Bu yazı yazılırken İsrail’in bir haftada öldürdüğü Filistinli sayısı 150 civarına ulaşmıştı ve bu sayıyı katlayacak kara harekâtı ise başlamak üzereydi.
İsrail sıradanlaşıp kanıksanan bu katliam politikasını devam ettirirken Müslümanlar ne yapıyordu peki?
Örneğin, artık sadece “İslam Devleti” adını kullanmaya başlayan IŞİD, “öncelikli hedefimiz Şiiler ve Aleviler” diyerek İsrail’le değil, başka Müslümanlarla savaşmaya devam ediyordu.
Çok sayıda diplomatı IŞİD’in elinde tutulan Türkiye ise “stratejik derinlik”e yakışır bir şekilde, “IŞİD eğer Müslümansa elindeki rehineleri bırakır” türünden akla mantığa sığmayacak açıklamalar yapıyordu.
IŞİD, Irak’ta ele geçirdiği silahları Suriye’ye taşıdığı için, başta Kobane olmak üzere Rojava’daki Kürt kentlerine yönelik çok yoğun bir saldırı yürütüyordu.
Bunu yaparken ise lojistik üs olarak Türkiye topraklarını kullanıyor, sınırdan rahatlıkla Suriye’ye girip çıkabiliyordu.
Türkiye ise yurttaşlarını rehin tutan cihatçı militanları Rojava’ya karşı desteklemeye devam ediyordu.
Bu esnada, kendisini Kürtlerin lideri olarak gören Barzani sınırı açmamakta diretiyor ve Rojava’ya fiilen ambargo uyguluyor, böylece Türkiye ve IŞİD’le birlikte Suriye Kürtlerine karşı aynı safta yer almayı seçiyordu.
Dahası, iddialara göre IŞİD’in Irak’taki Sünni bölgelerini ele geçirme operasyonu ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve Türkiye ile birlikte Barzani’nin bilgisi ve onayı dâhilinde gerçekleşmişti.
Aynı Barzani’nin, merkezi hükümeti devre dışı bırakarak Kürt petrollerini Türkiye üzerinden İsrail’e, IŞİD’in de Suriye’de elinde tuttuğu kuyulardan çıkardığı petrolü Türkiye’ye sattığı düşünüldüğündeyse manzara tamamlanıyordu.
***
Filistin kanamaya devam ederken bölgedeki manzara buydu. Peki ya Türkiye’de?
Türkiye’de tanıklık ettiğimiz şey açıkça “muhafazakâr siyasi ahlak”ın, eğer böyle bir şey varsa tabi, çöküşüydü.
Muhafazakâr cenahta, Mavi Marmara ve “one minute” şovları hiç yaşanmamış gibi, “adet yerini bulsun” kabilinden göstermelik tepkiler dışında hiçbir ses çıkmıyordu.
Dün talimatla sokağa çıkıp adını ilk kez duydukları Mısır İhvan’ına darbeye karşı destek veren “Rabia”cılar, bugün herhangi bir talimat almadıkları için Filistin’e gözlerini kapıyorlardı.
Dün “Gezi’nin arkasında İsrail, ABD, Almanya var, Gezicileri kullanıyorlar” diyenler, bugün İsrail zulmüne sessiz kalıyorlardı.
Dün “bölgede bizden habersiz kuş uçmaz” diyerek emperyal fantezilerini gerçekmiş gibi aktaranlar, bugün hakikatin duvarına çarptıklarında süt dökmüş kediye dönüyorlardı.
***
“Tarihin ironisi” demeli sanıyorum; Türkiye’de “siyasal İslam” bizzat İslamcı bir parti eliyle bitirildi.
“Mücahitlikten müteahhitliğe” evrilme sürecinden geriye, sürüleşmiş, iradesini bütünüyle lidere devretmiş, ahlaki kodlarını tamamen yitirmiş, şekilsiz bir yığın kaldı.
Bu yığın, insanlar beşer onar ölürken, meyhaneleri dolaşıp “içmeyin”, plajları dolaşıp “örtünün” diyecek kadar şirazesini yitirmiş bir durumda.
Bu yığın, petro-doların saltanatı sürsün diye Müslümanlar birbirine düşürülür ve katledilirken, bir heykelin çıplaklığından rahatsız olup onu giydirecek kadar hakikatle bağlarını koparmış durumda.
Ve bu yığın, İsrail zulmüne tanıklık ederken, ayda altı yüz bin lira kazanan hocalara hala orucu neyin bozduğunu soracak kadar insanlıktan çıkmış durumda.
“One minute” denecekse önce buna denecek, önce bu muhafazakâr ahlak(sızlık)la yüzleşilecek. Aksi takdirde uçuruma doğru bu doludizgin gidişi kimse engelleyemeyecek.
yurtgazetesi