CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu geçtiğimiz günlerde Meclis’te verdiği bir soru önergesiyle Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a şu soruyu sordu:
6 Nisan 2012 günü TÜRGEV'in Vakıfbank'taki hesabına Suudi Arabistan'dan gönderilen 99 Milyon 990 bin 990 dolar tutarındaki paranın, Suudi Arabistan Kralı tarafından 1984 yılında 27 Milyon bedelle satın alınan ve Sevda Tepesi olarak bilinen Üsküdar-Kandilli Mahallesi, 945 Ada, 172 pafta, 12 Parsel sayılı 57 bin 470 metrekarelik araziye imar izni verilmesi karşılığında gönderildiği iddiası doğru mudur?
İddia açıktı: İmar izni olmayan bir arazinin, yani Üsküdar’daki Sevda Tepesi’nin Suudi Kralı kendisine bir saray yaptırabilsin diye imara açılması gerekiyordu ve bunun için de Bilal Erdoğan’a ait TÜRGEV adlı vakfa 100 milyon dolar “bağış” yapılmıştı.
Soru önergesinin verildiği tarihlerde basında çıkan başka bir habere göre ise Sümeyye Erdoğan’ın yönetim kurulu üyesi olduğu ve 13 ay önce kurulan Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı aracılığıyla Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler’den 4 milyon 440 bin lira fon almıştı.
Aydınlık Gazetesi'nde çıkan bir haberde ise Burak Erdoğan’ın sahibi olduğu MB adlı şirketin gemi filosuna yeni bir gemi satın alındığı ve “Penyez” adı verilen geminin değerinin 15 milyon dolar olduğu iddia ediliyordu.
Tüm bu iddialar basındaki yerini alırken, yapılan bir yasal düzenlemeyle futbol maçlarını stadyumlarda izleyebilmek için “passolig” adını taşıyan ve kredi kartı özelliklerine de sahip olan bir kartın alınması zorunlu hale getiriliyordu.
Bu kart, Erdoğan’ın en yakınındaki işadamlarından birinin, yani Çalık’ın Aktifbank’ından alınabilecek ve hem alınırken bir bedel ödenecek hem de yıllık olarak karta ödeme yapılacaktı. Yani maç izleyebilmek için bir tür “Deli Dumrul” uygulaması devreye sokulmuştu.
Aynı günlerde, Taraf’ın manşetinde yer alan habere göre, oluşturulan fon havuzunda toplanan paralarla finanse edildiği için “havuz medyası” olarak adlandırılan medya kuruluşlarının sahiplerinden Mehmet Cengiz’in Cengiz İnşaat’ının, Albayrak Grubu’na ait Gayrimenkul şirketinin ve Kanal A’nın sahiplerinin olan Elektromed’in 600 milyon dolarlık vergi cezası bir kalemde silinivermişti.
Peki tüm bunlardan çıkan sonuç nedir, ne olmaktadır?
Tüm bunlara bakarak ortada sadece basit bir “yolsuzluk” ya da “kayırma” olduğunu iddia etmek fazlasıyla naif kalacaktır.
Yukarıdaki tabloya dikkatli bir şekilde bakıldığında görülecek olan şey, Türkiye’de rejimin bir parti devleti olmanın da ötesine geçerek, bir aile-devletine dönüştüğüdür.
Merkezinde bir ailenin ve onun en tepesindeki ismin bulunduğu bu rejimde, yazılı olmayan birtakım kurallar bulunmaktadır ve bu kuralların en önemlilerinden biri, kamu ihalelerini alabilmek için aile-devletinin sahip olduğu kimi kurumlara “bağış” yapmaktır.
Bunun yanı sıra, “passolig” örneğinde görüldüğü üzere, aile-devletinin etrafında yer alan sermaye gruplarına devlet olanakları kullanılarak yeni rant alanları yaratılması rutin bir uygulama haline gelmiştir.
Ve elbette ki aile-devletinin iktidarına hizmet eden devasa propaganda aygıtının sahiplerinin vergi ödemelerine gerek yoktur, üstlendikleri görev nedeniyle vergiden muaf tutulmaları gayet doğaldır.
Velhasıl, ortada basitçe bir “yolsuzluk” yoktur, ortada bir iktidar mantığı, bir rejim inşası vardır. Tanıklık ettiğimiz şeyler aile-devletinden manzaralardır.
yurt