Köşeyi takip edenler hatırlayacaktır, henüz 17 Aralık süreci başlamamışken ama AKP-Cemaat kavgası iyiden iyiye görünür hale gelmişken, 28 Kasım 2013 tarihli Yurt’ta “Yeniden kaset siyasetine doğru” isimli bir yazı yazmış ve şöyle demiştim: “Bugün gelinen noktada, devletin sahibi olmak için ittifak yapan AKP-Cemaat ikilisinin bu sahiplik sağlandıktan sonra, gücün ne kadarına kimin hükmedeceği kavgasına giriştiği görülebiliyor. Rakiplerini etkisizleştirmek için ses ve görüntü kayıtlarını kullanan bu ikilinin, birbirlerine de aynı şeyi yapacağını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek bulunmuyor. Üç kritik seçime doğru, Türkiye siyasetini yeni ses kayıtları ve görüntüler bekliyor.”
“17 Aralık Süreci”nde yaşadıklarımız tam da böylesi bir kaset siyasetine tekabül ediyor; seçimlere sayılı günlerin kaldığı şu günlerde ise kasetler ardı ardına servis ediliyor.
Kasetleri servis eden gücün izlediği yöntemi şöyle özetlemek mümkün: İktidarın çeşitli toplumsal kesimlere yönelik izlediği politikaları ses kayıtları aracılığıyla deşifre etmek ve o kesimlerin blok halinde AKP’ye oy vermesini engellemeye çalışmak.
Buna ek olarak, yolsuzluk belgelerini, uluslararası hukuk kurallarının ihlalini ve medyaya yapılan baskıları gündeme getirerek duyarlı kamuoyundaki öfkeyi artırmak ve böylelikle muhalefeti AKP karşıtlığı ekseninde bir araya getirmek.
Bu yazı Çarşamba günü yazılıyor, yazının yazılmasından bir gün önce yaşanan tape bombardımanı ise her seferinde “artık bu kadar da olmaz” dediğimiz halde, bir üst eşiğin olabileceğini ve artık Türkiye’de her şeyin mümkün hale geldiğini açık bir şekilde ortaya koyuyor.
O halde biz de son yayınlanan tapelerden hareketle ve elbette ki “eğer bunlar doğruysa” şerhini düşmeyi ihmal etmeyerek “bugün tapelerden ne öğrendik” sorusuna yanıt arayabiliriz.
Öğrendiklerimizden biri, iktidarın bir küresel marka haline getirmek için çabaladığı THY’nin uçakları ile El Kaide’nin Nijerya’daki kolu Boko Haram isimli örgüte silah taşınıyor oluşu.
Düşünün, küresel ölçekte iş yapan, itibarlı olmasına özen göstermeniz gereken bir şirketiniz var ve bu şirket aracılığıyla bütün uluslararası hukuk kurallarını ihlal edecek bir faaliyet yürütüyorsunuz.
Üstelik silahların gittiği örgüt batılı eğitim sisteminin haram olduğu görüşünden hareketle adını “Boko Haram” koymuş dinci bir terör örgütü ve Nijerya’da bugüne kadar sayısız katliam yapmış durumda.
Öğrendiklerimizden ikincisi, dış politikadaki kararlarımızı Yasin El Kadı’nın uyarıları doğrultusunda şekillendirdiğimiz.
Yasin El Kadı, Mısır darbesini destekleyen Suudi Arabistan’a karşı, Müslüman Kardeşleri destekleyen AKP’lilerin Suudi Arabistan hakkında söylediklerine dikkat etmeleri gerektiğini Başbakana iletiyor ve bu uyarı anında dikkate alınıyor.
Günlerce dört parmak eşliğinde Rabia eylemleri yapılıp, öldürülen Esma için gözyaşları döküldükten sonra birden çarkediliyor ve eylemler bıçak gibi kesiliyor. Darbeyi destekleyen Suudi Arabistan’la ilgili tek bir olumsuz söz duymaksa o saatten sonra mümkün olmuyor.
Son tapelerden öğrendiğimiz üçüncü şey ise ülkeyi “Allah, Kuran, din, iman” diyerek yönetenlerin ikiyüzlülüğü ve bir yandan halkın dini inançlarını sömürürken öte yandan bu inançlarla kolaylıkla dalga geçebiliyor oluşları.
İlerleyen günlerde bu öğrendiklerimizin çok daha fazlasını duyacağız ve yükselen koku nedeniyle kusmamak için kendimizi zor tutacağız.
Kusmak dışında ise bir seçenek daha var elbette: Halkın ülkeyi baştan ayağa temizlemek için kolları sıvaması.
yurtgazetesi