Bedelli askerlik nihayet çıktı. Son ayrıntılar da önümüzdeki günlerde netleşecek ve uygulama yeni yılda başlayacak. Şimdiden belli olan ise bedelliden yararlanmak için yaş sınırının 30, ücretin ise 25 bin lira olduğu. Taksit ve kredi kartı imkânı da var.
Yani yakında, televizyonlarda şöyle reklamlar görmek mümkün olacaktır.
Tek ayaklı, tek kollu biri, tekerlekli sandalyede dolaşırken rastladığı çocukluk arkadaşı soruyor:
- Ne o, hayrola!?...
- Güneydoğu’da askerlik görevimi yaparken pusuya düştük, gazi oldum.
Öbürü üsteliyor:
- Neden bedelli yolunu denemedin?
- O kadar param yoktu.
Beriki hemen cebinden kredi kartını çıkarıyor ve gösteriyor.
- Aşk olsun! Onun da çaresi var ayol Niyazi, X kredi kartı ile ödersin bedeli, ne şehit olursun ne de gazi!
Şehit cenazelerinin birbirini izlediği bir ortamda, ne derseniz deyin, eninde sonunda “parama geçer hükmüm” sloganını baş tacı eden, bedelli askerlik uygulamasının böylesine garip çağrışımlar yaratıp, haklı olarak, tepki çekmesi kaçınılmazdır.
***
Türkiye’nin bütün kurumlarını olduğu gibi, savunmasını ve silahlı kuvvetlerinin organizasyonunu da 21. yüzyıla uydurması tabii ki zorunludur.
Bir zamanlar NATO’nun ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiş olan ve bizzat uzmanların büyük, hantal gördükleri TSK’nin daha küçük, ama ateş gücü yüksek mobil bir yapıya kavuşturulmasının zorunluluğu yıllar önce dile getirilmiş, bu yönde adımlar atılmıştır.
Türkiye’nin önündeki sorunlardan biri de TSK’nin reorganizasyonudur.
Tabii bununla, bugünkü iktidarın TSK’ye yönelik girişimlerinin amaçlarını birbirine karıştırmamak gerekir.
Ama tehdit algılamasından başlayarak, her şeyin yenilendiği bir dünyada ve Türkiye’nin içinde bulunduğu özel koşullarda, ordunun terör ya da terörist ile mücadele görevini de üstlendiği bir dönemde reform şarttır.
PKK ile mücadelede, daha profesyonel yapıda birliklere duyulan ihtiyaç yıllardır dile getiriliyor, fakat gereken yeteri kadar yapılamıyor.
Bugün kimilerine göre, Türkiye için büyük lüks olarak görülen profesyonel ordu konusunu terör sorunu da acil bir biçimde gündeme sokuyor.
Ama olaya hangi açıdan yaklaşırsanız yaklaşın, herhalde çözümü bedelli askerlikte aramak akıl yolu değil.
***
Konuyla ilgili olarak bir de “vicdani ret”çiler sorunu var.
Biliyorsunuz, “benim inançlarım (illa dini inanç olması şart değil) silah tutmama, insan öldürmeme el vermiyor” diyerek, askerlik görevini yapmayı reddedenlere vicdani retçi adı veriliyor.
Vicdani retçilik özellikle ABD’de Vietnam Savaşı sırasında çok yaygınlaştı.
ABD’de haksız gördüğü Vietnam Savaşı’na gitmemek için askerden kaçan gençler arasında daha sonra başkanlık koltuğuna oturacak olan Bill Clinton da bulunmaktaydı.
Zorunlu askerliğin olmadığı ülkelerde “vicdani ret” sorunu da yok. Birçok demokraside vicdani ret kabul gören bir sav. İnancı gereği silahı reddedenler onun yerine başka kamu hizmetleri yapmakla yükümlüler. Yani vicdani reddi kabul eden ülkeler de bu yolla yükümlülükten kaçmayı engellemiş durumdalar. AİHM, Ermenistan ile ilgili yeni bir kararında vicdani reddi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. ve 10. maddelerindeki özgürlükler arasında sayan bir karar aldı, bu durumda Türkiye de yıl sonuna kadar gerekli düzenlemeleri yapmakla yükümlü.
Ama, ülkemizde “cüzdani ret” olarak da adlandırabileceğimiz bedelliyi kabul edenlerin bir kısmı vicdani ret kavramına karşı durmakta.
Cüzdani redde “evet” demiş bir toplumda vicdani redde “hayır” demek sahte yurtseverlik değil de nedir?
(Cumhuriyet)