Silivri duruşmalarında akordeon gibi şekilden şekile giren bir haftayı daha geride bıraktık. Bu haftanın öncekilerden başlıca farkı 6 ay
aradan sonra ilk kez sanıklara konuşma hakkının verilmiş olmasıydı.
Başlangıçta ayda bir kez yarım saat olan konuşma hakkı geçen yıl 15 dakikaya indirilmişti. Haziranda da kaldırılmıştı.
19 Kasım Pazartesi akşamı duruşma bitiminde Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese, “Yarın tanık ifadelerine karşı sanıkların beyanını alacağız” dedi.
Bu, kimsenin beklemediği bir durumdu. Aylardır, “yasal olarak söz isteme hakkım var” demesi bile yasak olan sanıklar bugüne dek dinlenen 159 tanığın ifadesinde kendileriyle ilgili bölümler için konuşma hakkına sahip olacaktı.
***
20 Kasım Salı sabahı duruşma başlarken Mahkeme Başkanı Özese her sanığın 15 dakika konuşmasına izin verileceğini duyurdu. Sanıklara ayrıca dosyaya sonradan giren delil niteliğindeki bilgi ve belgelerle ilgili görüşlerini de açıklayabilecekleri belirtildi. Bu, “delillerin değerlendirilmesi” aşamasına geçişi de ifade ediyordu. Anlamı da, davanın sonunun yaklaşmış olabileceği idi. Ancak daha bir hafta önce açıklanan ara kararlarla başta Emniyet Genel Müdürlüğü olmak üzere çeşitli kurumlardan istenen onlarca yeni belge ne olacak sorusu, bu anlamda havada kalıyordu.
Sanki daha uzun bir yola girilip gaza basılıyor!
Uzun süredir konuşamamanın verdiği açlıkla 15 dakika kimseye yetmedi. Bu yetmezlik, geçen nisan ayında art arda 19 iddianamenin birleştirilmesiyle ortaya çıkan tabloyu da gözler önüne serdi.
Durum şu:
Danıştay davasının Ergenekon dosyasıyla birleştirilmesi sürecine neden olan tanığın ifadesi dışında yeni bir delil ortaya çıkmadı. Davanın bu en önemli bölümüne damgasını vuran kişinin hem sanık hem açık tanık hem de gizli tanık olması durumun hangi noktada olduğunu gösteriyor. Buradaki gizli tanık 9, açık kimliğiyle ifade verdi ama kimliğinin açıklanması yasak!
Bizim de bir an önce bütün yönleriyle netleştirilmesini istediğimiz Cumhuriyet gazetesinin bombalanması olayı bu iç içe geçirilmişlikten payını alıyor.
Danıştay cinayeti ve Cumhuriyet’in bombalanması olayı net delillerle Ergenekon dosyasıyla ilişkilendirilemeyince “terör örgütü” iddiasının başlıca dayanağı ortadan kalkmış oluyor.
İnternet Andıcı davasında Ankara’dan gelen son belgeler de dosyaya girdi. İddianameye konu olan her şeyin yasal dayanağı ve resmi kurumların olağan işleyişinde yeri var. Bu gidişle mahkeme, yasalara da saygılı, kurumlar arası dengelere büyük hassasiyet gösteren bir “terör örgütü” ortaya çıkaracak!
Aydınlık gazetesi davasında ortada bir tek, bütün gazetelere gönderilmiş ancak sadece Aydınlık’ın ve Ulusal Kanal’ın kullanabildiği üç haber var.
Bütün bunlar bir yana iddia olunan terör örgütünün varlığını kanıtlayan tek tanık yok.
***
Aktardığımız tablo ilk bakışta Ergenekon davasının karmaşık, içinden çıkılmaz bir hal aldığını gösterebilir. Ancak dosyaları kendi içinde kümelendirince, gerçekten delil olabilecek bilgi ve belgelerle, delil değeri taşımayanları ayırınca ortaya tarifi zor olmayan bir görüntü çıkıyor. Davanın sanıkları ve avukatları 16 sayfalık açıklayıcı bir metin hazırladılar. Pek çok internet sitesinde yer alan bu metnin, konuyla az da olsa ilgili herkesin görüş açısını genişleteceğini, göreceli sis perdesini kaldıracağını düşünüyoruz. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir dava yoktur. Bizler akıl sağlığımızı koruyarak karmaşıkmış gibi görünen bu tabloyu anlaşılabilir hale getirmeye çalışıyoruz.
Ancak bunun yetmediğini görüyoruz. Özgürlükte sık kullandığım bir söz vardı; ne söylersen söyle, söylediğin karşındakinin anladığı kadardır.
Hiç değilse bu konuda yazıp konuşanları davanın geldiği noktayı anlamak için çaba harcamaya çağırıyoruz.
(Cumhuriyet)