Prof. Dr. Carl Monk: "Eleştiriye tahammülü öğrenin"

~ 10.07.2011, Leyla TAVŞANOĞLU ~
ABD ve Uluslararası Hukuk Fakülteleri Birlikleri Başkanı Prof. Carl Monk’tan seçilmiş siyasilere tavsiyeler:
Eleştiriye tahammülü öğrenin
Basın; hükümeti ve hükümet üyelerini, devlet bürokrasisini hatta yargıçları bile eleştirmesi nedeniyle cezalandırılamaz. Ama kimi ülkelerde bu kurallar göz ardı ediliyor.
Kimi ülkelerde mesleklerinden olma ya da vergi cezalarından bunalmanın ötesinde gazetecilerin yazdıkları nedeniyle tutuklandıklarını kimi ülkelerde de öldürüldüklerini biliyorum.

Prof. Dr. Carl Monk ABD’nin önde gelen hukukçularından ABD Hukuk Fakülteleri Birliği ve Uluslararası Hukuk Fakülteleri Birliği Genel Direktörlüğü görevlerini yürüten Prof. Monk, karşılaştırmalı medya hukuku, ifade ve inanç özgürlüğü dersleri veriyor. Yeditepe Üniversitesi’ne konuk olan Prof. Monk, gerçek demokrasiler için basın ve medya özgürlüğünün hukukun üstünlüğü bakımından olmazsa olmaz koşulu olduğuna dikkat çekiyor. Yönetimlerin demokrasilerde halka mutlaka hesap verebilir olması gerektiğine işaret eden Prof. Monk, Arap ülkelerinde de yaşandığı gibi onlarca yıl o ülkelerde hüküm süren diktatörlerin günün birinde tepetaklak olmalarının kaçınılmaz olduğunu vurguluyor. ABD Anayasası’nın ifade ve basın özgürlüğünü sıkı sıkıya koruduğunu belirten Prof. Monk, Burada örneğin, Barack Obama yönetiminin ne kadar yolsuzluklara bulaştığını ve alaşağı edilmesi gerektiğini konuşmamızdan sonra hiç kimse gelip de sizi gözaltına alıp tutuklayamaz diyor. Prof. Monk’ın dikkat çektiği bir konu da ABD Anayasası’na göre medyanın, yönetimleri ve siyasileri ciddi eleştiri yağmuruna tutsa bile hakkında iftira ya da karalama suçlarından dava açılamayacağı.
-Şu anda, Washingtondaki American Universityde karşılaştırmalı basın özgürlüğü dersleri veriyorsunuz. Bu derslerin içeriği nedir?
C- Bu derslerde ulus ve liderleri hakkında eleştirel yayınların devlet tarafından kontrol altına alınması çabalarını tartışıyoruz. Örneğin seçim yoluyla önemli mevkilere gelmiş kişiler kendi haklarında yayın yoluyla eleştiri yapılmasını beklemelidirler. Bu kişiler hiçbir şekilde mahkeme yoluyla kendilerine karalama kampanyaları açıldığı, iftira atıldığı gerekçeleriyle tazminat ya da eleştiriyi yapan hakkında hapis cezası talep edememelidirler.
Bu derslerde karalama ve iftira, özel hayatın gizliliği, medya-devlet ilişkileri, medyada müstehcenlik ağırlıklı konularımız.
Basın hükümetleri denetleyebilmeli
-Peki, internet yoluyla müstehcen kaset görüntülerinin sızdırılması konusu bütün dünya medyasının gündeminde. Bu konuyla ilgili neler yapıyorsunuz?
C.- Şu anda daha bunu derslerde pek konu almıyoruz. Ama gelecek dönemlerde gündemimize alacağımız önemli konulardan birisi de bu müstehcen kasetlerin internette sızdırılmasıdır.
Bizim şu anda derslerde ele aldığımız konulardan birisi, örneğin bayrak yakılması ya da yırtılmasının ifade özgürlüğü kapsamına girip girmediği ve medyanın bunun haberini verip veremeyeceği.
-Nasıl bir sonuca varıyorsunuz?
C.- Aslında bu konuda ABD Yüksek Mahkemesi son noktayı koydu. Yüksek Mahkeme kararına göre bayrak yakılması ifade özgürlüğüne girer. Mahkeme dörde karşılık beş oyla bu kararı almıştı. Yani bıçak sırtı alınmış bir karar. Bakalım Yüksek Mahkeme’nin şimdiki üyeleri bu konuda ne gibi bir sonuca varacak?
- Çağdaş demokrasilerde sizce medya hukuku nasıl olmalı?
C.- Hukukun üstünlüğüne uyduğunu söyleyen ve gerçekten de hukukun üstünlüğüne saygı duyan demokratik bir ülkede hükümetle medya arasındaki bağlar en kritik ilişkilerden biridir. Basın özgürlüğünün amacı hükümet üzerinde ek bir kontrol mekanizması oluşturmaktır. Medya hükümetin icraatlarını halka doğru olarak yansıtmalıdır.
ABD’de kullandığımız deyimle medya bir bekçidir ve halka hükümetin neler yaptığını aktarabilmelidir. Basın, hükümeti ve hükümet üyelerini, devlet bürokrasisi hatta yargıçları bile eleştirmesi nedeniyle cezalandırılamaz.
Biliyorum, kimi ülkelerde bu kurallar göz ardı ediliyor ama basın özgür bir organ, özgür bir kurum olmalıdır. Ancak burada ince bir ayrıntı var. Devleti eleştirme konusunda tabii ki eleştirecektir ancak sınırsız bir eleştiri de olmamalıdır. Basın hemen hemen her şeyi eleştirebilir, diyelim.
Tabii kimi ülkelerde basın kasten ya da bilmeden hükümet, devlet hakkında karalayıcı bir yayın yapabilir.
Kasten yapılmışsa bu tabii ki kötü gazeteciliktir. Ancak hükümetin hışmına uğrama, gazetecilik mesleği bitirilme, yüksek vergi cezaları altında bunalma korkusu içinde hiçbir eleştiri yayımlamamaktansa kötü gazetecilik yapmak tercih edilebilir. Kimi ülkelerde bu korkunun olduğunu, hatta mesleklerinden olma ya da vergi cezalarından bunalmanın ötesinde gazetecilerin yazdıkları nedeniyle tutuklandıklarını, kimi ülkelerde öldürüldüklerini biliyorum. Hukukun üstünlüğüne dürüstçe inanan bir ülkede böyle olaylar olamaz.
-Sizin dediğiniz gibi hâlâ dünyada basın ve ifade özgürlüğünün suç sayıldığı ülkeler var. Bu zihniyet sizce nasıl aşılabilir?
C.- Bunu aşmanın bir yolu eğitimdir. Ama eğitim sadece okulla sınırlı kalmamalı. Uzun zaman önce okuldan mezun olmuş kamu yöneticilerinin de eğitilmeleri şarttır. Kimi ülkeler biliyorum. Yöneticilerin iktidarda kalmalarının tek nedeninin bu olduğunu da biliyorum. Akıl almaz biçimde demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan yönetim biçimleri var. Her ne pahasına olursa olsun iktidarlarını kaybetmemeyi amaçlıyorlar.
Bu diktatörlerin eğitim konusunda duyarlı olup olmadıklarını sorarsanız bence duyarlı değiller. Bazı ülkelerde gerçekten hukukun üstünlüğü ilkesini yerleştirmek için devrimci kararlar, eylemler gerekir. Hukukun üstünlüğünün vazgeçilmez parçası da basın özgürlüğüdür.
Otokrat rejimlere artık yeter
-Bir otokrat rejimde ne gibi devrimci kararlar alınabilir ki?
C.- Bakın, Arap baharı dediğimiz bölgede benzer hareketler oluyor. Onlarca yıldır iktidarda olan diktatörlerin alaşağı edilip kovuldukları o ülkelerde basın özgürlüğünün önünü açacak rejimlerin kurulması umut edilir.
Bugün için bunu söylemek çok erken. O ülkelerde böyle demokratik rejimlerin gerçekten kurulup kurulmayacaklarını hâlâ bilemiyoruz. Ama o ülkelerin halklarının 30-40 yıl süren dikta rejimlerinden bıkıp usandıkları bir gerçek. O diktatörleri başlarından atmak istediklerini bağıra bağıra söylediler. Türkiye’de bile yeni, özgürlükçü bir anayasa isteği dillendiriliyor. Tabii özgürlükçü bir anayasanın ne anlama geldiği de somut biçimde ortaya konulmalı.
Öte yandan Libya, Tunus, Mısır, Suriye’de de özgürlükçü bir anayasa sesleri duyuluyor. Bu insanlar yeni anayasanın hayatları boyunca, geçmiş rejimlerin dikta günlerinde, tatmadıkları özgürlüklere ulaşmalarını sağlamasını istiyorlar.
-Sadece o ülkelerde yaşayan insanların zihniyetlerini anlama açısından bu soruyu soruyorum. O diktatörlerin onlarca yıl başlarında kalmalarına göz yumduktan sonra neden şimdi ülkelerindeki dikta rejimlerine karşı ayaklandılar sizce?
C.- Bence bunun kısmen nedeni geçim dertlerinin daha da artması, ekonomik durumlarının iyice kötüye gitmesi. Bu durum onları canlarından bezdirdi. Artık internet çağında yaşıyoruz. Bu teknoloji ellerinin altında. Mükemmel de kullanıyorlar. Dolayısıyla dış dünyadan çok daha fazla bilgi akışı elde ediyorlar.
Sonra bir kendi yaşam biçimlerine, bir de gelişmiş, demokratik ülkelerdeki yaşam biçimlerine bakıyorlar. Bir de yıllar boyu bastırılmış duyguları var. Hep düş kırıklıkları yaşamışlar. Artık patlama noktasına gelmişler. Özgürlük ve demokrasinin kendileri için ne kadar önemli olduğunu görmüşler.Kendimiz için olmasa bile çocuklarımız için özgürlükçü, demokratik bir düzene kavuşabilmek amacıyla hayatlarımızı tehlike atmaya hazırızdiyorlar.
Evet, yıllarca sabır içinde yaşadılar. Ama artık yeter, diyorlar. Çok farklı, aydınlık bir gelecek özlemi içindeler.

(Cumhuriyet 10.07.2011)

Leyla TAVŞANOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 2089