Biliyorum. Onu tanıyanların gözünün önüne hemen geldi. Müyesser Yıldız’ın telefonundan bahsediyorum. Biz o telefona tarihi eser muamelesi yapıyorduk. Müyesser Abla’ya akıllı telefonların hayatı nasıl kolaylaştırdığını anlatmaya çalışıyorduk. Hatta bir kez alıp, gösterdiğimizi hatırlıyorum. Yok... “Beceremem” diyordu. Ne WhatsApp’tan anlıyor ne de fotoğraf çekebiliyordu. Bütün gün sokakta oyun oynamış çocuk gibi her yeri yaralı olan eski telefonundan vazgeçmedi. Duruşmaları izlerken onunla not alır, bize telefon mesajıyla gönderirdi. Bir F harfi için 2 numaralı tuşa üç kez basmak gerekirdi.
Sayfalar dolusu yazıyı bu şekilde yazabilmesine hayrandık. Türkiye tarihinin kritik davalarının tanığı olarak telefonu sergilemeyi düşünürdük. Genç gazeteciler ders alsın isterdik. Gazeteciliğin plazalara ya da saraylara kapandığı dönemde o, duruşma salonlarında çoğu zaman tek başına oturuyordu. 15 Temmuz’un edebiyatını yapmayı sevenler davalarda hiç görünmüyordu. Müyesser Abla antika telefonuyla mahkeme evrakı kazıyarak, sanık ve tanık dinleyerek Türkiye’nin karanlık sırlarına mum yakıyordu. Ne tuhaf, birileri bundan hiç hoşlanmıyordu.
15 Temmuz’un Mehmet Dişli sırları
Sadece geçen hafta OdaTV’ye yazdıkları sayesinde Müyesser Abla’dan ne öğrendiğime bakıyorum...
Herkes eski Başbakan Davutoğlu’nun “2015 YAŞ’ına giderken Mehmet Dişli’nin emekliliği için ısrarcı oldum, son gece kanaat değişti” açıklamasını tartışırken Müyesser Abla, Mehmet Dişli’nin sicil dosyasını yayımladı. 2 Mayıs 2013’te 100 tam puan almıştı. Sicil Amiri, Dişli hakkında o dosyaya “bilgili, dürüst, güvenilir” yazan Hulusi Akar’dı. 1 Nisan 2014 tarihli sicil notu yine 100’dü. Sicil Amiri, Dişli için “Öngörüsü ve yaratıcılığı, sevk ve idare yeteneği yüksek, çalışkan bir generaldir” yazan Yaşar Güler’di. 1 Nisan 2015’te de darbeden iki ay önce 2 Mayıs 2016’da da Dişli övgülerle tam puan almıştı. Müyesser Abla darbenin üstündeki örtüyü sadece kaldırmıyor, yırtıyordu.
Herkes Mehmet Dişli’nin 16 Temmuz günü Hulusi Akar’la Çankaya Köşkü’ne gelişini tartışırken; Müyesser Abla o günün tanıklarının, resmi evrakının, sanık ifadelerinin olduğu dosyayı açmıştı. Sabah saat 9’da Köşk’e gelen Dişli, saat 16.30’a kadar gözaltına alınmadığı gibi, toplantılara da katılmış ve telefonla direktif yağdırmıştı. Müyesser Abla mahkeme dosyasından çıkardığı görüşme kayıtlarını şöyle anlattı:
“Dişli’nin 15 Temmuz 20.02 ile 16 Temmuz günü saat 16.30 arasında toplam 82 iletişim kaydı görünüyor. 16 Temmuz gününe ait olanların 16’sı Akıncı Üssü’nde, 42’si Çankaya Köşkü’nde iken yapılan arama ve aranmaları. Bu 42 telefon görüşmesinden de 14’ünün Eskişehir 1. Ana Jet Üs Komutanlığı, 28’inin Akıncı’da bulunan Kubilay Selçuk ve Akın Öztürk’le (Öztürk’ün Emir Subayı İsmail Keskin) yapıldığı görülüyor. Saat detaylarını da verelim; Dişli, 11.47.23 ile 14.29.00 saatleri arasında Eskişehir’deki korgeneraller Nihat Kökmen ve Hasan Hüseyin Demirarslan’la toplam 1694 saniye görüşmüş.”
Anlatılan, öykünün kaderini değiştiriyor değil mi? Müyesser Abla’nın geçen hafta yazdığı sadece iki haberin özeti böyle. Şimdi ondan neden Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın şikâyetçi olduğunu anlıyor musunuz?
Şehit cenazelerinin Müyesser Ablası
Bir cinayet işleyen önce tanıkları ortadan kaldırır. Müyesser Abla kendi seçimiyle 10 yıl önce kumpas davalarının, bugün 15 Temmuz davalarının tanığı oldu. 10 yıl önce “terörist” diyerek onu ortadan kaldırmaya çalışanlar, bugün “casus” yaftası yapıştırarak yok etmeye çalışıyor. Dün tutmadı, bugün de tutmayacak.
Müyesser Abla emekli bir emniyet müdürünün eşi. Ankara’da devlet bürokrasisinden daha fazla şehit cenazesi kaldırdığını hepimiz biliriz. OdaTV davasında onu tutuklayan hâkim, şehit cenazelerini neden bu kadar takip ettiğini sorunca şu yanıtı vermişti:
“Birincisi, bir güvenlik mensubunun eşiyim. İkincisi, ülkemi ve milletimi seviyorum. Üçüncüsü, çocuğuma ve tüm çocuklarımıza karşı sorumluluğum var. Dördüncüsü, ülkemin önüne Sevr konmuş, PKK’yı, şehitlerimizi yazmayacağım da neyi yazacağım?”
Müyesser Abla, geçen ay Kars Kağızman Çemçe bölgesinden gelen şehit haberinin ardından, Süleyman Soylu’nun daha önce yaptığı açıklamayı hatırlattı. Soylu, “Çemçe grubu tamamen yok edildi” demişti. Müyesser Abla, “Anlaşılan o ki, Bakan Soylu’nun söylediği gibi, ‘Çemçe grubu’ tamamen yok edilmemiş. Çatışmada yaralanan ve kaldırıldığı hastanede şehit olan askerimiz Jandarma Yüzbaşı Ferhat Çiftçi’nin mekânı cennet olsun” ifadelerini kullandı.
Bakan hedef gösterdi
Sonrası bir “Yeni Türkiye” klasiği...
İçişleri Bakanı Soylu, şehitlerin olduğu saldırıyı sorgulayan Müyesser Abla’ya “Çemçe grubunun itlafına bir PKK bir sen üzülmüşsün” dedi. Bununla da kalmadı “Benim üzüntüm PKK seviciliğin değil, devlet gömleği giymiş pespayelerle iş tutmandır” diyecek kadar ileri gitti. Soylu’nun hedef göstermesini trol çetelerinin hakaret, küfür ve tehditleri takip etti.
Ülkenin güvenliğini sağlamakla görevli Bakan’ın yaptığına Müyesser Abla haklı olarak isyan etti. “Beni doğrudan hedef gösteren, can güvenliğimden sorumlu olan kişi ise can güvenliğimin sağlanması için hangi merciye başvuracağım” sözleriyle sorduğu soru aslında hepimizindi. Müyesser Abla hakaret davası açtı, yanıt birkaç gün sonra gözaltıyla geldi. Tuhaf bir tekerrür. Sanık olmadığı halde telefon konuşmaları Ergenekon dava dosyasına giren Müyesser Abla, 10 yıl önce Zekeriya Öz’e dava açmış, yanıtı yine gözaltı ve tutuklamayla gelmişti.
Devletten kanunları çıkarırsanız, geriye çetelerin usulleri kalır. Anayasayı ayaklar altına alırsanız, ülke faşist bir zihniyetin esiri olur. Şundan eminim ki, tartıda 45 kilo gelen bir kadını kuşatanlar, onun eski telefonuna dokunan parmaklarından daha güçlü değil.
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/baris-terkoglu/45-kiloluk-kadinin-telefonu-1744308