Seçim oyunu

~ 07.08.2014, Ali Rıza AYDIN ~

Ali Rıza Aydın

Seçimlerde iki konu alışkanlık durumu yaratmaya başladı. Birincisi, iktidara ve liderine göre aday ve seçim takdiği belirleme; ikincisi de başlangıçta tepki gösteren sol seçmeni bu adaya ve taktiğe uyarlama… Genel ve yerel seçim farketmiyor, sonuçta AKP iktidarda… Şimdi aynı alışkanlık, Erdoğan’a bağlı olarak Cumhurbaşkanlığı seçiminde yineleniyor.

Güncel konunun “Cumhurbaşkanlığı adaylığı ve seçimi” değil, AKP ve Erdoğan Hükümetinden kaynaklı “meşruiyet” ve “hesap verme” sorunu olduğunu, bu sorunun da yağ lekesi gibi büyüyerek yargı ve özellikle de yasama organını sardığını soL’un birçok yazarıyla birlikte sürekli vurguladık.

Yanlışlar üst üste biriktirildi. Bir yandan AKP meşru değil ama Meclis meşru denildi, diğer yandan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı merkez yapılarak aday arayışına girişildi.

İslam Konferansı Örgütü (Haziran 2011’den sonra İslam İşbirliği Teşkilatı) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, CHP/MHP çatı adayı olarak açıklandığında ve küçük burjuva partilerinin desteğiyle de pompalandığında tepki büyük iken, şimdi “çaresizlik” yumuşaması başladı.

Özgeçmişi malum İhsanoğlu’na, “Erdoğan’ı yenecek aday” gibi yüzeysellikten daha derinlere inerek bakmak gerekiyor. Aslında aynı derin bakış, solun oylarına talip Selahattin Demirtaş için de gerekli.

İhsanoğlu’nun özgeçmişi okunduğunda, 2005’de İKÖ Genel Sekreterliği için AKP ve ABD’nin çabaları anımsandığında, Cumhurbaşkanlığı adaylığı için üç sözcük yeterli: ABD’nin aradığı kan…

Kafaları karıştıran sorunun yanıtı ise ABD’de ve ABD’nin CHP üzerinde oynadığı oyunda…

IŞİD - Suudi Arabistan - Türkiye üçgenindeki ilişkiler ve bu ilişkilerin ABD bağlantısı soL Dergi’nin ilk sayısında yazıldı. ABD’nin, Suriye özelinde, Orta Doğu genelinde Erdoğan güvensizliği de ortada. Sonuç olarak, ABD’nin “ılımlı İslam” politikası kriz içinde…

Geçmişteki ABD/İsrail alerjili İKÖ değişime uğradı. 1997 yılında Tahran’daki İKÖ zirvesinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in, ABD/İsrail yakınlığı nedeniyle eleştiri konusu yapıldığı ve toplantıyı terk ettiği hafızalardadır.

Köprünün altından çok sular aktı. İKÖ, Türkiye’nin de çabasıyla “ılımlı”, “uyumlu” İslam örgütü oldu. İslam dünyasının yalnızca ABD ile değil Avrupa Birliği ile de yakınlaşması için görev üstlendi. 2005, bu değişimin onaylandığı ve AKP’nin desteklediği Ekmeleddin İhsanoğlu’nun sözde demokratik yolla Genel Sekreter olduğu tarih… Yine hafızalarda olan bir konu da İKÖ yönetiminde “şeffaf bir demokratik sürecin tesisi” için Gül ve Erdoğan’ın, hem İKÖ içinde hem de ABD’de takdir toplaması…

İslam dünyasında “demokratik, açık, ılımlı ve reformist” gündem ve İKÖ’de “aktivist icracı sekreterya” öneren Davutoğlu ile Erdoğan/Gül buluşmasına 2005’de İhsanoğlu eklendi. Bu dörtlü buluşma ABD buluşması ile tamamlandı. Erdoğan-İhsanoğlu arasındaki Mısır ve Suriye gerginliği ise ABD-Erdoğan gerginliği ile koşuttur; o kadar…

Buradan, İhsanoğlu’nun AKP tarafından önerilebilecek bir aday olduğu sonucu da çıkar. İhsanoğlu adaylığının halihazırdaki okuması, ABD ve emperyalizm kokmasıdır.

ABD’nin terörle mücadele politikası adı altında yaşananlar, İslam dünyasını ABD politikaları ile uyumlaştırma hedefiyle koşut yürürken, Türkiye’ye biçilen “ılımlılaştırıcı/uyumlaştırıcı” rolde İKÖ ve İhsanoğlu etkin görev üstlenmiştir. Bu etkinlik, ABD yönünden Erdoğan-İhsanoğlu gerginliğinin altında ezdirilmeyecek kadar anlamlıdır.

ABD’nin, bölgedeki krizlerin karmaşıklaşarak artması karşısında, Erdoğan’lı AKP’nin beceremediğini becerecek bir yönetime sıcak bakması olağandır. Bunun bir başka okuması, “AKP’yi imar”la birlikte muhalefetin geniş kesimini uzlaşma havuzuna alma yoluyla bir taşla birkaç kuş vurulmasıdır.

Türkiye’nin ve halkın geleceğinin kimlerin güdümünde yürüdüğünün görülmesi ve “Erdoğan’ı böyle bir aday yener” diyen saf uzlaşmacıların uyarılması solun asli gövleri arasındadır. Emperyalizmin “Arap Baharı aldatmacası” gibi, halkın seçeceği “mülayim” ya da “sertliği törpülenmiş” Cumhurbaşkanı aldatmacası ile karşı karşıya olduğumuz konusunda duraksama yoktur.

Sonuçta, kim kazanırsa kazansın sömürü düzeninin değişmeyeceği bir Türkiye dayatılırken, Türkiye’nin İslam sermayesi ve dünyası üzerindeki arabulucu rolünün ve emperyalist ilişkinin sürdürülmesi hedeflenmektedir. Bu da daha fazla gericilik, daha fazla piyasacılık, daha fazla sömürüdür.

Erdoğan’a sözde kızılıp, Ekmeleddin’in (dinde daha üst düzeyde olanın) Cumhurbaşkanı adayı olarak önerilmesi, emperyalizm için “dinden daha üst düzeyde yararlanmak” anlamına gelir. İş buraya gelip dayandığında emperyalizm, gerçek ile sahteyi, az yararlanılacak ile çok yararlanılacağı, yaramaz ile usluyu ayırma ve seçme konusunda uzmandır.

Cumhurbaşkanlığı seçimi, sertin karşısına mülayimi çıkarma veya mülayim yardımıyla serti hizaya getirme arasında bir işlevle ve solu yanına çekecek Kürt oyları pazarlığıyla halka dayatılırken, bu oyunun parçası ya da izleyicisi olmamak gerekir. Yapılması gereken, artık meşruiyet tartışmalarından bile uzaklaşan bir Meclis’in, ne şiddet ve sertliği kalıcı hale gelen Erdoğan’ı ne de onun mülayimi bir adayı halka dayatmasına izin vermemek, Cumhurbaşkanlığı seçimini gayri meşruluk havuzuna itip boğmak, halkı ayağa kaldırmaktır.

Ali Rıza AYDIN | Tüm Yazıları
Hits: 1282