Başbakan’ın MİT aracılığıyla Apo ile “pazarlığı” bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı. Başbakan’ın tutanakların yayımlanmasına karşı “Gazeteciliğin batsın” diyerek dile getirdiği büyük ve derin öfke ve nefretine şaşırmanın âlemi yok. Başbakan’ın bu öfkesini, zaten medyadaki adamları “gazeteciliklerini kurban ederek” bu yayına karşı çıkmalarıyla ve “yarı beyni” Akdoğan, yazılarıyla önceden duyurmuşlardı!
RTE için tek gazetecilik var: Gazetecilik beni desteklemek demektir. Hoşlanmadığı gazeteciler ve gazetecilik düşmandır, yok edilmelidir, batmalıdır veya devşirilmelidir... Geçen 10 yıllık pratik bunun kanıtıdır ve medyada hâlâ sürmekte olan iktidara dokunan gazeteciliğin tasfiyesi operasyonlarını yaşıyoruz... Neyse bu yeni bir şey değil... Üzerinde durmak istediğim konu doğrudan bu değil.., Ama bununla da ilişkili...
İlişkili çünkü şu gazetecilik olmasa RTE dikensiz gül bahçesinde istediği, al gülüm ver gülüm, bütün anlaşmaları yapacak; milletin de her şey olup bittikten sonra haberi olacak. Bu nedenle en önemli bir anda hâlâ gazetecilik yapılabiliyor olması, iktidarı çıldırtıyor.
***
Zabıtlar şunu net gösteriyor: Apo ile RTE anlaşmışlar, işi bitirmişler... Her şey tamam olduktan, “Başkanlık Anayasası” üzerinde anlaşma ve uzlaşma sağlandıktan sonra Apo, dışarıdaki Kürtleri, PKK ve BDP’yi bu anlaşmaya ikna etmek için görev üstlendi veya görevlendirildi. Heyetlerin İmralı’ya gitmesine izin verilmesinin tek amacı budur. Nitekim, Apo’nun BDP’ye, Kandil’e ve Avrupa’ya yazdığı üç mektubun da amacı budur. Aslında sözde demokratik davranarak görüşlerini almak istediğini söylemektedir. Ama yaptığı anlaşmayı kabul etmeyenleri de kendinden saymamaktadır. Apo onlara çekilme tarihi de dayatıyor.
Bu tarih, aslında RTE’nin tarihidir! RTE, Apo’dan önce, kendi başkanlık anayasasını nisanda Meclis’e getireceğini ve sonbaharda da referanduma götüreceğini açıklamıştır. Mart-Nisan ve sonbahar, Apo’nun da (ağustosta tamamen çekilin) talimatlarıyla örtüşmektedir.
Bu ikilinin bu müthiş tarih zamanlaması, Allah aşkına kimsenin de mi dikkatini çekmiyor...
RTE bu tarihlemesiyle Kürt meselesini işte çözdük, PKK’lileri ülke dışına attık diyerek en büyük propaganda silahıyla anayasasını kabul ettirmeye ve “Başkanlık Anayasası” deli gömleğini bize giydirmeye çalışacaktır...
***
Apo’nun tutanaklarda sözünü ettiği “demokratik başkanlık” bir zırvalık ve kendi cemaatini yatıştırmaya yöneliktir. Apo’ya, giden heyetten biri, başkanlık sistemine parti içinden itirazlar olduğunu, bunun dikta rejimini getirebileceği itirazları olduğunu söylüyor. Öcalan, “RTE’nin başkanlığını desteklemeliyiz” diyor. Cemaat tehlikesini cemaatla RTE arasındaki dalaşmayı da buna bir gerekçe olarak gösteriyor. Ayrıca diktatörlük endişesine karşı da onları yatıştırıcı sözler söylüyor. Yok olmazmış, o da zaten diktatörlük anayasasına hayır dermiş. ABD’deki başkanlık anayasası gibi, Meclis’in güçlü olduğu ve halkların (Türk-Kürt) meclisinin de kurulduğu bir anayasa olabilirmiş falan filan.
Anayasayı kotarmışlar birlikte. Nisanda Meclis’e getirecek Başbakan. Apo ise yok öyle olmaz falan diyerek RTE’nin uzun süreli bir diktatörlük dönemini başlatacak anayasasının onaylanmasını istiyor.
Bütün bunları yazıp çizdim; şöyle on günlük yazılarıma dönüp bakın. Apo’nun Türkiye diye bir derdi yok ve olamaz zaten. Apo’nun derdi Kürtler, “Kürt bölgesi” ve bu yolda elde edecekleridir.. RTE diktatör olmuşmuş, özgürlükleri yok ediyormuş, var olan melez demokrasiyi de ayaklar altına alarak diktatör rejimi yerleştirecekmiş, uzun süreli bir karanlık dönemi başlatacakmış...
Bunlar bizim derdimiz, Türkiye’nin derdi!
RTE-Apo ortak anayasası, sadece karanlık ve tam bölünmüş bir Türkiye önümüze koyacaktır.
RTE bütün ülkeyi, bütün milleti ilgilendiren Türkiye’nin varoluşu, yokoluşuyla ilgili bir konuda, kendisine tam otoriterlik verecek başkanlık gibi bir rejim değişikliğini, gizli kapaklı bir anlaşmayla ve üstelik “Kürt meselesini çözüyor, savaşı sona erdiriyoruz” gibi çok masum bir isteğin arkasına gizlenerek Türkiye’ye dayatmak ve bütün milleti bir oldubittiyle karşı karşıya bırakmak istemektedir.
Bu millet bunu yutmaz..
4 Mart 2013 - Cumhuriyet