AKP iktidarıyla ABD’nin kopuşu, şüphesiz Gezi sürecinden önceye gider. Gezi sürecinde “dış düşmanlar, fazi lobisi” vb gibi sloganların söylediği, Gezi’yi ABD’nin kışkırttığıdır, Yeni Şafak gibi AKP gazetelerinin başlıkları ve analizleri, bunu net olarak gösterir. Amerikan büyükelçisine de haddi bildirilir!
ABD’nin kışkırtmalar yaptığı doğru da Gezi protestolarının ABD’ye zerre ihtiyacı yoktu! Türkiye’yi izleyen bir gözlemci, Gezi ile, AKP iktidarına karşı biriken büyük halk tepkisinin dışavurumu olduğunu görür.
ABD şüphesiz RTE’nin iktidardan düşmesinden memnun olur! Ama yerine örneğin Gül’lü bir iktidarı öncelikle tercih eder. Sorunu AKP ile değil, RTE ve ekibiyledir!
RTE yeni kamp arıyor; ve Jöleli
Başbakan, epeydir, kendisini iktidarda görmek istemeyen ABD/Batı karşısında, “kamp değiştirme” seçeneğini geliştiriyor. Şanghay Beşlisi bu bağlamda gündeme geldi, Türkiye’yi gözlemci statüsüne soktu. RTE hatta Putin’e, resmen bizi alın dedi. RTE, otoriter/diktatoryal yönetim biçimini, Şanghay Beşlisi ve bu bağlamda Avrasya seçeneği ile sorunsuz sürdüreceğine inanıyor.
Şimdi bir soru: Jöleli’yi (Yiğit Bulut) danışman olarak neden ve niye aldı? O kadar adam varken yağlayıp bağlayan... Jöleli, RTE’yi yerden yere vururken iktidara yakın gazetelere ve televizyonlara geçince saf değiştirdi ve RTE’yi sevdi. Onun üzerine teoriler, büyük ve güçlü Türkiye masalları inşa etmeye başladı. Yeni Osmanlıcılık yayılmacı politikaları destekledi, alt emperyalist teoriler geliştirdi...
Jöleli, MHP’ye yakındı, milletvekili bile olmayı bekledi; ekonomide ulusal gelişmeye destek verirdi... Yabancıların Borsa vb ile Türkiye’yi nasıl soyduğunu çıktığı programlarda anlatır ve yazılar döktürürdü! Ve bu tutumuyla da medya ve geniş çevrelerde “ulusalcı” olarak tanındı.
RTE’nin Jöleli’yi baş danışmanları arasına katması, onu dış toplantılara da (Berlin’e mesela) götürmeye başlaması, aslında “Batı’dan kopuşu” veya Batı’dan dışlanması ile benzer zamanlara denk gelir. RTE, dolar krizinde faizi artıralım diyen Babacan’a “Ama Yiğit öyle söylemiyor” demektedir!
Yiğit Bulut, yeni döneminde RTE’nin beslendiği düşünce deposudur!
Kopuşun getirdiği: Silivri çöküşü
Bu yeni dönemin dışavuran karakteristik özelliklerinden biri, şüphesiz ki Silivri davalarının sonlandırılmasıdır.
RTE, cemaatten kopuşla birlikte bu davalardan da koptu. Cemaatten kopuşu ile Batı’dan kopuşu ve ılımlı İslam projelerinin sona ermesi, hepsi birbiriyle bağlıdır. Cemaat ve Batı’dan kopunca, Silivri davalarının (Ergenekon ve Balyoz’u) sürdürmesinin zerre kadar bir anlamı kalmadı. Bunlar tamamen uydurulmuş siyasi davalardı!
Bakıyorum bazı yandaş yazarlara hâlâ Ergenekon suçlarından falan bahsetmiyor mu! (Ali Bayramoğlu gibiler)... Gülüyorum; zerre kadar olayla yakınlık kuramamışlar ve hâlâ ciddi ciddi retoriklerini sürdürüyorlar! Devre dışı kaldıklarının, aslında kendilerine verilen görevlerin sona erdiğinin farkında bile değiller... Hey! Siyaset değişti!
Birileri kulaklarına bişiler söylesin! Bu işi en iyi Yiğit Bulut yapabilir!
RTE - ordu ittifakı
RTE’nin yeni politikası, yeni ittifaklar gerektirir. Şüphesiz ki TSK kaçınılmaz baş müttefiktir. Ordunun desteğini almadan bu dönüşümü yapması mümkün değil. Ordu hazır. Çünkü, kendisine kurulan kumpasın arkasında Amerikalıların olduğunu biliyor artık! Cemaat-ABD-AKP ortaklığının, ilk iki kanadı çözülünce, geriye AKP - ordu ortaklığı zorunlu olarak da kalır.
Balyoz ve Ergenekon davalarında yargılanan subaylarda, büyük bir ulusal uyanış-dönüşüm var. Kitaplarına bakın. Aslında bu geç bir uyanış; ordunun ipini ABD somut olarak 2003’te Irak’ta subayların başına çuvalları geçirerek çekti... TSK, NATO ordusu olma tercihini çöpe atıyor gibi?
Dün yayılan bir haber (Habertürk) ilginçtir: TSK artık ABD’ye yetiştirilmek için öğrenci-subay (ünlü West Point’e) göndermeyecek, Güney Kore ve Çin’e gönderecek!
RTE ile Ordu arasında bu buluşmanın şartlarından biri de orduya kurulan bu kumpasın sahiplerinin bulunmasıdır. Şüphesiz RTE de canı gönülden buna hazırlanıyor. Hep yazdım, cemaat hakkında açılacak soruşturmalarda en büyük delil, Ergenekon ve Balyoz süreçleridir... Polisinden girerler, savcısından ve mahkemesinden çıkarlar!
Balyoz da birtakım haklı yasal durumlar ortaya konarak çökecektir. Cemaatin güdümündeki Yargıtay’ın da (özellikle 9. Dairesi) değişmesi gündeme gelecektir.
TSK ortaya çıkan yolsuzluk-rüşvet olaylarını yutar mı? En azından öncelikli mesele onlar açısından yolsuzluk olmadığı, bu zaten muhalefet partilerinin ve yargının sorunu olduğu açıktır. Peki sonrası?
Sorular, sorular, sorular...
Gündemde daha çok soru var: RTE şu kısa süre içinde iktidarda kalabilir mi? 30 Mart seçimlerinden sonraki durum ne olur? RTE iktidarda kalırsa ABD ne yapabilir? RTE “ulusalcı/Avrasyacı” tutum alırsa, bazı ulusalcı çevrelerden destek alır mı?
ABD’de darbe düşüncesi uyanır mı? Ayrıca buna ordudan taraftar bulabilir mi? RTE yerine Gül geçirilmek istenirse bunun yolu yordamı ne olur? CHP ABD için bir alternatif mi? CHP ile Türkiye’nin Batı’ya bağlılığı ve bağımlılığı sürdürülür düşüncesi doğru mudur?..
Var oğlu var...
Ama... Hiçbir şey mutlak değildir. Ne ABD’nin ne RTE’nin vb siyaset üzerinde “mutlak yönlendirmesinden/ gücünden” bahsedebiliriz...
Şu seçimleri bir görelim... Daha neler yaşayacağız, bakın hele!