Çok berbat bir çağdan geçtiğimiz doğrudur. Siyaset kurumu da bir acayip oldu…
Marx “normalini” çok zaman önce yazmıştı. “Her bir sınıfın kendisini bütün toplumun çıkarının temsilcisi” olarak sunması yolundaki belirleme, siyasal hareketlere, partilere, siyasetçilere uyarlanabilir. Kimse “ben sömürmek için varım” diyemez, gerçek var oluşunu çıplak gözle görünecek şekilde sunamaz. Kendisini seçeneklerin en iyisi; öyle olmuyorsa, “en az kötüsü” olarak dayatmaya çalışır.
Artık diyemez-di, sunamaz-dı, çalışır-dı diye düzeltmek durumundayız…
Olağanüstü devlet biçimleri veya rejimlerde bu eğilim bir kenara bırakılır, mekanizma kendisini örten kılıflardan sıyrılırdı. Ama kalkıp da olağandışı hoyratlıkları, kuralsızlıkları, hukuksuzlukları sıradan şeyler haline getirirseniz basbayağı delilik öyküleri yazar ve içinde yaşarsınız!
Şimdi bu son cümleyi de düzeltmeliyiz. İnsanlık, emekçi insanlık delilik öyküleri içinde yaşayamaz, yaşamayacak!
Bugün dünyada giderek artan sayıda siyasetçi, yalanını gizlemeye, deli saçması görüşlerini estetize etmeye, zalimliğini meşrulaştırmaya çalışmaz oldu. Trump’tan başlayın, Brezilya’ya inin, Hindistan’a geçin. Avrupa’da gelen meczup giden meczubu aratıyorsa, Berlusconi ve Sarkozy neredeyse özlemle yad edilecek noktaya gelindiyse berbat bir dönemden geçtiğimiz açıktır.
Maksat hayıflanmak değil, bu koşullarda nasıl mücadele verilmesi gerektiğini yanıtlamaktır.
Türkiye bu dünya halinin gerisinde kalmamış, hatta bir dizi branşta dünya rekorlarını ele geçirmiş bulunuyor.
Bugün deniyor ki, kadınlar, birtakım kadın hakları tanındığı için öldürülüyorlar. Çözüm olarak haklarını elinden alalım.
Çocuklara tecavüz edilebilir. Bir yaşındaki bebekle bile evlenilir ve artık ne yapacağı kocasının insafına kalmıştır. İnsafına karışırsanız, o da buna katlanamayacak ve öldürecektir.
16 yaşında ehliyetsiz bir çocuk sağanak yağmur altında motosikletle servise çıkartılabilir. Ölür. Hizmet sektörünün gelişmesi için bu tür acı bedeller ödenmesinin gerekli olduğu bile anlatılmaz. “Arkam sağlam” denilir!
Artık komşu veya uzak ülkeye asker yığmak için uygarlığın taşıyıcısı olduğunuza “kamuoyunu” ikna etmenize gerek yoktur. “Ben yaptım oldu”, kendi başına yeterli bir mantık haline getirilmiştir.
Bizimkiler çeteleri tasfiye etmek için imza karşılığı kurdukları “kontrol noktalarını” aynı çeteleri beslemek için kullanır. Suriye ordusu duruma müdahale edince Moskova’ya koşup daha karpuz kesecektik der, yeni silah anlaşmaları yaparlar.
ABD, savaşı bitirmek için atom bombası kullanmak zorunda kaldığına dünyayı ikna etmişti. Şimdi bizim eski başbakan terörle mücadele etmek için terörü yarattık demeye getiriyor, ve bu sıradan delilik öykülerimizden biri oluyor.
Burada durulamazdı. Egemen siyasetin biçimi ve üslubunun, muhalefet dinamikleri dahil bütün düzene yayılmayabileceğini nasıl düşünebilirdik ki?
Kürt hakları çiğnendi diye Türkiye’nin bütün ormanlarını yakacağını ilan edenler ve bütün yangınları bizzat çıkartmakla övünenler Trump’lı, Tayyip’li, Bolsonaro’lu, Modi’li dünyanın doğrudan parçasıdır.
İki hafta önce anısına yazdığım Cüneyt Cebenoyan’ın cenazesinde “ablasının katillerine bile gerekirse sahip çıkabilecek kadar… iyi insan” olduğunu anlatmışlar. Orada yoktum, haberini gördüm.
Dün bir milletvekili, kayyum atamalarıyla HDP dışındaki siyaset dünyasının sınava tabi tutulduğunu anlatıyordu bir kanalda. Oysa üç belediyede darbe yapılmasının arife gecesi, başka bir kanalda HDP’ci bir “siyaset bilimci”, hükümetin yeni bir barış sürecine mecbur olduğunu anlatıyor ve çıtayı yüksek tutup “demokrasisiz olmaz” diyordu. Olmazmış ve zaten bir önceki “süreç” de demokrasiyle paralel ilerlemiş-miş!
Hangi siyaset? Nasıl siyaset?
Artık siyasetin kirlenmeyi zorunlu olarak içerdiği lafını duymaya bile dayanamamalıyız.
Paçamıza çamur sıçramasından korkmamalıymışız, siyaset “reel”miş, steril bir zemin aramakla bu işler olmazmış…
Yok, hayır! Bu pislik çukuruna bulaşmamak, bulaşıklık varsa arınmak işçi sınıfı siyasetinin ilkesi, ayrılmaz parçasıdır. Hep öyle olmalıydı. Artık zorunludur. Bu kire karşı mücadele edenin bayrağı tertemiz olacak.
Bizim siyasetimiz dobra dobra konuşacak, katile katil, kundakçıya kundakçı diyecek. Kapitalizmi aşma perspektifi olmayana düzen siyaseti, düzen partisi diyecek. Yalana, sahtekarlığa bulaşmayacak. Bizim siyasetimizin ayrı kuralları olduğunu bileceğiz. Bizim siyasetimize düzen cephesinden kimsenin ikna olmayacağını da bileceğiz. Ve yalnızlıktan endişe etmeyeceğiz. Çünkü insanlığın bu kabusa sığmayacağına güvenimizi koruyoruz. Hatta delilik öykülerinin çoğalmasında yeni bir şafağın kızıllığını görmeye başladık bile. Biz kazandığımızda düzeni bütün pislikleriyle gömeceğiz.