AKP’nin 13 yıldır kesintisiz bir şekilde izlediği ama artık tökezlemeye başlayan neoliberal programın birtakım yapısal reformlarla devam edebilmesi, Babacan’ın Kemal Derviş’ten aldığı neoliberal mirası Selin Sayek Böke’ye devredebilmesi ve böylelikle “istikrar”ın sürmesi için küresel ve yerli sermaye…
Yeni-Osmanlıcılık adına cihatçılara verilen desteğe sınır çizilmesi, Suriye, İran, Irak, Mısır ve Libya’da izlenen mezhepçi/İhvancı politikanın değişmesi, yani dış politikanın restore edilerek geleneksel çerçevesine geri dönülmesi için ABD…
Anayasa Mahkemesi’nin dershane yasağını iptali örneğindeki gibi kazanımlarının devamını istediği, parti-devleti yapılanmasının dağılmasının kendisine yönelik tasfiye operasyonunun sona ermesi anlamına geldiğini bildiği ve yeni oluşacak iktidar bloğunda yer alacağından emin olduğu için Cemaat…
Üzerindeki “Saray vesayeti”nin ancak bu şekilde zayıflayacağının/biteceğinin farkında olduğu, rüştünü ispatlamak ve gerçekten “başbakan” olma fırsatını ancak bu koalisyonla yakalayabileceğini düşündüğü ve siyasi kariyerini ancak böylelikle bitmekten kurtarabileceğini bildiği için Davutoğlu…
Erdoğan’sız bir AKP’nin mümkün olduğuna inandıkları, AKP’nin ancak bu şekilde küresel sistem tarafından yeniden kabul göreceğini fark ettikleri, AKP’yi “fabrika ayarları”na geri döndürerek yok oluştan kurtarmak istedikleri için AKP’nin bazı “akil”leri…
Erdoğan’sız bir AKP rejimini, o olmazsa AKP’siz bir AKP rejimini ana hatlarıyla arzulayan, yani hiçbir şeyin değişmemesi için çok şeyin/her şeyin değişmesini isteyen, “AKP zihniyetinin rakı içen versiyonu” olmaktan öteye gitmeyen, sermayeyle ve küresel güç odaklarıyla içli dışlı, birtakım koltuk sevdalısı CHP’liler…
Böyle bir koalisyonda, zaten hiçbir şey yapmaksızın aldığı % 16’lık oyu yine hiçbir şey yapmadan artırabileceğini bildiği, alternatif bir sağ partinin yokluğunda özellikle Kürt sorunu üzerinden güçleneceğini düşündüğü ve nihayetinde kurtarıcı olarak sandıktan çıkacağına inandığı için MHP…
“Çözüm süreci”ne en geniş desteği sağlayacağına inandığı, “AKP-MHP savaş hükümeti” olasılığı karşısında en tercih edilebilir alternatif olarak gördüğü, erken seçimde mevcut oy oranının azalabileceğini düşündüğü, Rojava’ya yönelik bir askeri müdahale ihtimalini zayıflattığı ve iktidarda eriyeceğini varsaydığı CHP’nin yerine sol muhalefetin merkezi haline gelmeyi planladığı için HDP…
AKP’nin dış politika maceralarına enstrüman olmaktan ancak bu şekilde kurtulacağını hesapladığı, “devlet aklı”nın yeniden tesis edilmesini kolaylaştıracağını düşündüğü ve Saray merkezli bir siyasal rejimin önüne bir set çekilebilmesinin yolunun buradan geçtiğine inandığı için TSK…
ABD’yle çok önemli bir anlaşma imzalayan ve buna paralel bir şekilde Yeni-Osmanlıcı politikanın da geri çekilmesini arzuladığı için İran, cihatçılara yönelik desteğin azalacağını/kesileceğini düşündüğü için Suriye, yine aynı nedenle Irak ve Rojava yönetimleri, İhvancı siyasi hattın zayıflamasını isteyen Mısır devleti…
Velhasıl, içeride ve dışarıda çok geniş ve aslında AKP-CHP’yi de aşan bir büyük koalisyonla karşı karşıya olduğumuzu görebiliyoruz; seçim öncesinin “seni başkan yaptırmayacağız” sloganında ortaklaşan aktörlerinin ana gövdesini oluşturduğu bir koalisyon bu.
Bu büyük koalisyonun, Sarayın “erken seçim” silahına karşı AKP-CHP hükümetini dayatacağı birkaç haftaya tanıklık edeceğiz, düzen siyasetinin ve dolayısıyla toplumsal muhalefetin de gidişatını belirleyecek bu mücadeleden kimin galip çıkacağını ise izleyip göreceğiz.
yurtgazetesi