Kendi yaşam tarzını laiklik adına da İslam adına da dayatmak isteyenleri fikir dünyasının gettolarına yollamalıyız.
Norveçli katil Andres Breivik’in asıl derdi farklı kültürlerin beraber  yaşamasıylaydı. Yerli kültürüne karşı dışarıdan bir unsur olan  Müslümanlarla ve onlara sahip çıkanlarlaydı mücadelesi. Tahammülsüzlüğü  çıldırmış ruh haliyle birleşince teker teker çocukları öldürmekten  çekinmedi. 
Malum, bu katliam Batı’da çokkültürlülük meselesini tekrar gündeme  getirdi. Tam bu sıralarda memleketimizdeki tahammülsüzlüğü gösteren  Türkiye’nin değerleri araştırması ise bu dertten sadece Batı’nın  mustarip olmadığını gösterdi. 
Çokkültürlülüğe, farklı yaşam tarzlarının bir arada olmasına karşı  olanlar laik, Hıristiyan ya da İslamcı olabilir. Hepsinin temsilcileri  kendi kulvarlarında aşırı sağa aittir. Mesela Abdurrahman Dilipak.  Kendisi aslında Şanar Yurdatapan’la kurduğu diyalog vesilesiyle farklı  yaşam tarzlarıyla bir araya gelmekten çekinmeyen biri. Ancak 2009’da  şunları söylemişti, o zaman aklıma takılmıştı da bir köşeye not  almıştım: “Ben karşımdakinin değerler sistemini bilmek isterim. Hindu  inek eti yemez, vejetaryen et yemez. Oysa Hindu inek yiyor, Müslüman  şarap içiyor. Bunlardan nefret ediyorum!” 
Bazı sosyalist çevrelerle kurduğu diyalogla dikkat çeken Zaman gazetesi  yazarı Ali Bulaç ise rahatlıkla şunları fütursuzca yazabilmişti mesela:  “Eşcinsellik geliştikçe insanların kitlesel olarak öldürülmeleri  hızlanıyor. Eşcinsellikle sivillerin savaşta katledilmesi arasında bir  orantı var. Meşru yollardan savaşı göze alamadığın zaman kitlesel olarak  öldürüyorlar. Şu anda Irak ve Afganistan’da kitleler halinde sivil  halkı öldürenlerin çok önemli bir kısmının eşcinsel olduğunu  söylüyorlar. Bundan da özel bir zevk alıyorlar. Bu, derin ruhsal  travmalarla da ilgili bir konudur.” 
Teorisyen âlim 
Geçen pazar günü İslam hukuku profesörü Hayrettin Karaman, Yeni  Şafak’taki köşesinde işin teorik altyapısını anlatıverdi. Paşamız  aslında ideal bir düzende kendine göre İslam’a inanmayanları gettolara  hapsetmek istermiş: “İslam’a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe  uygulayabilirler ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve  dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam  toplumunda- ‘onların aykırı filleri için özel mekânlar ihdas edilmek  gibi’ tedbirlere başvurulur.” 
Ne yaparsınız ki Karaman reis henüz ‘İslam toplumunda’ yaşamadığımız  için bunu öneremiyor. Rahatsız olduğu toplum yapısını ise şöyle  anlatıyor: “Bir Müslüman yukarıda özetlediğim imkânlardan mahrum ise çok  dinli, çokkültürlü, çok ahlak anlayışlı bir toplum içinde yaşamak  durumunda kalmış ise ne yapacaktır?” 
Hakikaten ne yapacaktır? Karaman şöyle buyuruyor: “Müslüman bu  davranışları asla beğenemez, bu fiillerden nefret eder, imkân bulsa  düzeltme ve engelleme niyetini muhafaza eder.” Müsterih olalım,  Hayrettin Bey kitleleri âleme nizam vermeye henüz davet etmiyor. Sebep?  Sebep belli: “Şartlar müdahaleye ve düzeltmeye müsait” değil. 
O vakit ‘şartlar öyle getirdiği için farklılığa tahammül ederek,  kimsenin -düzen tarafından verilmiş- hak ve hürriyetine müdahale  etmeden’ yaşamayı tavsiye ediyor İslam hukuku profesörü. 
‘Düzen tarafından verilmiş hak ve hürriyetlerin’ düzen değişince  alınabileceğini, bir gün ‘İslam toplumuna’ geçilince kuralların  değişeceğini de bilerek elbette. 
Bu yazarlardan biri haşarı çocuk Vakit’te, diğeri iktidar müttefiki  Zaman’da, profesör olanı da iktidarın doğal uzantısı Yeni Şafak’ta  yazıyor. 
Muhafazakâr camianın bazı kalemleri tersine bir 28 Şubat’ın hevesiyle  kalemlerinin ucunu açıyor. Bunu yaparken nasıl da 28 Şubat’ın ‘ikna  odacıları’nın ya da İskandinavya’nın katliamcılarının fikirlerine  yakınlar. 
Yumuşak dilli, hocaların hocası, profesör Hayrettin Karaman tarafından  gettoya gönderilmeye hiç niyetim yok. Bunun yerine kendi yaşam tarzını  laiklik adına da İslam adına da dayatmak isteyenleri fikir dünyasının  gettolarına yollamalıyız. Yoksa hayatı, inek yiyen Hindulara bile posta  koyanların zihniyeti belirleyecek. Bu işten de ancak Türkiye’de  Hinduların yemeye kalktığı az sayıdaki inek kazançlı çıkacak.
(Radikal 11.08.2011)