ÇEKİMLERİ İstanbul’da yapılan Taken 2 (Takip: İstanbul) isimli filmi Amerika’da izleyen basketbolcu Mehmet Okur Twitter’da tepkisini şöyle dile getiriyor:
“Filmde üçüncü dünya ülkesi gibi görünüyoruz. 80’lerden kalma polis arabaları, siyah peçeli kadınlar. Modernliğinden eser yok. Bütün dünya Türkiye’yi bu şekilde tanıyacak.”
Okur’un tepkisi klasik bir şehirli Türk’ün göstereceğinden farklı değil.
Batılının hakkımızda ne düşüneceğini çok önemseyen, içinde yaşadığı toplumu sadece kendi çevresinden ibaret zanneden, modernleşmeyi kılık kıyafete indirgeyen bir bakış bu. Okur’un da kendisini bundan kurtaramamasında şaşılacak bir durum yok.
Sakallı Celal’in dediği gibi “Türkiye Doğu’ya giden bir gemidir, bazıları güvertede batıya doğru koşarak Batı’ya gittiklerini zannederler.”
Öte yandan filmin Türkiye’yi çok da benzemediği bir şekilde gösteriyor olmasına da şaşırmamak gerek.
Batı’nın Doğu’ya bakışı bu, taşıdığı ırkçı tonlara göre de derecesi artar ya da azalır. Doğulunun ötekileştirilmesine yarar. Karikatürlerde, filmlerde kötü karakterlerin Arap ve son yıllarda da özellikle Müslüman olmasının nedeni budur. Oryantalist bir bakıştır, olanı değil, görmek istediğini ve hayalinde yarattığını görür. Merak ettim, Kültür Bakanlığı bu filmi destekledi mi acaba?
Gelelim Türkiye’nin bir “üçüncü dünya ülkesi” gibi gösterilmesi meselesine!
Uluslararası istatistiklere bakarsak ekonomimiz şu kadar büyük, hızla gelişiyoruz filan ama insani gelişme endekslerinde hep sonlardayız.
Filmin eğrisi, tam da bu noktada doğrusuna denk gelmiş demek ki!
Paşa buraya yumruk havaya!
GENELKURMAY Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Akçakale’ye gerçekleştirdiği ziyarette yumruğunu havaya kaldırarak, “Buradayız, dimdik ayaktayız. Yapılan saldırılara karşılık verdik, devam ederse daha şiddetlisini yapacağız” dedi.
Suriye sınırına kadar gidip, orada mevzilenmiş askerleri ziyaret etmesi bir Genelkurmay Başkanı için yapılması gereken bir iştir, buna kuşku yok.
Askerin morali için, hazırlıkların en üst rütbedeki komutan tarafından denetlenebilmesi için yararlı olduğuna da eminim.
Ama bunun maçlardaki gibi bir “yumruk gösterisine” dönüşmesi ve üstüne bir de “siyasi mesaj” sayılması gereken “Daha şiddetlisini yapacağız” sözlerinin söylenmesi bana doğru gelmiyor.
Bunu sadece Orgeneral Necdet Özel için söylemiyorum, önceki genelkurmay başkanlarının bu tür çıkışlarını da eleştirmiştim, bunu da yadırgıyorum.
Genelkurmay başkanının işi orduyu sevk ve idare etmektir.
Bunu yaparken de mümkün olabildiğince kışlanın içinde kalmasında yarar var.
Bu tür demeçleri siyasi yetkililer zaten çokça veriyorlar, bir de onun tekrar etmesine gerek yok.
Hep şunu yazıyorum: Günün birinde genelkurmay başkanlarının isimlerini sokaktaki insanlar bilemedikleri zaman asker, gerçek anlamda asıl görevine dönmüş olacaktır.
Karakoldaki sadistler işbaşında
BERGAMA’da bir vatandaşın karakolda dayak yediği olayın görüntülerini internette izleme olanağı buldunuz mu bilmem.
Seyretmediyseniz uyarmak isterim, mideniz bulanabilir, sabrınız taşabilir.
Söz konusu vatandaş 22 Ağustos tarihinde karakola “düşmüş”. Karakola alınmasının nedeni bir kavga nedeniyle gözaltına alınan oğulları için karakola gelmiş bir aileye, arkadaş sıfatıyla eşlik etmesi. (Ailenin babası da bu sırada karakol kapısında kalp krizi geçirip ölmüş.)
Belli ki karakolun kapısında itiş kakış olmuş, polisler de söz konusu vatandaşı gözaltına almışlar.
Olabilir, bunda bir sorun yok. Polise mukavemet bir suçtur ve böyle bir iddiayla gözaltına alınması mümkündür.
Olmaması gereken şey karakolun içinde yaşananlardır.
Vatandaş yere yatırılmış, elleri kelepçeleniyor, o arada da gelen vuruyor, giden vuruyor.
Bir polis, iki polis değil! Üzerinde zıplayan mı ararsınız, geçerken tekme atan mı, kafasını tekmeleyen mi? Hepsi var!
Vatandaş bağırıyor, inliyor, belli ki bu sesler bazılarına tahrik edici geliyor, yine bağırsın diye gelip işkenceye katılıyorlar.
Sadistçe bir davranış ve bunu yapanların üzerinde polis üniforması var!
Olay 22 Ağustos tarihinde meydana gelmiş, demek ki neresinden baksanız iki aya yakın bir süre geçmiş.Videonun internette yayımlanmasıyla benim bu yazıyı yazmam arasında geçen süre yaklaşık 24 saat.
Videoyu izlediğim andan beri internetten kontrol ediyorum, haberlere bakıyorum, Bergama Emniyet Müdürlüğü’nden bir açıklama yapılmış da değil.
Büyük olasılıkla o polisler hâlâ görevlerinin başındalar, ellerine yeni bir kurban düşmesini bekliyorlar!
İşkence ve kötü muamele ile mücadelenin bir türlü başarılı olamıyor olmasının nedeni de polis amirlerinin, mülki yöneticilerin ve savcıların refleks olarak memurlarını koruma tepkisi göstermeleridir.
Bu tür işlere kalkışanlara ibretlik cezalar verilemediği için de böyle sürüp gidiyor.
(Hürriyet)