Soma maden faciası bir komplo olabilirmiş. Dışarıdan gelen provokatörler varmış...
İlki deli saçmasıydı. İkincisinden hareketle Soma’da önceki gece sınırlı bir provokasyon denendi, tutmadı.
Peki camide içki içip seks yaptılar türünden laflar bundan daha mı az abuk sabuktu? Erdoğan’a sorsanız, iddianın defalarca kanıtlandığını söyleyecektir.
Cihat yolunda yalanın lafı mı olur? Biz gavur sayılıyoruz ya; uydurmanın sınırı yok!
Dolmabahçe’ye motosikletlerinde, deri giysileri içinde ve üstleri çıplak inenler “başörtülü bacımıza” neler neler yapmışlardı! Bu tuhaf yaratıkların hayli dışardan geldikleri açıktı. Mars’tan mı, Jüpiter’den mi?
Kameralar görüntülerini kaydedemiyor bir kere! Molekül yapılarının farklılığından olabilir. Amerikalı Yahudiler böyle bir karşı-teknoloji geliştirmişlerdir kesin.
Durum böyleyse madeni birtakım lobiler patlatmış, yardım ekiplerinin içinde önceden örgütlenip araç lastiklerinin havasını indirmiş olabilirler.
Karşımızdaki yalancıların garantili yedekleri de var. Yukardakiler inandırıcı gelmedi mi? “İşçiler namaz kılmadan inmişler madene... ondan olmuş.”
AKP aklının yapacağı bu kadardır.
Bu kadarının hitap edebileceği kitlenin ne olduğu bellidir. Elbette bunlar kamuoyunu etkilemeye yetmez. Durum budur.
Ve zaten bu durum, AKP rejiminin dikiş tutturamamasının da nedenidir.
Bu kilidi açabilmek için Erdoğan’ın liberal ittifaklar çağına geri dönmesi artık beklenmiyor. Ne dili, ne fikri ne de yumruğu uyar. Erdoğan son sürat gittiği yolda ayağını gazdan biraz çekse bile kaybedeceğini düşünüyor. Hız kesse yakalayacaklar ve başına gelmedik kalmayacak.
Haksız da sayılmaz hani!
O zaman çare daha inandırıcı hikayeler, “orta sınıfların” da aklına yatacak senaryolar yazmak olmuyor. Çare, şiddeti arttırmakta. Şiddet arttıkça çılgın projecimiz, bildiğiniz “tımarhanelik adam”a dönüşür.
Örneğin şu Dışişleri kayıtları bu kategoriye girer. “Camide içki içtiler”e inanılsın diye en fazla bağrılır çağrılır. Ama Suriye’nin düşmanlığını kanıtlamak için iki adam gönderip dört füze attırmak mümkündür. İlki bir fikir, ikincisi yaratılmış hakikat olur!
Aşağı yukarı yapılmıştır da! Reyhanlı’nın yerle bir olmasına göz yumulmadı mı? Maksat savaş çıksın, Suriye politikası yürüsün.
Soma’da komplo teorisinin teorik olarak, bir olasılık olarak ortaya konması yetmez. Yabancılar gelmiş, işi karıştıracaklarmış, yetmez. Dinsizler hak etmişti; hiç yetmez!
AKP’nin arayacağı çıkış olsa olsa daha büyüğü, daha şiddetlisi olabilir. Dikkat ve tekrar; burada sadece bir dozaj farkı yok. Yalan hakiki olmayandır. Gerçek dışı bir şeye insanların inanması sağlanabilir... Diğeri “büyük yalan” değildir. Yeni bir hakikat kurgulanmıştır ve ortada bir fiil vardır artık.
Öyle bir fiil olacak ki, bir yıldır diktatörlüğün karşısına dikilen, asla ikna olmayan Türkiye “insanı” donup kalsın. Dili tutulsun, aklı uçsun.
Tayyip Erdoğan’ı artık daha azı kurtarmaz!
Ama bu hiç kurtarmaz!
Bu tür deliliklerin tutmayacağının güvencesini biz emperyalistlerde, düzenin başka egemenlerinde falan aramayız. Böyle yapmak söz konusu güçlere, halkın işine yarar başka bir akıl atfetmek olur.
Mesele, Türkiye’nin bu şekilde yönetilemez olmasındadır.
Çünkü Türkiye, belirli gelişkinlikte bir ülkedir. Bu ülkede kapitalizm hüküm sürmektedir. Bizim bugün pek örgütlü olmasa da deneyimli bir işçi sınıfımız var. Geriye itilemeyecek modern ve laik damarlar vardır. Kentler var, aydınlar var. Bugün etkisi sınırlı da olsa sosyalist birikimler var...
Dolayısıyla derim ki, aklınızdan bile geçirmeyin. Soma’da tekrar alevlenen toplumsal yangını bir örtüyle söndürmeyi düşünen, fena yanar!