayfalık ekinde davanın ana hatları açıklanıyordu. Birazcık merak edenlerin sosyal medya ortamında bulabileceğini tahmin ediyorum.
İçinde aydınların, gazetecilerin, rektörlerin, her rütbeden askerin bulunduğu davanın sanıkları kendilerini “tutsak” olarak görüyor. Aralarında “rehine” sözcüğünün daha uygun düşeceğini söyleyenler var.
***
Balyoz davasına benzer bir takvim Ergenekon’da da işletiliyor. Birbirinden çok farklı iddianamelerden ve sanıklardan oluştuğu için Ergenekon davasında ortak bir tutum izlemek çok zor. Kara mizahla anlatmak gerekirse böyle bir örgüt mahkeme zoruyla bile kurulamıyor. Bütün bunlara karşın sanıklar, bu olağanüstü haksızlığa, hukuksuzluğa karşı bir şeyler yapma çırpınışı içinde.
Gelinen nokta “Bunun Yargıtay aşaması var” denecek türden değil.
Silivri’de çabuk yayılan, çoğunlukla sonradan doğrulanan fısıltı haberlerinden biri şu:
Davaların Yargıtay aşaması da Silivri’de görülecek!
Halen yargılamaların sürdüğü spor salonunun karşısına dev bir adliye binası yapıldı. İçinde iki adet biner kişilik duruşma salonu ile çeşitli büyüklüklerde alt salonlar olduğu söyleniyor.
Fısıltı gazetesine göre dosyaya bakacak Yargıtay üyeleri Silivri’ye gelecek, işi burada bitirecek.
Hükümet çevrelerinden gelen, “Kararlar kesin değil, durun bakalım daha Yargıtay aşaması var” sözü, tepkileri dindirmek ve alıştıra alıştıra toplumu “suskun” hale getirmekten başka bir şey değil.
Adliye binalarını ne kadar kocaman yaparsanız yapın, böylesine büyük bir hukuksuzluğu sığdıramazsınız.
Hukuksuzluk büyüdükçe altında kalan yargılananlar değil, bu hukuksuzluğu yaratanlar olacak.
1 Aralık 2012 - Cumhuriyet