Şike Fetvası!

~ 07.07.2011, Ali SİRMEN ~
Futbolda şike skandalına adı karışanlardan biri de, İstanbul Büyükşehir Belediyespor’un oyuncusu İbrahim Akın.
Fenerbahçe maçında, rakip takıma gol atmaması karşılığında kendisine yüz bin dolar önerilen futbolcu gazetelerde yayımlanan haberlere bakılırsa, bir din adamına telefon açıp sormuş:
- Hocam Fener maçında gol atmamam için 100 bin dolar önerildi. Parayı alayım mı?
Hoca’nın sakınca olmadığı yolundaki fetvası üzerine, İbrahim parayı almaya karar vermiş, ama şike önerenlerle pazarlığı da ihmal etmemiş:
- Kabul ama, dolar değil Avro olsun, aşağısına olmaz.
Olayın ayrıntıları yargılanma sırasında ortaya çıkacak, şike iddialarının aslının olup olmadığı o zaman kesin olarak anlaşılacak ve kimlerin, nelerin hedeflendiğinide daha iyi belirleyecek.
Ama şimdilik olayın en ilginç yönüdür İbrahim Akın’ın başından geçenler.
İbrahim kendine göre inançlı bir çocuk olsa gerek ki, hareketlerinin dinen caiz olup olmadığı konusunda Hoca’ya danışmak gereğini duyabiliyor.
Ama bu kadar inanç sahibi olması yine de dolandırıcılık, emniyeti suiistimal, hile, şike gibi ahlaken kabul edilmesi mümkün olmayan fiillerden alıkoymuyor onu.
***
Türkiye’nin gittikçe daha muhafazakârlaştığı yolundaki kanıtlanmış iddialara karşı çıkacak değilim. Ama aynı süreç içinde toplum yerleşmiş değer yargılarını da yitirmektedir. Geleneksel değerlerin yargılarının ortadan kalktığı bir süreç nasıl bir muhafazakârlaşma olarak nitelenebilir ki?
Ilımlı İslam etiketi altında, cami ile borsanın bağdaştırıldığı, dinsel değerlerin küreselleşmenin hizmetine sunulduğu ve insanın insanı acımasızca sömürmesinde beis görülmediği, yolsuzluğun, hırsızlığın, dolandırıcılığın alıp başını gittiği bir ortamda, özü, çalmamaya, aldatmamaya, dayanan dinin egemen olabilmesi ancak bunun ahlaki değerlerinden soyutlanarak, bir ibadet kuralları silsilesi haline sokulmasıyla mümkündü.
Nitekim öyle de oldu.
İçkiye hoşgörü gösteremeyenler, şikeye caizdir fetvası verebiliyorlar.
Mizaha sansür uygulayanlar, dolandırıcılığa kol kanat gerebiliyorlar.
Böylelikle ortaya bir rejim çıkıyor ve bunun da adına ılımlıİslamdiyorlar.
Aslında ılımlıİslamadı altında sokuşturulmak istenen uyumlu İslamdır.
Burada önemli olan ılımlılık değil, uyumluluktur.
Tayyip Bey’in Ahmedinejad’a tercih edilmesi, onun İran liderinden daha ılımlı değil, daha uyumlu olmasındandır.
***
Müslümanlar arası dayanışma bir yana atılırken emperyalizmin çıkarlarıyla uyum sağlayan bir rejim baş tacıdır.
Bir yandan sözde dindarlaşma ile öte yandan, artan yolsuzluğun uyum içinde yaşadığı, İslam kardeşliği söylemi ile emperyalizmin ileri karakolluğunun hiç sıkıntı çekmeden uzlaştırıldığı yönetimin egemen olduğu dünyada İbrahim Akın olayı münferit olarak kabul edilemez.
Burada bu davranışların hoş görülmesinin İslam dinine uygun olduğunu söyleyecek değiliz.
Tam tersine...
Gerçek din âlimlerine, inanmışlara sorun, İslamın özünün ne olduğunu, insanın insanı sömürüsünü nasıl yasakladığını, Müslüman dayanışmasını bir yana bırakarak, emperyalizm ile dayanışma halinde din kardeşlerine cephe almayı nasıl men ettiğini size anlatsınlar.
Bu durumda haklı olarak şunu söyleyebilirsiniz:
- İslamın özü bu değildir. Bu davranışlar Müslümanlıkla bağdaşmaz.
Bu sözlerinizde yüzde yüz de haklısınızdır.
Ama ne var ki, bu dehşet verici gerçeği değiştirmez.
Bir ülkede toplumun çoğunluğunun amel ettiği inancın özünün ne olduğundan daha önemli olan, onun nasıl algılandığıdır. Çünkü uygulanan ve değerler bütününü oluşturan o öz değil, o algılamadır.
İbrahim Akın’lar Türkiyesi bu olgunun en çarpıcı örneğidir.

(Cumhuriyet 07.07.2011)

Ali SİRMEN | Tüm Yazıları
Hits: 1852