Tunus devriminin ilk raundu bitiyor. Devrimin, yeni bir hamle ile ikinci raundu başlatabilmesinin koşulları ise giderek tükeniyor, zaman Tunus devriminden yana işlemiyor. Bu çok ilginç momentte geçici bir değerlendirme yapmayı deneyebiliriz.
Olayı bitirme çabaları…
Pazartesi akşamı haberler, Tunus’ta, genel seçimlere kadar ülkeyi yönetmek üzere bir Ulusal Birlik Hükümeti’nin kurulduğunu bildiriyordu. Önceki hükümetin Savunma, Dışişleri, İçişleri ve Maliye bakanlarının bu Ulusal Birlik Hükümeti’nde, yerini koruyacak olması, hem iktidar yapısının, hem de bu yapının ABD ve AB bağlantılarının niteliğinin değişmeden kalacağını gösteriyor. Ordu da sokakları tutmuş ve güvenliği sağlamayı üstlenmiş durumda. Güvenliği sağlamaya kararlı güçler, bu şekillenmeyi protesto edenlerin üzerine su toplu panzerlerle saldırıyorlar…
Karar vermekte acele etmek istemiyorum, ama bana, pazartesi günü Batı medyasında, bölge medyasında, vurgu devrimden, istikrar ve kaosu önleme söylemine kaymış gibi görünüyordu.
Kavramsal düzeyde de bu devrimin, liberal demokrasinin sınırları içinde kalmasına özellikle dikkat edildiğini, “Yasemin” nitelemesiyle, malum renkli devrimlerle aynı kategoriye konularak ufkunun kapatılmaya çalışıldığı da görülüyordu. Halbuki karşımızdakinin, şimdiye kadar ölenlerin sayısının 200’e ulaştığına bakarak, “kansız bir devrim” olduğunu söylemek olanaklı değil. İkincisi, özellikle Bin Ali’nin ailesinin mallarına, devlet dairelerine yönelik yağma ve yakma olayları, devrimin alt sınıfların mülkiyet, servet nefretini de içerdiğini gösteriyordu. Şimdi gözlerden saklanmaya çalışılan, bir proleter kalkışması “olayı”yla karşı karşıya olduğumuzdur.
Eğer kendimizi liberalizmin fantezi dünyasından kurtarabilir ve bu gerçeği görebilirsek, şu iki sonuç kaçınılmaz olur. Birincisi Tunus egemen sınıfının, güç ilişkilerinin ayakta kalabilmek için ürettiği siyasi yapılanmanın, bu ilişkiler yerinde durduğu müddetçe değişmesi olasılığı yoktur. Bu siyasi yapılanmanın günlük yaşamdaki belirtileri kimi yeni özellikler kazanabilir, “ilahlara kimi kurbanlar” verilebilir ama özü değişmeden kalacaktır. Burada, niyetleri aşan bir “yapısal belirlenme” ilişkisi söz konusu.
İkincisi, bu isyanın bugünkü haliyle, bu güç ilişkilerini parçalama şansı yoktur. Devrimler olurlar, ama eğer kendi siyasi öznelerini ve programlarını üretemezlerse, enerjileri tükenir, geri çekilirler. Devrimi, bazen yavaş ilerleyen, hatta yıllarca sürebilen, bazen de halkın üzerine bir giyotin bıçağı gibi inen bir karşı devrim izler. Tunus devriminin kendi öznesini ve programını henüz yaratamadığını görüyoruz. Bu yüzden birinci raunt kapanırken kötümser olmak için oldukça neden var. Ama güç ilişkilerinin temsilcilerinin, bu durumun rahatlığıyla birbirleriyle didişirken, devrimin bu açığını kapama olasılığı da yok değil.
Yayılma olasılığı
Tunus devriminin bölge ülkelerinde “tekrarlanma” olasılığı güçlü değil. Çünkü her devrim kendi zamanını yaşar ve mutlaka yereldir. Ama Arap dünyasında yeni devrimci atılımların maddi koşullarının yaklaşık 10 yıldır olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz. Büyük Ortadoğu Projesi’ni tartışırken değindiğimiz gibi, bölgede hem nüfus artıyor, hem de bunun içinde gençliğin oranı. Bölge devletlerinin ise ne maddi ne manevi olarak bu gençliğin gereksinimlerine cevap vermeleri söz konusu değil. Bu da bu genç nüfusun çok büyük kesimlerinin daha baştan proletaryanın organik parçası olarak şekillendiğini gösteriyor.
Emperyalizm açısından bu kadar stratejik bir bölgede böyle bir patlayıcı karışımın varlığı, BOP’un en önemli nedenlerinden biriydi. Bu bölge uluslararası mali sermayenin tüketim hummasına açılabilir, krediyle finansa edilebilirse, hem bu patlayıcı maddenin fünyesi çıkarılabilir, hem de kapitalizmin krizi hafifletilebilirdi. Bu gençlik/proletarya, şimdi Tunus’u büyük bir dikkatle izliyor, zaaflarını, güçlü yanlarını tartışıyor, devrim olasılığına güveni artarak, dersler çıkarıyor. Bu dersler internet ortamında hızla yayılıyor. Arap dünyasının baskıcı rejimleri de Tunus’u yakından izliyor, iktidarda kalmalarına yardım edecek bir şeyler öğrenmeye çalışıyorlar. Arap dünyasında bir sonraki devrim, başka türlü olacak. Bu devrimin Tunus devriminin izlerini taşıyacağını kesinlikle söyleyebiliriz.
Kim bilir belki de bir gün geriye bakıp, devrimin birinci raundunu ya da genel olarak Tunus olayını bölgenin “1905”i olarak da görebiliriz. Tabii, bölgenin “1917”sini yaşadıktan sonra…
(Cumhuriyet 19.01.2011)