İsviçre’nin Valais (Wallis) Kantonu Emniyet Müdürü Chiristian Varone ve ailesi bu yıl yaz tatillerini Antalya Side’de geçirdi.
27 Temmuz günü memleketlerine dönmek için Antalya Havaalanı’na geldiler. Ve burada güvenlikten geçerken Varone’nin bavulunda 2 parça mermer olduğu ortaya çıktı.
Bunun üzerine Antalya Havaalanı polisi Varone’yi gözaltına aldı. Mermerlerin arkeolojik ilk incelemesinde Roma dönemine ait sütun başı parçaları oldukları anlaşıldı.
Tarihi eser kaçakçısı bir emniyet müdürü!
Hafta sonunu nezarette geçiren emniyet müdürü Varone, 30 Temmuz Pazartesi günü yargıç karşısına çıkarıldı ve tutuklanarak Antalya L Tipi Cezaevi’ne konuldu.
Tahmin edebileceğiniz gibi İsviçre Dışişleri bu olaydan sonra seferber oldu.
Varone, İsviçre Dışişleri Bakanı Didier Burghalter ile aynı partinin (Hür Demokrat Parti) üyesi. Önümüzdeki yıl Kanton Bakanlar Kurulu için partisi tarafından aday gösterilecek önemli bir siyasetçi.
Bu nedenle İsviçre Dışişleri’nin, Türk Dışişleri nezdinde nasıl girişimlerde bulunduğunu tahmin etmek de zor değil.
Varone’nin avukatı tutukluluk kararına itiraz etti. Olayı soruşturan savcı ise tutukluluğun devamına karar verilmesini istedi.
31 Temmuz Salı günü Antalya’daki mahkeme öğleden sonra toplandı. Bu arada bir gün önce tutukluluğun devamını isteyen savcının yerine yeni bir savcı da atanmıştı.
Varone savunmasında, tarihi eserin yurt dışına çıkartılmasının Türkiye’de suç olduğunu bilmediğini (kendisi bir avukat ve polis müdürü) söyledi. Ayrıca tarihi eseri alıp ülkeden götürmenin kendi ülkesinde suç olmadığını iddia etti. (İsviçre’de bu suçun cezası bir yıldan az olmamak üzere hapis ve 100 bin İsviçre frankından az olmamak üzere para cezası.)
Ve Antalya’daki üst mahkeme Varone’a inandı. Savcılık da kaçma ihtimalinden söz etmeyince Varone, 31 Temmuz’daki duruşmada kefaletsiz olarak serbest bıraktı.
O da ertesi günü elini kolunu sallayarak evine döndü.
Olay İsviçre gazetelerinde “Valais Emniyet Müdürümüzü Türkler bir çakıl taşı için tutuklayıp hapse attılar” diye değerlendirildi.
Varone İsviçre’de düzenlediği basın toplantısında ilk başta Türkiye’den özür dilemesine karşın, aday olduğu bakanlık koltuğu tehlikeye girmesin diye daha sonra ağız değiştirdi. Katıldığı televizyon programlarında ve medyaya verdiği beyanatlarda Türkiye’den çıkartmaya çalıştığı tarihi mermeri “Küçük, kirli, yumruk kadardı, tarihi esere benzer bir tarafı yoktu” şeklinde tanımlamaya başladı.
İsviçre televizyonu birinci kanalı SF1 “Schweizer Aktuell” haber programında konuyu önceki akşam detaylı olarak izleyicilerine sundu. SF1, Varone’un bavulundan çıkan eserin fotoğrafına ve polis raporuna Hürriyet muhabiri Selma Güven Stroppel aracılığıyla ulaştı.
Türkiye Büyükelçiliği bir basın açıklaması yaparak, bir süre önce SF1 televizyonunda gösterilen ve tarihi mermere ait olduğu öne sürülen fotoğrafın ve polis raporunun tamamıyla gerçeği yansıttığını bildirdi.
25 Eylül’de Varone’un Antalya’da mahkemesi var ama duruşma için Antalya’ya gelmeyecek.
Öykümüz bu kadar.
Bu aynı zamanda Türkiye’de “bağımsız yargının” da bir fotoğrafı!
Milletvekilleri, gazeteciler, subaylar ısrarla tutuklu yargılanıyorlar ama iş İsviçre’ye gidip, geri dönmeyeceği daha o günden belli olan, bavulundan bir tarihi eser çıkmış bir önemli kişiye gelince değişebiliyor.
Belli ki İsviçre Dışişleri’nin girişimleri, Türk Dışişleri’nde etkili olmuş, birileri de yargının kulağına “Bırakın adamı gitsin” diye fısıldamış!
Merak ettim, acaba Varone da mahkemeden çıkarken “Yaşasın Türk adaleti” diye bağırmış mıdır?
Abdullah Avcı hükümet sözcüsü olsun!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP diye kısaltıyorum aslında ama biraz yer kaplasın diye uzun halini yazdım) tüzüğü gereği partisini yeni isimlere açtı.
Biliyorsunuz tanıdığımız birçok AKP ileri geleni bu tüzük nedeniyle önümüzdeki dönemde parlamentoda ve parti organlarında yer alamayacaklar. Bunlardan birisi de Bülent Arınç. Kendisi siyaset yaşamındaki bu yeni dönemden de mutlu olacağını söylüyor ki ben de kendisine ileriki yaşamında bugünden mutluluklar dilerim.
Bülent Arınç, başbakan yardımcısı ve aynı zamanda hükümet sözcüsü.
Ondan doğacak boşluk için bir önerim var: Futbol Milli Takımı Teknik Direktörü Abdullah Avcı.
“Avcı’dan iyi bir hükümet sözcüsü olacaktır” diye düşünmeme neden olan şey, 2–0’lık Hollanda mağlubiyetinin ardından söylediği şu söz oldu:
“Bu sonuçla grubumuzda her takımı yenebileceğimizi gösterdik!”
Bir pazartesi daha!
Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimi, partinin adının kısaltılmasının AK Parti şeklinde olması için hassasiyet gösteriyormuş. Taha Akyol da geçen gün yazısının girişinde bununla ilgili bir espri yaptı. Ben okurken tebessüm etmiştim ama ertesi gün Taha Bey’in yazısından öğrendim ki birçok kişi bu espriyi yanlış anlamış.
Onun için bu haftaki “pazartesi sorularıma” eşlik etmek üzere şu şarkıyı seçtim: “Oh Lord, please don’t let me be misunderstood!” (Rabbim, yanlış anlaşılmama izin verme!”
The Animals grubunun bu şarkısını youtube’da bulabilirsiniz. Nina Simon yorumu da iyidir ama daha neşeli bir “cover”ını No Mercy, Al Di Meola’nın gitarı eşliğinde yaptı, onu dinlemenizi öneririm.
Şimdi sorularımıza geçebiliriz, buyurun:
1– KPSS sorularını çalıp, Türkiye’nin değişik bölgelerindeki insanlara aynı gün içinde dağıtmayı başaran organize suç örgütü neden hâlâ ortaya çıkarılamadı? Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bunun için harekete de geçmişti ama durum “Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik, bir de dönüp baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz” tekerlemesindekinden farklı değil. Bu çete neden hâlâ yakalanamadı, bunları kim koruyor?
2– Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla ilgili olarak üç yılda gelebildiğimiz yer de bundan farklı değil. Soruşturma ne oldu? Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bile gelinen aşamayı bilemiyor. Suikast yapılacak mıydı, yoksa bu bir palavra mıydı?
3– Suudi Arabistan Kralı’nın ziyaret ettiği ülkelerde devlet yöneticilerinin eşlerine pahalı mücevherler armağan ettiği bir sır değil. Türkiye’de verdiği hediyeler ne oldu? Kaç yıldır soruyorum, artık neredeyse emekli olacağım, hâlâ yanıt yok!
(Hürriyet)