Memlekette burjuvazi adına önemli bir dönüşüm gerçekleştirilecekse, bunun elbette oyla onay alması, militan bir tabanın konsolide edilmesi, liderliğin sağlam ve iddialı durması, dönüşümün içerden ve dışardan yoğun bir egemenler desteğiyle buluşması gerekiyor... Ama bütün bunlar yetmiyor!
Yetmediğini başından bu yana AKP'nin soldan beklentileri ve bu beklentiler etrafında sola yönelik operasyonları kanıtladı.
Yukarıda sayılan ve benzerleriyle uzatabileceğimiz listenin unsurlarına “dönüşümün düzen dinamikleri” adını verelim. Her şey bir yana, bunlar vicdanları rahatlatmaya yetmiyor. Vicdan temizliği için düzenin ille de sol tarafından aklanması gerekiyor. Ayrıca herhangi bir açılımın akla yatkın sayılması için de mutlaka solun onayı aranıyor. Bunlar bizim tarihsel verilerimiz...
Bunu çok zamandır anlatıyoruz. soL'da anlatmakla kalmıyor, solu AKP'nin karşısına çıkartmaya uğraşıyoruz.
Ergenekon öncesinde solun geneli, ancak Ortadoğu'da barış ve içerde ekonomik saldırı başlıklarında muhalefet edebildi. “Aklama” ise esasen iki yanılsamalı konuyla sınırlandı.
Bu iki yanılsama, bence, AB sürecine bağlı demokratikleşme beklentisi ile islamcıların mazlum olduğuna dair kanaatti. Üstelik demokratikleşme beklentisine Kürt sorununda kaydadeğer bir gelişme olmaması, ikincisine de islamcıların hiç de hoşgörülü davranmayışları köstek oluyordu. Özetle AKP iktidarının bir evresinde sol genel olarak karşı çıkarken de, destek verirken de anlamlı bir rol oynayamamıştır.
Lakin AKP'nin dönüşüm programı büyük bir vicdan ve akıl desteğine muhtaçtı. Başka işlevlerinin yanısıra Ergenekon operasyonu buraya oturdu. Pat durumunu Ergenekon'un değiştirdiğini söyleyebiliriz. AKP destekçiliği hızla güçlendi solda. Türkiye'nin AB üyeliğini, Avrupa sosyal-demokrasisinin desteklemesi gibi, içerdeki gerici rotanın da sol tarafından aklanması sağlanmış görünüyordu.
Ama bir yandan da biz haklı çıkıyorduk. Türkiye solunun genetik, tanımlayıcı kimi özelliklerinin ne yapılırsa yapılsan değiştirilemeyeceğini söylüyorduk. AKP toplum mühendisliğini sol üstünde de uygulayabileceğini düşündü, bu genetik özelliklere büyük bir basınç tatbik etti. Sonuç olarak sol yurtseverliği, laikliği, halkçılığı, kamuculuğu yadsımak yerine, bu yola girenleri kusmaya başladı içinden. Uras, Çalışlar, Yağcı, Berktay, Belge, Laçiner, Tarkan, Margulies... Sol liberalizm sol sıfatından arınarak kendi kuyusunu kazıyordu. Taraf veya Radikal ne kelime, Birikim'in solculuğu bile kuşkulu hale geldi.
12 Eylül 2010 referandumunda kurulan denklemin özeti budur. Kimileri sınırın öte yanına geçip balkon konuşmasının teşekkürlerine mazhar oldular.
Konunun kapandığını sanmak büyük bir yanılgı olurdu doğrusu. Baştaki kural geçerliliğini koruyacaktı. Vicdan ve akıl onayı soldan gelmeliydi.
Arada olup bitenleri atlayıp bugüne gelirsem, bu doğrultuda elde iki şey var. Birincisi, AKP solculuğunun yelkenlerini üfleyen Arap fırtınası.
Emperyalist insiyatifi algılamayan saflar bir yana, işi Suriye'ye müdahaleyi savunmaya vardıranlar var. Mecburlar oraya kadar gitmeye. Yani solculuğu terk etmeye...
İkincisi, yeni Anayasa ile sembolize olan “demokratikleşme” meselesi.
Burada da az sayıdaki safı ve -kimilerinin adı yukarıda yazılı- gizli AKP'cilikten açık AKP'ciliğe geçiş yapanları bir kenara bırakırsak, Anayasa tartışması yalan dünyadır. Uzlaşma komisyonuna, ortak yazım işlerine vb ne iktidar ne de muhalefetin en ufak bir güveni yok. 2012'nin Anayasa yılı ilan edilmesini falan da boşverin; bu yol ha yarın ha öbür gün tıkanmaya mahkum. İçinde bulunduğumuz konjonktürde meclis içinden uzlaşma çıkması imkansız. Uzlaşma yoksa, uzlaşma imajı fazla uçuşkansa solun onayı da olamayacaktır.
Bugünkü tartışmanın konusu, uzlaşmazlığın faturasının kime yazılacağıdır.
Sorun da burada düğümleniyor. Solda böyle bir tartışmaya mutlak bir üstünlükle gireceğimizi anlamayan ve ürkek davrananlar var! Bunlar uyumlu, demokratik, çözümcü, uzlaşmacı görünerek karşı tarafın foyasını açığa çıkartmayı hedefliyorlar, anlaşılan. Böylece, kapıdan kovulan AKP yandaşlığının solda yeniden üremesi için uygun atmosfer oluşturuluyor aslında. Çünkü AKP solla uzlaşmayı zaten amaçlamıyor. AKP yalnızca mevcut siyaset zemininin kucaklayıcı, kapsayıcı, demokratik nitelikler taşıdığı konusunda bir sol onay arıyor.
Anayasa tartışmasına baştan girmemek ile girip çıkmazları göstermek arasındaki fark az değildir.
(SolHaber)