AKP 4. Olağan Kongresi’ni, daha doğru anlatımla Erdoğan’ın kongresini televizyon kanallarının yayımladığı
ölçüde sonuna kadar izledim.
Medyanın genel görünümünü düşünürken sıklıkla aklıma gelen, “çok kanallı tekseslilik” tanımını iliklerime kadar duyumsadım.
Başbakan’ın konuşması boyunca tüm haber kanalları tek tip görüntüyü verdi. Hangi kanalı açsanız aynı görüntü vardı.
Partinin yönetim organlarına aday gösterilenlerin listesi açıklandığında tüm kanallar kesinleşmiş sonuç olarak duyurdu. Zira açıklanan listenin dışında başka birinin seçilmesi olanaksızdı.
Salonun iklimi, 1980’li yılların Demirperde ülkelerindeki komünist partisi kongrelerini anımsatıyordu. Tek seçicinin her şeyi uzun uzun alkışlanıyordu, o kadar.
Medyaya uygulanan akreditasyonla ilgili söylenebilecek tek şey var:
Akredite bir medya isteniyor!
***
Başbakan’ın 3 saati aşan konuşmasından selamlamaları, şiirleri ve türküleri çıkardığımızda geriye partisinin Meclis’teki grup konuşmalarına benzer bir metin kalıyordu.
Ancak Başbakan’ın bu sözleri “2023 vizyonu” çerçevesinde söylediğini dikkate alıp, ona göre değerlendirme yapmak gerekir.
10 yıldır Türkiye’yi yöneten Erdoğan, en az bir 10 yılı daha sandıkta keklik görüp, bu sürecin tüm yönetim yapısını kendisine göre yeniden şekillendirmeye hazırlanıyor.
Kimi “tarafsız AKP’liler”, özellikle ekonomi tablosuna bakıp, Başbakan’ın bu şekillendirmede haklı olduğunu söylüyor. Ekonomideki durumun genel özeti şu; olağanüstü kriz dönemleri dışında Türkiye ilk 20 ülke arasında. 15’in altına inemiyoruz, 20’yi de pek aşmıyoruz. AKP döneminde de bu gerçek değişmedi. Başbakan’ın verdiği ekonomi rakamları da bunun göstergesinden başka bir şey değildi. AKP’nin ekonomideki dervişi de Kemal Derviş’ten başkası değildi.
Kamuoyundaki genel beklenti Başbakan’ın Kürt sorunu konusunda yepyeni şeyler söyleyeceği yönündeydi. Beklenti o kadar büyütülmüştü ki ne söylense içi dolmazdı. Başbakan da şunu söylemekle yetindi:
“Kürt kardeşlerimize sesleniyorum; bunca zamandır biz adım atıyoruz, bir adım da siz atın...”
Ardından da topu CHP’ye atıp başka konuya geçti.
Dış politikaya bakınca, AKP’nin diliyle, “nereden nereye” gelindiği sorusuna şu yanıtı verebiliriz:
Avrupa’dan Ortadoğu’ya!
Ortadoğu’ya gelişi kesinlikle bir küçümseme anlamında vurgulamıyoruz. Keşke, Ortadoğu’yu kucaklayan, geleneksel “bütün taraflarla görüşebilme” gücümüzü daha üst standartlara ulaştıran bir politika çizebilseydik. Tam tersine, bu anlamda geçmişteki gücümüzün de gerisindeyiz. Söylemeye dilimiz varmıyor ama Ortadoğu’da çözümlerin değil sorunların parçası haline geliyoruz.
Ne yazık ki iktidar iç politikada olduğu gibi dış politikada da devletin yapısına göre değil, AKP’nin hedeflerine göre adımlar atıyor.
Hedef 2023 olunca yer yer Mustafa Kemal’den esinlenmeler varmış gibi bir hava vermeyi de ihmal etmemişler. Sanıyorum o ünlü sözünden esinlenip kendilerine şöyle bir yol haritası çizmişler:
Mevzubahis iktidarsa vatan teferruattır!
***
Kongre sırası ve sonrası yorumlarda tam resmi AKP yayın organlarının çoğu; Başbakan için “dünya lideri” sıfatına kadar gitti. Belki de “Türkiye lideri” diyemedikleri için böyle bir çıkış buldular.
Hiçbir muhalefet partisi temsilcisinin katılmadığı bir kongre için başka ne denebilir?
Bir güç ne kadar büyük olursa olsun, yalnızlaştıkça güçsüzleşir. AKP’nin son kongresi ne kadar büyük görünürse görünsün yalnızlaştığının fotoğrafıdır.
Bu, aynı zamanda düşüşe geçişin göstergesidir. Böyle bir aşamadan sonra artık sorun, yeni iktidar seçeneğinin nasıl oluşacağıdır.
Türkiye’nin en azından bugünkünden daha iyi yönetilmesini sağlayacak bir seçenek oluşturamazsak...
Yuh olsun bize!
(Cumhuriyet)