Gazetelerden öğrendiğimize göre Rıza Sarraf, gözaltına alındığı yalıda artık yaşamak istemediği için, 25 milyon dolar verip Boğaz’da iki yeni köşk aldı.
Yine gazetelerden öğrendiğimize göre, Rıza Sarraf ve eşi Ebru Gündeş, geçtiğimiz günlerde Sarraf’ın tahliyesinin ardından kapandıkları evlerinden çıkarak “at binmeye” gittiler.
Haberde kullanılan ifadeyle “sıkıntılı günleri atlatmaya çalışan çift, gün boyu at bindi. Kızlarını da ata bindirdiler.” Ayrıca yine haberde hatırlatıldığına göre Sarraf, Gündeş’e doğum günü hediyesi olarak 800.000 dolar değerinde bir at satın almıştı.
Şaşırtıcı mı peki bunlar artık günümüz Türkiye’sinde?
Değil elbette. Tahliyesinin ardından havuz medyası aracılığıyla “milli kahraman” haline getirilmeye çalışılan, “cari açığın yüzde on beşini ben kapattım” diye övünebilen birinden söz ediyoruz.
O anlı şanlı, o göklere çıkarılan, o yüceltilen “yeni Türkiye” tam da budur işte.
Bir kaçakçıdan, muteber bir işadamı ve bir milli kahraman yaratan karanlıktır. Yeni Türkiye Rıza Sarraf’tır, Sarraf yeni Türkiye’dir.
Sarraf’tan milli kahraman yaratan yeni Türkiye’nin adalet sisteminin bir “aklama” mekanizmasından başka bir şey olması düşünülebilir mi peki?
17 Aralık soruşturmasının TOKİ ayağında takipsizlik kararı verilmesine bakarak yanıtlayabiliriz bu soruyu.
17 Aralık Operasyonu üç ayaktan oluşuyordu: Fatih Belediyesi, TOKİ ve Sarraf.
Belediye hakkındaki soruşturmada, aralarında belediye başkanının da olduğu 110 kişi hakkında takipsizlik kararı verilmiş, sadece 14 kişi için iddianame hazırlanmıştı. TOKİ dosyası da kapatılınca, geriye sadece Sarraf ve bakan çocuklarının olduğu dosya kaldı.
Çok geçmeden o son dosyanın da kapatılacağını ve “yeni Türkiye”nin yoluna devam edeceğini söyleyebiliriz.
***
Peki, normal ülkelerde bir hükümeti bin kere istifa ettirecek 17 Aralık gibi bir operasyon neden başarısız oldu?
Bunun temel nedeni operasyonu düzenleyen gücün esas niyetinin “temiz Türkiye” olmamasıydı.
Cemaat, iktidar kavgasına tutuştuğu AKP’yi yolsuzluklar üzerinden ve yargı-polis gücünü kullanarak vurmaya kalkıştı; yani yolsuzluğu bir araç olarak kullanmak istedi.
AKP ise devlet olmanın olanaklarını ve sahip olduğu propaganda aygıtını kullanarak bu saldırıyı savuşturmayı bildi. Yolsuzluk operasyonunu iç ve dış mihrakların bir darbe girişimi olarak sundu ve bunu kendi tabanına da kabul ettirdi.
Dolayısıyla ülke ve hatta dünya tarihinin gördüğü en büyük yolsuzluk vakalarından biri, AKP-Cemaat kavgasında mundar edildi.
Eğer “paralel” olmayan savcı ve polislerce yürütülen, gündemi iktidar kavgası değil, hukuk ve adalet olan bir 17 Aralık yaşayabilseydik, toplum olan biteni bir siyasal kutuplaşmanın ötesinde görüp anlayabilecekti, olmadı.
AKP’nin sürekli olarak dile getirdiği “sandıkta hesaplaşalım” söylemi işe yaradı ve AKP oy oranını muhafaza etmeyi başardı. Dolayısıyla sahiden de sandıkta hesaplaşıldı ve 30 Mart günü “17 Aralık süreci” fiilen bitti.
***
Yeni Türkiye’yi AKP ve Cemaat birlikte kurmuşlardı, yani Sarrafları yaratan karanlığın sorumlusu en az AKP kadar Cemaatti. Ne zaman ki iktidar kavgasına tutuşuldu, Cemaat Sarrafları ve yolsuzlukları keşfetti.
Tam da bu nedenle “Rıza Sarraf yeni Türkiye’dir” derken, o yeni Türkiye’yi kuranların kim olduğunu, bir kaçakçıdan milli kahraman yaratan karanlığı AKP-C’nin el ele yarattığını hiç unutmamak, bu kavgada taraf tutmamak gerekiyor.
Aksi, o karanlığa ortak olmak anlamına gelecek çünkü.
yurtgazetesi