- Bana dostunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim, demiş bilge kişi.
Öylesine beğenilmiş ki deyiş, atasözü haline gelmiş
Aynı kişi ya da ondan esinlenen bir başkası aynı mantıkla şunu da söyleyebilirdi:
- Bana bir konudaki tanımını söyle, sana çözümünü öngörüp söyleyeyim.
Doğrudur, bir konunun çözümü tanımında yatar.
Lafı fazla uzatmadan, evirip çevirmeden sadede gelelim.
Demokrasiden yana olanların tümünü rahatsız eden tutuklu milletvekilleri sorununu nasıl tanımlarsınız?
Kimileri, milletvekili seçildikleri halde tutuklulukları süren kişilerin durumunu milli iradeye, dolayısıyla demokrasiye aykırı buldu, sorunu böyle tanımladı.
Sorun böyle tanımlanınca, çözüm de tabii ki, bu doğrultuda olacaktı.
YSK tarafından, seçilmelerinde bir engel bulunmadığı bildirilenlerin, sandıktan çıktıktan sonra tutukluluk hallerinin sona ermesini sağlayacak düzenleme çözüm için yeterli olacaktı.
Yok eğer siz, tanımızda ağırlığı tutuklanan kişinin hangi sıfatı taşıdığına değil de, tutukluluğun koşulları üzerine yoğunlaştırırsanız o zaman durum değişecektir.
***
Türk demokrasisinin son zamanlarda karşı karşıya bulunduğu en büyük sorunlardan birinin, bir tedbir olan tutukluluk kurumunun, ince elenip sık dokunmadan, hatta doğru dürüst incelenmeden, “önce içeri atalım, sonra bakarız!” zihniyetiyle, yalan yanlış uygulanmasından, üstelik de, sürelerin uzatılmasıyla yargısız infaza dönüştürülmüş olmasından kaynaklandığını düşünüyorsanız, çözümü tutuklulunun sıfatında değil, tutukluluk kurumunun kendisinde arayacaksınızdır.
O zaman “katalog suçlar” diyerek, kimi ahvalde, tutukluluk koşullarının yani kaçma kuşkusu, delillerin karartılması olasılığı vb’nin otomatik olarak varlığını reddedecek, tutukluluk sürelerinin çağdaş demokrasilerdekine benzer sürelerle kısıtlanması yolunda arayacaksınızdır çözümü.
Tabii ikinci tanımlama, dolayısıyla da çözüm, birincideki sorunu da halledeceği için daha kapsayıcı olacaktır. Bu yüzdendir ki, çözümün tutukluluk sürelerinin sınırlandırılması ve tutukluluk kararının keyfiliğe yol açabilecek kolaylıkla verilmesinin önlenmesinde aranması gerektiğini savundum.
Hafta içinde bir kısım CHP milletvekilleri bu yönde bir yasa önerisi hazırlayarak, geç de olsa, aklın yolunu seçmişlerdir.
***
Gerçi onlar da, hâlâ YSK’nin aday olmasında sakınca bulunmadığını bildirdiği kişilerin tutukluluk hallerinin kaldırılması noktasına saplanıyorlar, ama hiç değilse, tutukluluk süreleriyle ilgili makul sınırlamayı da önermekten geri durmuyorlar.
Zaten doğrusu da, sorunun özüne yönelinmesi, tutukluluk koşullarının aranmasında daha titiz davranılması ve sürelerin makul bir sınır içinde tutulmasıdır.
Yoksa yalnız milletvekili seçilenlerin konumuyla yetinilerek, kamu vicdanını yaralayan duruma son verilmesi mümkün olamayacaktır.
Zaten dikkat buyurulursa, iktidar partisi hatta hükümet çevreleri, daha da ötesi Çankaya’da bile sık dile getirilen yakınmalar da, uzun tutukluluk süreleri üzerine yoğunlaşmış bulunuyor, yoksa yalnızca tutuklu milletvekilleri üstünde değil.
CHP’nin önerisi yasalaşmak için gerekli çoğunluğu sağlayabilir mi?
AKP’nin desteği olmadan, bu önerinin yaşama geçmesinin imkânsız olduğu aşikâr.
AKP’de sorunu çözme iradesinin olup olmadığını kesinlikle söyleyebilmek zor.
Ama şurası kesin ki, ikide bir uzun tutukluluk sürelerinden yakındıktan sonra, çözüme karşı direnmek o kadar kolay olmasa gerek.
Demokrat kamuoyu CHP milletvekillerinin bu önerisinin ısrarlı destekçisi olmalı.
(Cumhuriyet)