Milli Sır

~ 25.05.2011, Fatih YAŞLI ~
2010 yılında yapılan Kamu Personel Seçme Sınavı’nda, soruların bazı adaylara sızdırıldığı açık bir şekilde ortaya konuldu. Eğitim Bilimleri sınavı bu nedenle tekrar edildi ama soruları kim sızdırmıştı, sorular nasıl sızdırılmıştı gibi sorulara herhangi bir yanıt verilmedi.
Peki bunu kimin yaptığı bilinmiyor muydu?
Biliniyordu elbette ama kimse doğrudan çıkıp yapan gücün adını söyleyemiyordu. Çünkü bir sırdı bu, herkesin bildiği bir sır.
2011 Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı’nda bir şifre olduğu ve bu şifrenin kimi dershanelere ve öğrencilere sızdırıldığı sınavın hemen bitiminde açığa çıktı. Meselenin ÖSYM Başkanı Ali Demir’in dışında, örgütlü bir boyutu olduğu açıktı.
Bu örgütlü gücün bir adı yok muydu peki?
Vardı elbette ama yüksek sesle dillendirilmesi mümkün olmadı, bu gücü görmezden gelen medya, sokağa çıkan binlerce lise öğrencisini de görmezden geldi. Çünkü tıpkı 2010 KPSS’sinde olduğu gibi, herkesin bildiği bu sırrın saklanması gerekiyordu.
Cumhuriyeti kuran partinin genel başkanı gizli kamera görüntüleriyle istifa etmeye mecbur bırakıldı, parti yeni baştan dizayn edildi ve yeni rejime uygun bir muhalefet partisi haline getirildi. Baykal’ın görüntülerini kimin çektiği ve medyaya kimin servis ettiği bilinmiyor muydu?
Biliniyordu elbette ama Baykal’ın kendisi bile bunu bilmiyormuş gibi yapmak zorunda hissetti kendini ve Pensilvanya’ya bir selam gönderdi. Ne de olsa ortada saklanması gereken bir milli sır vardı ve bu konularda kimse Baykal’ın eline su dökemezdi.
Geçmişi sosyalizm düşmanlığı ve Amerikan yandaşlığından ibaret, eline devrimci kanı bulaşmış bir parti, sırf yeni rejime ayak uyduramadığı için benzer bir operasyona tabi tutuldu. Referandumun hemen öncesinde başlayan tasfiye süreci genel seçimlere doğru uzadı ve benzer bir kaset operasyonuyla MHP’nin üst yönetimi istifaya mecbur bırakıldı. Böylelikle önümüzdeki seçimde MHP’nin baraj altında kalması bir anda sorgulanır olmaktan çıkarıldı, parti bir seçim hilesiyle barajın altında bırakılsa bile kimse buna yüksek sesle bir itirazı dile getiremeyecek artık.
Peki MHP’yi tasfiye eden gücün kim olduğu bilinmiyor mu?
Biliniyor elbette ama ortada bir milli sır var ve kimse bu sırrı dile getiremiyor, kimse MHP’yi tasfiye eden gücün adını yüksek sesle söyleyemiyor.
Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanları'ndan Hanefi Avcı, “Haliç’te Yaşayan Simonlar” isimli bir kitap yazdı ve o kitapta söz konusu sırrı ifşa etti, dipsiz bir kuyuya eğildi ve “Midas’ın kulakları eşek kulakları” diye haykırdı.
Hanefi Avcı’nın çok geçmeden Devrimci Karargâh örgütü ile ilişkilendirilerek hapse atılmasını sağlayanların kimler olduğu bilinmiyor mu, kim yılların milliyetçi-muhafazakâr polis şefini bir gecede devrimci yaptı, bilinmiyor mu?
Biliniyor elbette ama bir sır bu, milli bir sır ve o yüzden yüksek sesle dile getirilmemesi, konuşulmaması gerekiyor.
Nedim Şener, Hrant Dink cinayetiyle ilgili kitaplar yazdı ve cinayetin arkasındaki asıl failin kim olduğunu, kimin bu cinayeti teşvik ettiğini ve kimin Dink’in öldürülmesine göz yumduğunu açık bir şekilde ortaya koydu.
Şener’in bu nedenle cezaevinde olduğu bilinmiyor mu peki? Şener’i Ergenekon üyeliği suçlamasıyla Silivri’ye yollayan gücün kim olduğu bilinmiyor mu?
Biliniyor elbette ama büyük bir sır bu, milli bir sır ve korkuyor insanlar bu sır üzerine konuşmaktan ve duymamış, görmemiş, bilmiyormuş gibi yapmayı tercih ediyorlar.
Ahmet Şık eğer Ergenekon üyeliği suçlamasıyla şu an cezaevinde olmasaydı “İmamın Ordusu” kitabıyla televizyonlara çıkacak, panellere, konferanslara katılacaktı. Şık’ı Silivri’ye hapsedip, yayınlanmamış kitabını kimin imha ettiği bilinmiyor mu peki?
Biliniyor kuşkusuz, bilinen ama bağıra çağıra söylenemeyen bir sır bu, milli sırrımız.
Odatv yazarları Soner Yalçın, Doğan Yurdakul, Müesser Yıldız, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Sait Çakır ve Coşkun Musluk’un aylardır neden cezaevinde oldukları bilinmiyor olabilir mi, ya da Yalçın Küçük’ün?
Biliniyor elbette ki neden içeride oldukları ama bir sır gibi saklanıyor bu, bilmiyormuş gibi yapılıyor, bilinse de yüksek sesle söylenemiyor, çünkü milli bir sır bu ve saklı tutulmak zorunda.
Teğmen Mehmet Ali Çelebi 2,5 yıl cezaevinde “sehven” tutulduktan sonra tahliye edildi.
Sahi kim çalmıştı Çelebi’nin ömründen bu 2,5 yılı? Çelebi’nin kendisi, mensubu olduğu ordu, yargı, basın ve Türkiye toplumu bilmiyor muydu bu ömür hırsızlarının kim olduğunu?
Herkes biliyordu kuşkusuz, herkes tanıyordu ama bilmiyormuş, tanımıyormuş gibi yapmaları, sır tutmayı bilmeleri gerekiyordu, şimdi tam da onu yapıyorlar zaten, sır tutuyorlar, bu en büyük sırrı, milli sırrımızı saklamaya devam ediyorlar.
Biz mi, boyun eğmeyi bilmediğimizden olsa gerek, kral çıplak diye bağırmaya devam ediyoruz, belki usulca, belki fısıldayarak ama bağırmaya devam ediyoruz.

(SolHaber 25.05.2011)

Fatih YAŞLI | Tüm Yazıları
Hits: 2488