TÜRKİYE 'DEN HABERLER 18

~ 11.06.2012, Av. Muazzez ÇÖRTELEK ~
Geçtiğimiz hafta, gündemini önceki haftalardan devraldı. Ancak, kürtaj konusu, Anayasa çalışmaları, eğitim sorunları, laiklik tartışmaları ve “Kürt Sorunu” yada “Güneydoğu Sorunu”, adı ne olursa olsun bu yakıcı meselede Kılıçdaroğlu ile Başbakan’ın görüşmesinin üzerine yapılan değişik ve birbirinden çok farklı yorumlar, gündemin temel konuları gibi gözükse de, bu köşeyi hazırlamak amacıyla hafta boyunca Türkiye ile ilgili haberler arasından seçim yapmak üzere gazetelerin internet sitelerinde gezinirken, aslında yaşadıklarımızın bir toplum için kaldırılması kolay olmayan bir yoğunlukta aktığını hissediyorum her seferinde. Böylesine ağır ve gergin bir gündemin, zaman zaman nefes almayı olanaksız hale sokan basıncını, yaşanan tuhaflıkları, saçmalığa varan tartışma ve savları görmemek, hissetmemek olanaksız.

Bu küçük notu Ali Sirmen’in yazısından bir alıntı yaparak bitireceğim. Ne diyor yazar 10.06.2012 tarihli köşesindeki yazısının sonunda; “Güzel ülkem, yazarı için bilimkurgu olanı, benim için gerçek hayat haline getirmişti.” Yaşam hala öyle sürüyor.

Güzel günler dileği ile,

1.    Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Sapanca'da gerçekleştirilen Diyanet İşleri Başkanlığı İl Müftüleri toplantısında son günlerin tartışma konusu kürtaj meselesine de değinen Görmez, "Kürtaj insan yaşamına son vermek demektir" dedi :

 

04.03.2012

"Bedenimiz ve hayatımız bize mülkiyet olarak değil emanet olarak verilmiştir" diyen Görmez sözlerine şöyle devam etti: "İnsanlar 'beden benim değil mi' deme hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü karnındaki bebeğin maliki anlamda sahibi değildir, çünkü ona bakmakla sorumlu bir emanetçidir"

Anne karnındaki ceninin hayat hakkı olduğunu söyleyen Diyanet İşleri Başkanı, anne ve babanın bu hakkı keyfi olarak sonlandıramayacağını belirtti. Görmez konuşmasında, kürtaj meselesinin sadece bir kadın meselesi olarak görülemeyeceğini de söyledi.

http://www.aksam.com.tr/ceninin-de-hayat-hakki-var--119558h.html

http://www.haberturk.com/polemik/haber/747912-bebegin-sahibi-degil-emanetcisin

 

2.    Yarı Başkanlık Sistemine 2007’ de Zaten Geçildi :

 

04.06.2012

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Başkanlık sistemi ile ilgili olarak;“Türkiye yeni bir anayasa yapım sürecini yaşıyor. Şu an anayasa ile ilgili tartışmalar yapılıyor. Başkanlık sistemi de bu tartışmalar arasında yer alıyor. Biz yeni anayasayı yapacaksak bu anayasayı hangi sistem üzerine inşa edeceğiz bunu öncelikle tartışmamız lazım. Başkanlık sistemi mi yarı başkanlık sistemi mi parlamenter sistem mi? Türkiye hangisini benimseyecekse bunun bir müzakeresini yapmakta fayda var. Biz her zaman bunu söyledik söylemeye de devam ediyoruz. Zira 200 senedir Türkiye'de sistem tartışması var ve bundan sonra da bu tartışmaların bir 200 sene daha devam etmemesini istiyoruz. Esasında Türkiye; Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilme kararını 2007'de halk oylamasıyla kabul etmesinin ardından fiilen yarı başkanlık sistemine zaten geçmiş durumda. Burada bir anayasal gerçeklik var. Bugünkü yarı başkanlık sistemitanımlarından bir tanesi de o. Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçildiği sisteme yarı başkanlık sistemi adı verilir şeklinde. Literatürde yapılan tanımlar var."

BAŞKANLIK MI YARI BAŞKANLIK MI? TARTIŞILMALI : Türkiye'nin bu sistemi tartışması gerektiğini anlatan Bozdağ, sözlerine şöyle devam etti: "Başkanlık sistemi, yarı başkanlık sistemi hangisi olur bunu tartışmalı. Ona göre yeni bir karar vermeli. Parlamenter sistem mi onu da bu tartışmalardan sonra yapmasında fayda var. Herhangi bir tartışma yapmadan; hiç tartışmadan konuşmadan yola devam ederiz derlerse o zaman zemin etüdü yapmadan inşaat yapmaya benzer. Bu zemin bu yükü kaldırmaz. O yüzden etüt yapmaya ihtiyaç var diye biz her zaman ifade ettik. Benim görüşüm yarı başkanlık sistemi yarım bir sistemdir. Esasında doğru sistem başkanlık sistemidir.Türkiye başkanlık sistemine geçerse pek çok sorunu daha kolay şekilde aşacaktır.”

BAŞBAKAN ERDOĞAN - KILIÇDAROĞLU GÖRÜŞMESİ : Özel Yetkili mahkemeler konusunda da açıklamalarda bulunan Bozdağ, bu konuyla ilgili detayları netleştikten sonra kamuoyuyla paylaşacaklarını söyledi.

Başbakan Erdoğan’ın ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşecek olmasını da değerlendiren Bozdağ, şunları söyledi; "Başbakanımızın CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmesini olumlu değerlendiriyorum. Hatırlarsanız 2009 yılında Beşir Atalay’ın İçişleri Bakanlığı döneminde biz Milli Birlik ve Kardeşlik Projesini başlatmış, o dönemde akan kanın durması, gözyaşının dinmesi ve terörün bitmesi milli birlik ve kardeşliğin daha güçlü bir şekilde yeniden tesisi için süreç başlatmıştık. O zaman Sayın Başbakanımız CHP, MHP o zaman ki DTP’nin Genel Başkanlarından ve meclis dışındaki siyasi partilerin genel başkanlarından randevu talep etmiş ve bu sorunu birlikte nasıl çözeceklerinin arayışı içinde olmuştu. Hatırlarsanız o zaman hem CHP hem de MHP bu konuyu konuşmayı bile reddetmişlerdi. Bundan dolayı bu konuyu konuşamamıştık. Bugün Sayın Kılıçdaroğlu’nun ve onun yönettiği CHP’nin bu konuyu konuşma aşamasına gelmiş olmasını önemsiyoruz. Bu AK Parti’nin başlattığı projenin CHP’de de bir değişim ve dönüşüme neden olduğunun somut bir göstergesidir.”

KÜRTAJ POLEMİĞİ : Kürtaj tartışmalarına da değinen Bozdağ, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kürtaj konusunda şu an çalışmalarımız devam ediyor. Sağlık Bakanlığı ve ilgili bakanlıklar tarafından yapılan çalışmalar bittikten sonra ortaya bir sonuç çıkacak. Benim şahsi görüşüm kürtajın bir cinayet olduğu yönündedir. Ben bunu her zaman söylüyorum. Normal bir insanı öldürmeye teşebbüs ettiğinizde o kendini savunabilir çünkü öyle bir hakkı vardır. Ama anne karnındaki ceninin kendini savunma hakkı yoktur. Onu korumak herkesin görevidir. Anne karnındaki ceninin kürtaj yapılarak alınması cinayettir. Bu konuda neler yapılacak onu hep beraber göreceğiz."
Şu an dünyada pek çok ülkede kürtajın yasak olduğunu anlatan Bozdağ, sözlerini şöyle tamamladı: "Avrupa ülkelerinde 12 haftadan sonra Türkiye de ise 10 haftadan sonra yasaktır. Sanki şöyle bir hava yaratılıyor: Kürtaj Türkiye de serbestmiş de tamamen yasaklanıyormuş. Ya da dünyanın pek çok ülkesinde kürtaj serbestmiş de şimdi ilk defa Türkiye bunu kaldırıyormuş gibi bir hava oluşturuluyor. Bu fevkalade yanlıştır. Çünkü Avrupa Birliğine üye ülkelerde 12 haftaya kadar serbest ondan sonra yasak. Türkiye’de 10 haftaya kadar serbest ondan sonra yasaktır. Şu an bu konuda yeni bir düzenleme ihtiyacı ortada. Bununla ilgili bir çalışma yürütülüyor. Bu çalışmanın istisnaları neler olacak kapsamları ne olacak bittikten sonra netleşecek.”
136. MADDEYE LAİKLİK RÖTUŞU : Bozdağ, Anayasa'nın 136. maddesinin Diyanet İşleri Başkanlığı'nı düzenlediğini belirterek, şöyle konuştu: ''Bu madde içinde laiklik ilkesiyle bağdaşmayan bir husus var. Yeni düzenlemede laiklikle bağdaşmayan bu hususun da Diyanet İşleri Başkanlığı'nı düzenleyen maddeden çıkarılmasında fayda vardır. Nedir o? 'Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı laiklik ilkesi doğrultusunda' diye başlıyor... Yani görevini yaparken 'laiklik ilkesi doğrultusunda görev yapar' diye bir görev tanımı  yapılıyor. Yani laikliğin izin verdiği kadar din anlatımına, laikliğin izin verdiği kadar hizmete izin veren yapı var. Bu müdahaleci bir laiklik anlayışıdır, doğru bir şey değildir.'' Bozdağ, ''Umarız, Uzlaşma Komisyonu üyeleri Diyanet İşleri Başkanlığı'nı tanzim ederken laiklik ilkesi çerçevesinde bu laikliğe aykırı olan sınırlamayı, müdahaleyi ortadan kaldıran adımı birlikte atarlar'' dedi.

AJANSLAR

http://www.haberturk.com/polemik/haber/748008-2007de-yari-baskanlik-sistemine-gecildi

 

3.    Son ankette liderlerin formunun nabzı tutuldu. Sonuçlar ise ilginç, Erdoğan gerilerken, Kılıçdaroğlu ve Sarıgül yükseliyor :

 

04.06.2012

Bugün gazetesi tarafından TNS araştırma şirketine yaptırılan Liderlerin Form Grafiği anketinin sonuçlarından ilginç veriler çıktı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın form grafiği düşüş gözlenirken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün grafiğindeki yükseliş dikkat çekti. Bugün gazetesi yazarı Ali Atıf Bir TNS Araştırma Şirketi'nin yapmış olduğu "Liderlerin Form Grafiği" anketinin sonuçlarını değerlendirdi.

İşte Ali Atıf Bir'in o yazısı: TNS Araştırma Şirketi'nin "Liderlerin Form Grafiği" anketinin Nisan 2012 sonuçları geldi. Biraz anımsatma yapayım. Nisan ayını 4+4+4 eğitim modeli tartışmalarıyla geçirmiştik. Kısmen de Kürt sorunu ve KCK yargılamaları konuşuldu. Basın özgürlüğünü tehdit eden uygulamalar da diğer gündem maddeleriydi.
Sonuçlara baktığımızda Erdoğan mart ayına göre çıkış yakalayamamış görünüyor. 3 puanlık form kaybıyla Şubat 2012 formunun da gerisine gitmiş.
Mayıs ayında kendi yaptıkları anketlerde kısmi form kaybı varsa Erdoğan'ın "kürtaj ve sezaryen" çıkışı için başka neden aramamak lazım. Söz konusu düşüş çok önemli bir düşüş değil. Bu formdan AK Parti'nin hâlâ seçimdeki oyunu koruduğunu söylemek mümkün.
BIÇAĞIN KEMİĞE DAYANDIĞI NOKTA : Kılıçdaroğlu'nun formunda ise nisan ayında 3 puanlık bir artış var. 4+4+4 sistem değişikliğini istemeyenler kısmen de olsa CHP Başkanı'na olumlu duygular beslemiş olabilirler. Ne de olsa büyük halk kitlesi çocuklarının deneme tahtasına dönmesinden bıktı. Bu değişiklik de bazıları için bıçağın kemiğe dayandığı nokta haline gelmiş olabilir. Kılıçdaroğlu açısından önemli nokta Nisan 2012'de Sarıgül'ün eylemlerini onaylayanların oranının tam 5.1 puan artarak %19.3'ten %24.4'e çıkması. Düşünün Sarıgül bu forma "siyasetsizliğe" mahkum olduğu bir ortamda ulaşıyor. Bir de "siyaset" yapsa demek ki Kılıçdaroğlu'nu sallayacak.

Erdoğan henüz ortada fol ve yumurta olmadığı için Sarıgül konusunda suskunluğunu koruyor. Zaten onu muhatap alması olayı çok başka bir yere götürür.
Bu nedenle bir parti lideri olarak karşısına çıkmadığı sürece de sessiz kalacaktır.
Ama savaş başladığında Sarıgül'ün işinin Erdoğan ya da AK Parti'nin yeni lideri karşısında kolay olmayacağını hepimiz biliyoruz. Sarıgül, Baykal'a karşı verdiği siyasi mücadelede yaptığı hataları bu kez yapmazsa AK Parti'nin karşısında "cumhuriyetçi demokrat" oyları maksimize edecek tek lider adayıdır. Bu tahmini yıllardır yapıyorum ve söylüyorum. Dediklerimin bir bir çıkıyor olmasını keyifle izliyorum. İzlemeye de devam edeceğim.

FARKLI BİR POLİTİKASI YOK : Bahçeli kanadında değişen bir şey yok. Bahçeli 2.8 puanını artırmış görünüyor. MHP oylarında da öyle ahım şahım bir oynama görülmüyor.Zaten olması için de bir neden yok. MHP farklı bir politika ortaya koyamıyor.Nisanın önemli sonuçlarından biri BDP lideri Demirtaş'ın formunun tüm zamanların formuna bakıldığında 8.5'le en yükseğe ulaşması.Demek ki BDP kendini gerçekten PKK'dan soyutlayabilse ya da soyutlayabilen bir Kürt partisi kurulabilse kesinlikle merkez tarafından daha fazla onaylanacak ve Türkiye çözüme daha fazla yaklaşacaktır.
Mayıs ayı sonuçlarını şimdiden merak ediyorum. Uludere ve kürtaj tartışmasının Erdoğan'ın formunu ne kadar etkilediğini görmek gelecekteki Türkiye için önemli ipuçları verecektir. Açıkçası kendi adıma büyük bir düşüş beklemiyorum. Ama büyük oranda artarsa AK Parti "muhafazakâr özgürlükler" dönemine geçiş yapacak demektir. O ne demek mi? "Özgürlüğün tanımını yeniden yapacak" demek. Sonuçlar gelsin anlatırım...

http://haber.gazetevatan.com/son-anketten-cikan-ilginc-sonuc/455351/9/Siyaset

http://siyaset.milliyet.com.tr/son-anketten-cikan-ilginc-sonuc/siyaset/siyasetdetay/04.06.2012/1549142/default.htm

 

4.    E-okul sistemi üzerinden yapılan kayıtlar, bu yıl 4+4+4’e takıldı. Hangi okulların ilkokul, hangilerinin ortaokul, hangilerinin de imam hatip olarak eğitim-öğretime devam edeceği belirlenemediği için kayıtlar başlatılamadı:

 

05.06.2012

EĞİTİMİ zorunlu ancak kesintili olarak 12 yıla çıkaran ve kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen sistem önümüzdeki öğretim yılında başlıyor. Yeni sisteme göre 30 Eylül 2012 tarihinde 66 ayını dolduran her çocuk e-okul sistemi üzerinden 1. sınıfa otomatik olarak kaydedilecek. E-okul sistemi öğrenciyi Ulusal Adres Veri Tabanı’ndaki adres bilgilerine göre en yakın ilköğretim okuluna kaydedecek. Önceki yıllarda bu işlem, 1 Haziran’dan itibaren gerçekleştiriliyordu. 

AYRIŞTIRILAMADILAR : Ancak İl milli eğitim müdürlükleri henüz hangi okulun ilkokul, hangisinin ortaokul ve imam hatip okulu olarak belirlenmesi çalışmasını tamamlayamadığından bu otomatik kayıt işlemi henüz yapılamadı.Okulların “ayrıştırılması”nın hafta sonuna dek bitmesi bekleniyor. O zaman e-okul sisteminden okula yeni başlayacak, 5. sınıfa ve zorunlu liseye gideceklerin hangi okullara kayıt olduğu ortaya çıkacak. Veliler e-okul sisteminden çocuklarının hangi okullara yerleştirildiğini öğrenecek. Bu arada ilçelerde kaç okulun imam hatip ortaokulu olacağı da belirlenemedi. Ancak okul yöneticileri her ilçede büyüklüğüne göre en az bir, büyük ilçelerde birkaç okulun “imam hatip ortaokulu” olarak açılmasının istendiğini ifade ediyor. Bazı ilçelerde sayı 5’e de çıkabilecek. İmam hatip ortaokullarında mescit açılıp açılmayacağına ilişkin ise bir yetkili “Şu andaki İlköğretim Okulları Standartları Yönergesi’ne göre ilköğretim okullarında yani orta kısmı da kapsayan bölümde mescit açılması yer almıyor. İmam hatip ortaokulu olmasına karar verdiğimiz okullarda da herhangi bir değişiklik yapmıyoruz. Yani mescit ve abdest alınacak yerler yapılmıyor. Yönerge değiştirilirse o zaman yapılabilir” açıklamasında bulundu. 

Kayıtlar sanal okullara : Okulların dönüşüm çalışmalarını yürüten yetkililer, ortaokul ve liselere kaydı şöyle anlattı: “Bu yıl 4. sınıftaki öğrencinin kaydı 5. sınıfa e-okul üzerinden yapılacak. Aile eğer çocuğunu imam hatip ortaokuluna göndermek istiyorsa o okula gidecek. Öğrencinin kaydı bu okula geçecek. Lisede ise 8. sınıftan mezun olanlar sanal okula kayıt edilecek. Sonra fen ve Anadolu lisesi gibi sınavla öğrenci alan okulları kazananların kayıtları buradan düşülecek. Aileler imam hatip ya da meslek lisesi istiyorlarsa onlar da kayıtlarını bu okullara yaptıracaklar. Geri kalan öğrenciler de genel lise öğrencisi olacak.”

http://www.haberturk.com/gundem/haber/748080-4x3-engeli

 

5.    Kürtajın yasak olduğu İrlanda'dan uyarı : Türkiye kürtaja yasağı tartışırken, bu yasağın yürürlükte olduğu koyu Katolik İrlanda'dan uyarı geldi: Bizde hapis cezasın rağmen kürtaj bitmedi. 30 yılda çok trajediler gördük. Türkiye de bizim durumumuza düşebilir :

 

05.06. 2012

Avrupa Birliği içerisinde Polonya, Malta ve Kuzey İrlanda ile birlikte kürtajın yasak olduğu İrlanda'da, 'kürtajı yasaklayan ve cezalandıran' düzenlemeye, 1983 yılındaki halk referandumuyla ömür boyu hapis cezası da eklendi.

"Şu anda biz pek iyi bir örnek teşkil etmiyoruz" diyen, İrlanda Aile Planlaması Vakfı (Irish Family Planning Association)'nın CEO'su Niall Behan. Ülkede aile planlaması ve kürtaj konusunda İrlandalılara yardım için oluşmuş kurumlardan en eskisinin CEO'su Niall Behan, Türkiye'deki kürtaj tartışmalarının merkezde olduğu açıklamaları Akşam gazetesinden Şenay Yıldız'a yaptı. O açıklamalardan dikkat çeken noktalar şöyle:

- İrlanda'da kürtajla ilgili durum tam olarak nedir?

İrlanda'da kadının hayatı risk altında olmadıkça kürtaj yasak. Ama yasada, kadının hayatının ne zaman risk altında olduğu konusunda tam bir netlik yok. Teorik olarak bir kadının hayatı risk altındayken mümkün olsa da, uygulamada bu böyle değil. Bu nedenle diyebiliriz ki, İrlanda'da kürtaj her durumda yasak.

- İrlandalı kadınlar kürtaj için başka ülkelere ama özellikle de İngiltere'ye gidiyor, değil mi? Rakamları biliyor musunuz?

En azından yılda 4 bin kadın kürtaj yaptırmak için İngiltere'ye gidiyor. Çünkü hem yakın hem de dil sorunu yok... Yasadışı şekilde kürtaj da oluyor. Ama bazen kadınların zorla anne yapılması gibi oldukça farklı trajediler de görüyoruz. Bir de ortada çok fazla yasal sorun var. Türk Hükümeti bunu düşünüyor mu, bilmiyorum ama dünyada insan hakları ile ilgili düzenlemelerin yasal sonuçlarına iyi bakmalısınız. İrlanda sadece iki yıl önce Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu'nu ihlal etmekle suçlandı. Bu nedenle şu anda mevcut yasa üzerinde çalışılıyor. Birkaç hafta içinde büyük bir değişim bekliyoruz.

- Ne bekliyorsunuz? Tamamen serbestlik kazanma ihtimali var mı?

Tamamen serbest olmasını beklemiyorum. İrlanda'da yasal kürtajın yapılabileceği koşulları tanımlayacaklarını sanıyoruz ama bekleyip görmek lazım. Size sadece tecrübelerimizi söyleyebilirim. Kadınlar bizi yardım hattından arıyor, aile planlaması ya da yasal kürtaj için yurtdışındaki klinikleri soruyor. Eğer toplumda kürtaj rakamını düşürmek istiyorsanız, yasaklamak pek de iyi bir yol değil. En iyi yol cinsellik ve cinsel ilişki eğitimi ile korunma yöntemlerine kolay ulaşımı sağlamak. İrlanda'da son 10 yılda bunu uyguladıkları için kürtaj sayısında gözle görülür bir azalma var. Ama bu yasaktan değil, diğer metotların öne çıkmasından kaynaklanıyor. Bu yasak aslında kürtajı çoğaltıyor.

- Neden yasaklar kürtajı çoğaltıyor?

Kürtaj 1861'den beri suç sayılıyor. Yani aslında, İrlanda Devleti kurulduğundan beri hiç yasal olarak kürtaja izin verilen bir süreç hiç olmadı. Gördüğümüz kadarıyla, kürtaj yasak olmasa, insanlar rahat ve açıkça konuşabilse, biraz düşünebilse, panikle kürtaj yaptırmak yerine kendi istekleriyle ebeveyn olma aşamasına daha rahat gelebilirler. Üzerlerindeki bu baskı onları tedirgin edip, olumsuz etkiliyor. Kürtaj rakamını düşürmek ise cinsellik, cinsel ilişki eğitimi ile doğum kontrol araçlarına erişimi kolaylaştırmakla ilgili. Son 10 yılda korunma yöntemlerine eczanelerde kolay ulaşılmasının sağlanması ve okullarda zorunlu cinsel ilişki eğitimi dersleri verilmesi rakamları düşürdü.

- İrlanda'da kürtajın hala bu denli önemli bir tartışma meselesi olmasının temel nedeni din unsuru, değil mi?

Evet. Bu şu ünlü miras konularından biri. İrlanda Devleti kurulduğundan beri son derece muhafazakar bir Katolik devlet olarak görüldü ve bu tabii ki çok etkili. 1983'te bir referandum yapıldı ve insanlar kürtaj karşıtı yasayı kabul etti. 30 yıl önce kabul edilen ve kürtajı yasaklayan yasa hala anayasamızda duruyor.

- Peki sizce toplum bugün hala aynı noktada mı? Ne gösteriyor kamuoyu yoklamaları?

Toplum çok ciddi bir şekilde değişti. Bence bu yasa bugün önümüze gelse artık geçmez. Yapılan araştırmalar insanların desteğinin giderek azaldığını ortaya koyuyor.
- Sizce tüm bu kürtaj tartışması siyasi mi?

Bence içinde çok fazla siyasi fırsatçılık var. Bizim bu konuya yaklaşımımız, bir insan hakkı sorunu. Bazen insan hakları meseleleri çok popüler olmayabilir. Eğer Türkiye'deki siyasetçiler uzun vadeli düşünmezse, İrlanda'da bizim durumumuza düşebilir. Çünkü şu anda biz pek iyi bir örnek teşkil etmiyoruz.

- Neden?

Bizim kürtaj yasamızı dünyadaki hemen her insan hakları örgütü, Birleşmiş Milletler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi... Hepsi tarafından sürekli eleştiriliyor ve İrlanda'ya baskı yapıyor. Bu gerçekten hiç de adil değil bu ülke için.

- Türkiye'de kürtaj sayısını mı azaltmak istiyor siyasetçiler?

Sanıyorum, evet. Hedef bu galiba. Ama süresini kısaltmak veya yasaklamak tersine etki yapıyor diye gösteriyor bizim tecrübelerimiz. Yasaklama tersine baskı yapıyor. İnsanlara zaman veya yasakla baskı koymazsanız, ilk başta istemediklerini düşündükleri bebeği isteyebilirler. Ama paniklediklerinde sağlıklı düşünemiyor ve hemen kürtaj alternatiflerine bakıyorlar.

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=342808

http://haber.gazetevatan.com/kurtajin-yasak-oldugu-irlanda-uyardi/455581/1/Gundem

http://www.aksam.com.tr/turkiye,-irlandanin-durumuna-dusebilir--119638h.html

 

6.    Özel yetki'de Başbakanlık devrede : Kamuoyunda tepkilere neden olan özel yetkili mahkemelerin görev ve yetki alanları değişiyor. Ancak çalışmaların Adalet Bakanlığı değil, Başbakanlık'ta yürütüldüğü ortaya çıktı :

 

05.06.2012

Çiğdem TOKER /  ANKARA

Özel Yetkili Mahkemeler'in (ÖYM) görev ve yetkilerini düzenleyen Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 250. maddesinde değişiklik için başlatılan çalışma, olgunlaşma aşamasına geldi. Hükümet kaynakları, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla başlatılan çalışmanın, yaygın izlenimin aksine Adalet Bakanlığı'nda değil Başbakanlık'ta yürütüldüğünü belirttiler. CMK'nın 250. maddesinde gerçekleştirilecek değişikliğe ilişkin hazırlıkların, uzun tutukluluk ve gözaltı süresiyle ÖYM'lerin yetkilerini de kapsayan geniş bir yelpazede değerlendirildiği belirtildi. Başbakanlık'ta sürdürülen çalışmanın tamamlanmasının ardından, yasalaşma sürecinde nasıl bir yol izleneceği Bakanlar Kurulu'nda görüşülerek netlik kazanacak.

İHTİYAÇLAR SONSUZA KADAR SÜRMEZ :Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, hukuki değerlendirmelerin sürdüğünü, çalışma olgunlaşınca kamuoyuyla paylaşacaklarını söyledi. Yürütülen çalışma kapsamında bütün opsiyonların değerlendirildiğini vurgulayan Bozdağ, 'Detaylar konusunda şimdilik bir şey söylemeyi doğru bulmuyorum. Yarın başka bir şey olgunlaştığında mahcup olurum. Kendi aramızda değerlendirdikten sonra gerekli açıklamaları yaparız' dedi.
Bir televizyon kanalında yaptığı 'Özel Yetkili Mahkemeler ihtiyaçtan doğdu. İhtiyaç devam ettiği sürece varlığını korur. Bu ifademiz, bu mahkemelerin ilanihaye devam edeceği anlamında değildir' açıklamasının hatırlatılması ve 'Bugüne kadar hep Özel Yetkili Mahkemeleri savundunuz, ilk kez farklı bir mesaj verdiniz, biraz açar mısınız?' sorusu üzerine Bozdağ, 'İhtiyaçlar sonsuza kadar sürecek diye bir şey yok' yanıtını verdi.

Hak ihlallerinin önüne geçilecek :

- CMK 250. maddede yapılacak değişikliğin, özellikle uzun tutukluluk süresinden kaynaklanan 'hukuka aykırılık' ve 'hak ihlalleri' kapsamında gerçekleştirilmesi bekleniyor. CMK'nın 250. maddesinde yapılacak olası değişiklikle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) Türkiye'nin en fazla başını ağrıtan 'uzun tutukluluk süresi' ve 'soruşturma sürecindeki hak ihlalleri'nin önüne geçilmiş olacak.
- Bu çerçevede, 250. maddede yer alan ve 10 yıla kadar tutukluluğa imkan tanıyan düzenlemenin aşağı çekilmesi ve özel yetkili mahkemelerde görülen davaların tamamlanma süresine sınır getirilmesi de seçenekler arasında yer alıyor.

DÜZENLEME AY SONUNA YETİŞEBİLİR :

- Özel yetkili mahkemelerin yetkileri konusunda ise soruşturma sürecinde, uygulamadaki hatalardan doğan ve dava konusu olmayan özel görüşmelerin ifşa edilerek, 'özel hayatın ihlali' eleştirilerine yol açan olayları engelleyecek, ek düzenlemelerin getirilebileceği ifade ediliyor. 

- Bu kapsamda, sanık avukatları dosyaya erişemezken; ifadelerin medyada 'çarşaf çarşaf yayımlanması'nın yarattığı rahatsızlğın dikkate alınacağı öğrenildi.
- Kulislerde dillendirilen olası değişiklikler arasında, özel yetkili mahkemelerin bakacağı davaların suç tiplerinin yeniden sınıflandırılabileceği, bu mahkemelerde görev alacak hakim ve savcılara ihtisaslaşma kuralı getirilebileceği de bulunuyor.
Hükümet kaynakları, CMK 250'de yapılması öngörülen değişikliğin, Meclis tatile girmeden yürürlüğe girebilmesi için, bu ay içinde tamamlanması gerektiğinin de altını çizdi.

CMK 250'deki değişiklik çalışmalarında 'Madde tamamen kaldırılırsa ne olur?' tezi de tartışılıyor. Bu çerçevede 'Darbelerle yasal zeminde mücadeleyi' kesintiye uğratmayacak bir formül üzerinde durulduğu belirtiliyor.

Hukukcular ne diyor?

Görev alanları daraltılabilir

- Prof. İzzet Özgenç (Gazi Ünv.): Yaşanan ana problem, soruşturma evresi tamamlanmadan yargılama evresine geçmekten kaynaklanıyor. Eğer güzel bir soruşturma yapılırsa, yargılamalar hemen biter. Ama soruşturma sağlıklı yapılmadan davalar açılırsa, 'sürgit' bir yargılama sürecine girilir. Gözaltı ve tutukluluk sürelerinde değişiklikler yapılabilir ya da özel yetkili mahkemelerin görev alanları daraltılabilir. Ancak soruşturma noktasındaki hatalar mutlaka giderilmeli.

CMK 250. madde tamamen kalkmalı

- Ömer Faruk Eminağaoğlu (YARSAV Kurucu Bşk.): CMK 250. maddesinin tamamen kaldırılması, bu görevlerin normal ağır ceza mahkemelerine verilmesi, soruşturmaların doğrudan başsavcılıklarca yapılması, bu kapsamdaki suçlar gözetildiğinde mutlaka adli kolluğun kurulması gerekir. Aksi halde yönetim ve yürütmeye yönelik suçlar, yönetim ve yürütmeye bağlı kolluk tarafından soruşturulduğu için bugün yaşadığımız sorunlar ortadan kaldırılamaz. Mevcut özel görevli mahkemeler ve özel görevli başsavcı vekillikleri kapatılmayıp ağır ceza mahkemelerine dönüştürülürse, şu anki sorunlar çözülemez. Çünkü onlar, ellerindeki işlerle görevlerine devam edeceklerdir.

Uygulamada hassasiyet şart

- Prof. Hikmet Sami Türk (Eski Adalet Bakanı): Değişiklik, özel yetkili mahkemelerin tamamen kaldırılması da olabilir, görev alanının belirgin ifadelerle çizilmesi yoluyla da. Çünkü uygulamada, bu mahkemeler çok geniş bir alan buldu. Uygulama noktasında da hassasiyet göstermek gerekir. Bir başka adım, tutuklamaları daha somut gerekçelere dayandırma ve mahkemelerin bunu göstermesini zorunlu tutma olabilir. Sürelerle ilgili düzenleme gerekli.

Tahliye beklentisi yarattı : Meclis'te görüşmeleri devam eden 3. Yargı Paketi'ne eklenecek hükümler, cezaevindeki birçok tutukluda 'tahliye' beklentisi yarattı. Aralarında Balyoz, KCK ve Ergenekon sanıklarının da bulunduğu bazı isimler, tutukluluk süresinin aşağı çekilmesi halinde cezaevinden çıkabilecek.

DGM'lerin yerine kuruldu : Özel yetkili mahkemeler, 2004'te Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin kaldırılmasının ardından, bu mahkemelerin görev alanına giren davalara bakmak üzere 2005 yılında kuruldu. CMK'nın 250. maddesine dayanılarak kurulan mahkemelerin görev alanına, terör suçlarıyla örgütlü suçlar, devletin güvenliği aleyhine işlenen fiiller giriyor. Soruşturmalar özel yetkili savcılarca yapılıyor. Özel yetkili mahkemelerde görülen davalarda soruşturma ve tutukluluk sürelerinin, ağır ceza mahkemelerde görülen davalardan fazla olması eleştirilen noktalar arasında yer alıyor.

http://www.aksam.com.tr/ozel-yetkide-basbakanlik-devrede--119673h.html

 

7.    İşte Kılıçdaroğlu'nun ilettiği yol haritası :

 

06.06.2012

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kürt sorununun TBMM çatısı altında çözümüne ilişkin yol haritasını Başbakan Erdoğan’a iletti. Kılıçdaroğlu’nun görüşmede Başbakan Erdoğan’a ilettiği yol haritası şöyle:

1. Kürt meselesi ülkemizin gündeminde sürekli olarak ve üst sıralarda yer almaya devam etmektedir. Bu meselenin çözülememesinin bir sonucu olarak şiddet olayları ve terör eylemleri sürmektedir. Her gün can kayıpları yaşanmakta, ülkemizin beşeri ve ekonomik kaynakları heba olmaktadır.

2. Cumhuriyet tarihi Kürt meselesinin salt güvenlik eksenli politikalarla çözülemeyeceğinin kanıtlarıyla doludur. Genelkurmay Başkanlığı’nın verilerine göre, 1984 ile 2009’un Nisan ayı arasında tam 11 bin 735 güvenlik görevlisi ile 30 bine yakın PKK mensubu ve binlerce sivil yurttaşımız hayatlarını kaybetmişlerdir. Faili meçhul cinayetlere kurban gidenler ile kayıpların sayısı bu rakamlara dahil değildir.
3. Güvenlik eksenli politikaların Kürt meselesini çözemediği acı tecrübelerle aşikar hale gelmiştir. Başka seçeneklerin hayata geçirilmesi, ertelenemeyecek bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktır. Bu bağlamda, siyasi alanın toplumsal barışı sağlayacak demokratik bir çözüm için yeniden düzenlenmesi ve yeni araçların devreye sokulması gerekmektedir. 
Bugüne kadar değişik Hükümetler döneminde yapılan açılımlar istenilen sonuçları tam olarak vermemiştir. Bu olumsuz durumun esas nedeni, siyasi çözümün sadece Hükümetlerin işi olarak görülmesi ve TBMM’nin yeterli ölçüde sorumluluk üstlenmemiş olmasıdır. Bu, sorunun kapsayıcılığıyla bağdaşmayan bir yaklaşımdır.

4. Ülkenin önemli ve bütün toplumu ilgilendiren sorunlarının çözümünün asli adresi TBMM’dir. Kürt meselesinin çözümü ulusal mutabakat gerektirmektedir. Ulusal iradenin tecessüm ettiği çatı TBMM olduğuna göre, ulusal mutabakatın oluşacağı yer de TBMM’dir.

5. Toplum, kutuplaşmanın ve gerginliğin sürekli artmasına yol açan çözümsüzlük ortamından kurtulmak ve insanlarımızın artık yaşamlarını yitirmeyeceği, barış, huzur, güven ve güvenliği sağlayacak bir çözümü görmek istemektedir.

6. Anayasa gibi toplumsal mutabakat gerektiren temel bir konuda çalışma başlatarak uzlaşma arayışına giren TBMM’nin Kürt meselesinde benzer bir çalışma içinde olmaması/olamaması, izah ve kabul edilebilir bir durum değildir.

7. Bu mülahaza ve nedenlerle Kürt meselesinde, TBMM denetiminde bir süreç ve mekanizma oluşturulmasını gerekli görmekteyiz. Bu önerimizin amacı; siyasi partiler arasında doğrudan ve sürekli bir diyalog imk?nı yaratmaya; görüş ve yaklaşım farklılıklarını asgar? düzeye indirmeye ve siyasetin dilini uzlaşma ve demokratik çözüm temeline oturtmaya çalışmaktır. Böylece bu meselenin; siyasi partiler arasında polemik, yıpratma, üstünlük ve yenilgi konusu olmaktan çıkarılacağını umut ediyoruz.
8. Önerimiz, TBMM bünyesinde bir ’Toplumsal Mutabakat Komisyonu’ ile sivil alanda, TBMM ile bağlantılı ve koordineli şekilde faaliyet gösterecek bir ’Akil İnsanlar Grubu’ oluşturulmasını öngörmektedir.
9. Toplumsal Mutabakat Komisyonu, TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerin eşit katılımıyla toplam 8 üyeden oluşacaktır. Bu komisyonun çalışmalarına yardımcı olacak Akil İnsanlar Grubu ise, yine siyasi partilerin eşit sayıda önerecekleri toplam 12 üyeden oluşacaktır. Toplumsal Mutabakat Komisyonu, kendi çalışma kural ve yöntemlerinin yanı sıra Akil İnsanlar Grubu’nun da görev tanımını belirleyecektir.
10. Toplumsal mutabakat arama sürecinin işleyişi ve gelişimi sürecinin konusundaki öngörümüz de aşağıdaki gibidir:

a) Hükümet; terör ve şiddetin sona erdirilmesi ve silahsızlandırma konuları d?hil, Kürt meselesinin çözümüne ilişkin düşünce ve önerilerini, bugüne kadar olanların değerlendirmesini de yaparak TBMM Başkanının oluruyla Toplumsal Mutabakat Komisyonu’na iletecektir. 

b) Hükümetin yaklaşımı Toplumsal Mutabakat Komisyonu tarafından ele alınacaktır. Her siyasi parti, hükümetin mevcut duruma dair tespitlerine ve geleceğe dönük politikalarına ilişkin eleştiri ve önerilerini bu çalışmalar sırasında gündeme getirme imkanına sahip olacaktır. Ayrıca devletin ilgili kurum ve kuruluşları da görüşlerini Toplumsal Mutabakat Komisyonu’na ileteceklerdir.

c) Akil İnsanlar Grubu, öncelikle TBMM’de temsil edilmeyen siyasi partilerin görüşlerini alacaktır. Bu arada hem kendisi düşünce ve öneri üretecek, hem Toplumsal Mutabakat Komisyonu’nun kendisine vereceği görevleri yerine getirecektir. Sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlarımız da katkılarını Akil İnsanlar Grubu üzerinden yapacaklardır.

d) Toplumsal Mutabakat Komisyonu çalışmalarını, göreve başlamasından itibaren altı ay içinde bitirerek, hazırlayacağı raporu TBMM Genel Kurulu’na sunacaktır. 

e) Genel Kurul, rapor üzerindeki görüşmelerini tamamladıktan sonra, üzerinde mutabık kalınan ve ortak aklı yansıtacak önerileri, uygulanma isteği ve amacıyla Hükümete iletecektir.

f) Bu önerilerin hayata geçirilmesi bakımından bütün siyasi partiler mutabakatın unsurları doğrultusunda Hükümete yardımcı olacaklardır."

http://haber.gazetevatan.com/iste-kilicdaroglunun-ilettigi-yol-haritasi/456001/1/Gundem

 

8.    CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu, Başbakan Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesiyle ilgili açıklama yaptı. İşte Loğoğlu'nun açıklamaları :

 

06.06.2012

Görüşme olumlu geçti. Türkiye’nin beklediği bu mesajın altını çizerek veriyorum sadece bu konu görüşüldü. Bu görüşmeden çıkan iki temel sonuç var. Eğer tüm partiler CHP’nin bu önerisine evet derse AKP bu öneriye olumlu bakıyor.   

Bu bir toplumsal mutabakat konusu olduğu için tüm partilerin evet demesi gerekiyor.MHP’nin bu konudaki katkısının mutlaka gerektiği ve MHP’nin bu hususta ikna edilmesi gerektiği noktasının altı muhataplarımız tarafından defalarca vurgulandı. Bizim hazırladığımız önerinin başlığı içeriği değişmez değil. Bu konuda diğer partilerin görüşleri farklı yaklaşımları tartışılabilir. Önemli olan tüm bu sürecin sonunda meclis çatısı altında dört partinin de katılacağı bir komisyon oluşturabilmek.

BAŞBAKAN VE KILIÇDAROĞLU'NDAN ULUDERE ZİYARETİ

Türkiye’de son zamanlarda artan siyasi gerginliği yumuşatmak amacıyla Sayın Kılıçdaroğlu Uludere’ye Sayın Başbakan’la beraber gidebileceklerini söylediler.

CHP’nin önerisi yöntemsel unsurlar içeriyor. Bütün hikmet bu komisyonu oluşturabilmek. Gelişmelere göre diğer partilerden randevu isteyeceğiz. Sayın Cumhurbaşkanı’na şu anda planlanmış bir ziyaret yok. Girişimden sonuç alamazsak başka bir fikir geliştireceğiz. Münhasıran bu konu üzerinde gelişti görüşme. Tutuklu milletvekilleri gibi başka konular gündeme gelmedi.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20706755.asp

 

9.    Tepkiler sürüyor : “Müdahaleci bir laiklik anlayışını yansıtan bu maddeye yeni anayasada yer vermeyeceğiz”

 

06.06.2012 

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın “Diyanet laiklik ilkesine göre hareket eder” diyen Anayasa maddesinden rahatsız olduklarını açıklamasına tepkiler sürüyor. Bozdağ, anayasanın 136’ncı maddesinin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çalışmalarını sınırladığını savunarak: “Müdahaleci bir laiklik anlayışını yansıtan bu maddeye yeni anayasada yer vermeyeceğiz” dedi.

23’üncü dönem AK Parti İçel Milletvekili Prof. Dr. Zafer Üskül Bozdağ’ın açıklamasını şöyle değerlendirdi: “Laiklik demokratik bir yönetim anlayışının zorunlu sonucudur. Toplumda değişik inanç sahipleri ve inanmayanlar da vardır. Demokratik devletin tüm bu farklı inanç sahiplerine eşit ve aynı mesafeden yaklaşması demokrasi anlayışının gereğidir ve bu laik bir devlet anlayışını tanımlar. Toplumun dini alanlarda ihtiyaç duyduğu teknik kamu hizmetlerinin karşılanması için kurulmuş bulunan bir idarenin, çalışmalarını bu çerçevede yürütmesi gerekir. Bu kuruluşun tek bir inanç sistemini dikkate alarak çalışmalarını yürütmesi eşitlik ilkesine aykırılık oluşturur. Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili düzenlemenin bu anlayışla yapılması ve çalışmalarını demokratik devletin zorunlu sonucu olan laiklik ilkesi çerçevesinde yürütmesinin öngörülmesi doğru olacaktır.

“Laiklik yansızlıktır” Bozdağ’ın açıklamalarına “Anayasa’nın 2’nci, 24’üncü ve 136’ncı maddesi Türkiye’nin laikliğe bakışının bir bütünüdür. Bu bütün üzerinden düşünüp bakmak lazım” diyen Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu ise şunları söyledi: “Gerçek laiklik devletin kontrolünde yürütülüyor, bizdeki laiklik uygulaması devletin kontrolünde bir laikliktir, örgütlenme olarak da öyle. Batıda kilisenin kendine özgü bir mal varlığı ve örgütlenmesi var. Esasen laiklikte din ve devlet işleri birbirinden ayrı olduğu gibi bu işlerin eğitim ve öğretimi de özerklik anlayışı içinde birbirinden ayrı olması gerekir. Ne din devletin kontrolünde ne de devlet dinin kontrolünde olmalıdır. İslamiyet’te ruhban sınıfı olmadığından bu boşluk devlet kontrolü altına alınmıştır. Devlet dinler kaşısında tarafsız olmalıdır. Böyle bir devlet kurumu ülkenin büyük çoğunluğu Sünni de olsa bir mezhep karşısında yansız olmalıdır.”

http://haber.gazetevatan.com/tepkiler-suruyor/456037/9/Siyaset

 

10. Türkiye'de Kürt sorunu yoktur : Erdoğan ve Kılıçdaroğlu görüşmesinin ardından Bahçeli'den sert açıklama: Siyasi akrabalıkları su yüzüne çıktı :

 

06.06.2012

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "AK Parti ile CHP arasındaki siyasi akrabalık ilişkisi, bilhassa bölücü teröre sakat ve mahsurlu bakıştaki yakınlık yapılan karşılıklı temaslarla iyice su üstüne çıkmıştır." dedi. Bahçeli, AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı görüşmeyi sert bir dille eleştirdi. CHP'nin yanlış tespit ve içine girdiği tehlikeli ve tereddütlü teşhis karmaşası, bölücü terör yerine sözde Kürt sorununun tekrar ön plana geçmesine neden olduğunu dile getiren Bahçeli, özellikle anamuhalefet partisinin PKK'nın ve İmralı canisinin taleplerine sözcülük yapmasının kendi geçmişini inkardan başka hiçbir anlama gelmediğini vurguladı.

AK Parti'nin dikiş tutmayan yamalı zihniyetinin ise bu garabet ve şaibeli yaklaşıma fırsattan istifade ederek hemen kapısını açtığını ve bölücülük yarışının bu şekilde hız kazandığını dile getiren Bahçeli, "Bununla birlikte AK Parti'nin, CHP'nin getirdiği teklifleri prensipte kabul ettiği, ancak bunların uygulanabilmesi için partimizin mutlaka ikna edilmesi gerektiği yapılan görüşme sonunda da ortaya çıkmıştır. Başbakan Erdoğan'ın sözde Kürt sorununun bittiğini ifade eden açıklamalarından sonra CHP genel başkanının tekliflerine sıcak yaklaşması, kaygan zeminde uzlaşma ve diyalog çabasına girmesi, zihniyetinin çelişkilere ve gelgitlere teslim olduğunu bir kez daha ispat etmiştir. Öncelikle CHP'nin bölücülük ve terör sorununu kasıtlı olarak görmezden gelerek, sözde Kürt sorununu her şeyin öznesi yapan düşüncesi büyük sakıncaları beraberinde getirecektir. Bu durum PKK'nın statü arayışına dayanak teşkil ederek, İmralı canisinin ve Kandil fitnesinin önerilerini kaygı verici düzeyde meşrulaştıracaktır." dedi.

'TÜRKİYE'NİN KÜRT SORUNU ASLA YOKTUR' : Türkiye'nin halihazırda Kürt sorununun asla olmadığını vurgulayan Bahçeli, ısrarla bu sorunun varlığı kabul edilirse terör ve bölücülükle Kürt kökenli kardeşlerinin irtibatlandırılmasının kaçınılmaz bir hal alacağını ifade etti. Türk milletinin her ferdinin var olan ve hukukla sınırları çizilen haklardan eşit bir şekilde istifade edebildiğine dikkat çeken Bahçeli, şöyle devam etti: "Yöresi, kökeni ve inancı ne olursa olsun tüm Türk vatandaşları hiç bir ayrım gözetilmeksizin siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel ve insan olmaktan kaynaklanan haklara ulaşabilmekte ve bunları da kullanabilmektedir. Bunun hilafına Türk milletinin bir bölümünü etnik aidiyet kümesinin içine sokarak bir sorun tanımlaması yapmaya kalkışmak kesinlikle ayrılıkçı ve bölücü terör ve yandaşlarının hanesine kazanç olarak yazılacaktır. Şayet Türk vatandaşlarının sahip olduğu temel hakların kullanımında açmazlarla ve engellerle karşılaşılıyorsa; ortada demokrasi, eşitlik ve özgürlük alanlarında biriken sorunlar olduğu açıkça görülecektir. Bu meselelerin aşılmasında ise Milliyetçi Hareket Partisi sonuna kadar katkı vermeye hazırdır. Bu itibarla Türkiye'nin Kürt sorunu değil, vahşi nitelikli bölücülük ve terör sorunu bulunmaktadır. Tüm vahametiyle ortada duran bu gerçeğin üzerini örterek, sözde Kürt sorunuçevresinde AKP ile CHP'nin fikir birliği içine girmesi Türk milleti adına büyük bir talihsizlik ve hüsrandır."

'KÜRT KÖKENLİ KARDEŞLERİMİZ SORUN DEĞİL TÜRK MİLLETİNİN ŞEREFLİ VE ONURLU MENSUPLARIDIR' : AK Parti ve CHP'ye açık çağrıda bulunan Bahçeli, emperyalist mirastan tevarüs edilen yapay, asılsız ve suyu yokuşa akıtmaktan başka hiçbir işe yaramayan tehditlerle dolu sözde Kürt sorununu konuşmaktan acilen vazgeçilmesini istedi. "Kürt kökenli kardeşlerimiz sorun değil, Türk milletinin şerefli ve onurlu mensuplarıdır." diyen Bahçeli, "Milletimizin bin yıllık derin kardeşlik hukukunu problem haline getiren ve Kürt kökenli kardeşlerimizi ayrımcılığın bir parçası olarak gören tahripkâr fikirler acilen bir kenara bırakılmalıdır. Terör sorununu etnik kimlik mertebesine indirmekten ve bununla izah etmekten uzak durmak mutlak anlamda elzemdir. Siyaset kurumunun temsilcileri, eğer bir araya gelecekse, bu etnik bölücü terörün kökünün kazınması amacına dönük olarak gerçekleşmelidir. Uludere'ye birlikte gitmeyi planlayan AK Parti ile CHP, asıl terörle mücadele amacıyla müşterek bir çaba içinde hareket edecek iradeyi göstermelidir. Milliyetçi Hareket Partisi, hunhar cinayetlerini sürdüren kanlı örgütün tümüyle tasfiye etmeye yarayacak ve bölücülüğün besin kaynaklarını kurutacak her girişim ve teklife açık olup bunlara destek vermeye ne pahasına olursa olsun hazırdır. Maksat çözüm ve huzuru temin etmek ise, herkes bölücü terörün yok edilmesi amacına baş koymalı ve bu hedefe samimiyetle eğilmelidir. Bilinmelidir ki, MHP, PKK'nın hain tekliflerini allayıp pullayıp kabul ettirmeye çalışan hiç kimseye boyun eğmeyecek, iradeli ve omurgalı tavrından ödün vermeyecektir. Bu durum ışığında partimizin sözde Kürt sorunu dâhilinde CHP ile görüşmesi, bin yıllık kardeşliği sorun olarak gören sinsi tertip ve önerileri müzakere etmesi asla söz konusu olmayacaktır." diye konuştu.

http://www.haberturk.com/gundem/haber/748679-turkiyede-kurt-sorunu-yoktur

 

11. Başbakan Erdoğan; “CHP'nin planı baştan çöktü” : BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan bir televizyonda katıldığı ’Gündem Özel’ programında soruları yanıtladı. Başbakan Erdoğan, CHP tarafından terör sorunuyla ile ilgili getirilen taslağın bir öneri paketi değil, çeşitli tespitlerin bulunduğu 10 maddelik bir çalışma olduğunu söyledi :

 

07.06.2012

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ATV’de yayınlanan ’Gündem Özel’ programında gazeteciler Erdal ŞafakTaha Akyol, Mustafa Karaalioğlu, Ekrem Dumanlı’nın sorularını yanıtladı. Başbakan Erdoğan, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve beraberindeki heyet tarafından yapılan ziyaret sırasında kendilerine getirilen terörle ilgili taslak hakkında konuştu. CHP tarafından getirilen çalışmanın içerisinde önerilerin değil, tespitlerin bulunduğunu belirtirken şöyle konuştu: "Bugün gerek sayın genel başkan gerekse yanındaki arkadaşların getirmiş olduğu, daha öncede zaten kendi sitelerine de düştüğü gibi bir öneri paketi olarak ifade edilen 10 maddeden müteşekkil bu evrak, kendileri de bu konuda ’evet bu bir öneri paketi değil’ dediler. Bu 10 madde bir öneri paketi değil ve burada bir tespit var, teşhis var. Ölüm sayılarını veriyor, bugüne kadar çözüme kavuşturulamamış bir olay gibi. Burada öneri olarak ne var? Öneri olarak en sonunda birşey söylüyor; Toplumsal mutabakat komisyonu öneriyor, bir de TBMM dışında akil insanlar grubu öneriyor."

MHP’NİN TAVRI NEDENİYLE TOPLUMSAL MUTABAKAT KOMİSYONU KENDİLİĞİNDEN ÇÖKMÜŞTÜR : Terör konusunda yapılan görüşme çağrılarına olumsuz yanıt veren MHP Lideri Devlet Bahçeli’yi eleştiren Başbakan Erdoğan, MHP’nin uzlaşmaması nedeniyle Toplumsal Mutabakat Komisyonu’nun kendiliğinden çöktüğünü savundu. Başbakan Erdoğan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin uzlaşıya yaklaşmadığını belirterek, "Toplumsal Mutabakat Komisyonu dendiği anda MHP Genel Başkanı hemen sert bir açıklamayla her tarafı toz dumana kavuşturdu. Ben artık üzülüyorum, muhalefetin içinde böyle bir genel başkanının ağzından bu tür ifadelerin, ’ihanet üçlüsü’, ’şeytan üçgeni’ gibi ifadelerin kullanmasını kendisine yakıştıramıyorum. Bu tarz randevuları kabul etmeyebilirsiniz. Ben 3 kez randevu talebinde bulundum Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak, bu randevu taleplerimin hiçbirine olumlu yanıt vermedi. MHP’nin bu cevabından sonra zaten Toplumsal Mutabakat Komisyonu da kendiliğinden zaten düşmüş oluyor.Parlamento içindeki partiler arasında böyle bir mutabakat demekki sağlanamıyor. Akil insanlar grubuna gelince, o da buna bağlı olarak düşmüş oluyor. Terörle mücadele konusunda parlamento içerisinde elini taşın altına koyan insanlar olarak, aldığı ilimle, siyasette verdiği mücadeleyle de hepimiz zaten akil insanları oluşturuyoruz."

HABUR, MİLLİ BİRLİK VE KARDEŞLİK PROJESİ’NİN PARÇASIYDI, ANCAK BAŞARISIZ OLDU : Özel televizyon kanalında gazeteciler Erdal Şafak, Taha Akyol, Mustafa Karaalioğlu, Ekrem Dumanlı’nın sorularını yanıtlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Habur’un Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’nin bir parçası olduğunu, ancak istismar edildiğini söyledi. Bu girişimle ilgili eleştirilere de değinen Başbakan Erdoğan şunları söyledi: "Habur aslında bizim Milli Birlik ve Kardeşlik Projemizin en önemli uygulamalarından bir tanesiydi. Biz burada bir samimiyet ortaya koyduk. MHP bizim projemizi, ’ihanet projesi’ olarak sundu. Habur’da biz, Kuzey Irak’tan geleceklerin, kendi kendilerine teslim olacakların, biliyorsunuz bununla ilgili yasa var zaten, bu yasaya göre girişlerini sağlayalım. Ama bu ne yazıkki bir taraftanterör örgütü, öbür taraftan uzantısı olan BDP’nin provokasyonuna kurban gitti. Bizim orada niyetimiz çok samimiydi. Özellikle Kuzey Irak’taki, başta Mahmur Kampı olmak üzere buradan ülkesine dönmek isteyenlerin önünü açalım, derdimiz buydu. Ama maalesef provoke edildi. Bu işte biz, orada başarılı olamadık. Ama bunu kalkıpta bir siyasi istismar vesilesi yapmayı ben muhalefet partilerine yakıştıramadım. Çünkü Habur’daki niyetimizin ne olduğu çok açık net ortadaydı."

ULUDERE’DE BİR HATA VAR, SORUŞTURMA TAMAMLANINCA KAMUOYUYLA PAYLAŞILACAK : Uludere’deki bombalama olayı ile ilgili soruyu yanıtlayan Başbakan Erdoğan, hükümet olarak gerekenin yapıldığını belirtti. Erdoğan, ’hata’ olarak ifade ettiği olayın üstünü örtmediklerini, soruşturma sonuçlandığında kamuoyu ile paylaşılacağını belirterek şöyle konuştu: "Ulure olayı çok farklı zeminlere çekiliyor. Ben şunu çok açık net söylüyorum, Biz bugüne kadar hiçbir bu tür olayın üstünü örtmedik ve asla da örtmeyiz. Bunun adli, idari incelemeleri, bütün süreç zaten devam ediyor. Burada birşeyi de hassasiyetle değerlendirmemiz lazım. Burası ne bölgesidir? Bir defa bu bölge bir terör bölgesidir ve bu terör bölgesinden, kaçakçılar gidip geliyormuş. Olabilir, ama unutmayın ki, biz bir Hantepe yaşadık. Biz bir Gediktepe yaşadık. Hantepe’de, Gediktepe’de katırlarla doçkalar taşındığında, onu uçaklarla, helikopterlerle bombalamadığı için, oradaki Tümgeneral bir açıklama yaptı, ’Biz katır zannettik, çoban zannettik, bundan dolayı ateş altına almadık’ Bu olay günlerce konuşuldu ve şu an o general içeride. Bununla ilgili bir çok yazılar yazıldı. Bu güvenlik güçlerimizin elinde önemli bir delildi, burada atacağı adıma da dikkatle bakıyor. Ben DVD’lerini izledim. İzlediğinizde, orada ne olduğu anlamanız mümkün değil. Sadece orada bir hareket görüyorsunuz. Zaten giyim kuşam hemen hemen aynı. Katırlarda ne vardır? Bunu da bilemezsin. Anlık istihbarat yok, orada bir hafta on gün, onbeş gün önce gelen istihbaratlar var. Bunu ben defahatle açıkladım. Sağ kalanlardan bir tanesinin yaptığı bir açıklama var, ’Sınıra 5 kilometre kala biz atışları duyduk’ diyor. Ama bu atışları duymuş olmalarına rağmen ’Biz devam ettik’ diyor. Atışlar duyuluyor ama devam ediliyor. İşte bu noktada, uçaklar da devam edildiğine göre demekki, teröristler sınırı geçip atılması gereken adımı atacaklar. Burada bir hata var, bunu biz hepimiz kabul ettik, söyledik. Bunun yanında atılması gereken adımlar neyse, attık. Burada illa ’faili kim’ gibi bir tutturmayı yine malum partiler yine istismar vesilesi yapıyorlar. Dışarıda onlar da bu işi büyütmenin gayreti içindeler. Fakat bir soruşturma süreci devam ediyor. Gerek askeri, gerek sivil, bu konuda bütün çalışmalar devam ediyor. Bunun neticesini tabiki bekleyeceğiz. Yargı verdikten sonra kararını, bunu kamuoyuyla da paylaşırız."

"Uludere’de özür konusunun sorulması üzerine Başbakan Erdoğan, "Dönemimizle ilgili olmadığı halde Dersim konusunda bir özür açıklaması yaptık. Zannediyor musunuz, şu anda aynı kelime kullanılmış olsa bu işler sulh olacak? Böyle birşey yok" dedi.
Başbakan Erdoğan, Uludere olayının bahsedildiği gibi salt bir kaçakçılık olayı olmadığını ifade ederken, kaçakçılığın önüne geçmek ve bölgedeki sınır ticaretini canlandırmak için 3 yeni sınır kapısı açıldığını söyledi.

http://siyaset.milliyet.com.tr/basbakan-erdogan-chp-nin-plani-bastan-coktu/siyaset/siyasetdetay/11.06.2012/1550328/default.htm

 

12. Sadece kadını ilgilendirmez :Sakarya'da yapılan İl Müftüleri Semineri'nin sonuç belgesinde "Kürtaj sadece kadın meselesi değildir" denildi ama, "kürtaja ilişkin düzenlemelerin yasal müdahalelerle ele alınması" da eleştirildi :

 

07.06.2012

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in katılımıyla Sapanca'da bir otelde 4 Haziran'da başlayan İl Müftüleri Semineri sona erdi. Seminerin sonuç bildirgesinde, “Kürtaja ilişkin düzenlemelerin yasal müdahalelerle ya da yasaklayıcı başka tedbirlerle ele alınması sorunun devasa ağırlığını gidermeye yetmemektedir” denildi. Bildirgede, kürtajın dünya ölçeğinde hemen her dinin, dini gelenek ve ahlak sistemlerinin önemsediği ve hakkında görüş serdettiği konular arasında yer aldığı, dini, ahlaki ve insani boyutlarıyla bakıldığında, konunun insanlığın evrensel kaygıları arasında asla ihmal edilmemesi gereken temel bir problem özelliği taşıdığının anlaşıldığı belirtildi. 

Başkanlığa yöneltilen sorular arasında özellikle kürtaj konusunda dile getirilen hususların, problemin gündelik siyaset içinde tüketilen boyutlarından bağımsız olarak soğukkanlı bir şekilde ele alınmasını zorunlu kıldığı ifade edilen açıklamada, şu görüşlere yer verildi: 

“Konunun tüm insanlığı rencide ve mağdur eden boyutlarına ilişkin geleneksel müktesebatın, bugün modern bilimin ortaya koyduğu veriler dikkate alındığında yeniden ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Toplumu din konusunda aydınlatmakla görevli Başkanlığımızın yüce dinimizin ilke ve sabitelerini, yaşam hakkı ve insan bedeninin değeri konusundaki belli başlı hassasiyetleri dikkate alarak kamuoyunu bilgilendirmesi varlığının gereğidir. Hiç kuşkusuz annenin bedensel sağlığının korunmasına yönelik ortaya konabilecek tıbbi öneriler, her zaman dikkate alınmalıdır. Ancak açıkça bir istismar görünümü veren müdahale formları karşısında İslam , hem annenin hem de cenin halindeki varlığın korunmaya alınması konusunda modern bilimin ortaya koyduğu verilerin dikkate alınmasını bir ilke olarak takdim etmektedir. Dini konuların, siyasi bir dil içinde tartışılıyor olması iddiasıyla ihmal edilmesi, bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı'nın vurguladığı temaların sorgulanması, her şeyden önce bir usul ve yöntem sorunu olarak dikkati çekmektedir. Öte yandan kürtaja ilişkin düzenlemelerin yasal müdahalelerle ya da yasaklayıcı başka tedbirlerle ele alınması sorunun devasa ağırlığını gidermeye yetmemektedir. Ayrıca kürtaj meselesinin sadece bir kadın meselesi olarak ele alınması da büyük bir haksızlıktır. Zira tarih boyunca bu meselenin en büyük sorumlusu, en büyük müsebbibi erkekler iken en çok ıstırabını çekenler, mazlum ve mağdur olanlar da hep kadınlar olmuştur.” 
‘Çocuk gelinleri İslamla meşrulaştırmak yanlış’ : Hayat hakkını, insanın onuruna uygun bir şekilde hayatın sürdürmesi hakkını gasp etmenin ve özellikle çocukları istismar konusu yapmanın asla kabul edilemeyeceğine vurgu yapılan bildirgede, “Kamuoyunda 'çocuk gelinler' olarak bilinen kız çocuklarını, anne olma ve aile kurma sorumluluğuna sahip olmadan, rızası dışında evliliğe zorlamak ve söz konusu uygulamaları nikahta rıza, irade hürriyetini şart koşan İslamdininden hareketle meşrulaştırmaya çalışmak büyük bir yanlışlıktır” ifadeleri kullanıldı. 
‘Siyasi tartışmalara çekmek haksızlık’ : “Özü itibariyle dini olan bir meselede, meselenin politik, ekonomik, sosyal, bilimsel, hukuki, psikolojik ilgisi var diye, Diyanet'in görüş beyan etmemesini beklemek hatta istemek haksızlıktır” denilen bildirgede şunlar kaydedildi: 

“Cumhuriyetle yaşıt olan Diyanet İşleri Başkanlığı, hep milletin vicdanının sesi olma gayreti içerisinde olmuştur. Görevini yapmasından dolayı sıfatı ne olursa olsun hiç kimse, Diyanet'i kınama hak ve salahiyetini kendinde görmemelidir. Çeşitli vesilelerle Diyanet'i siyasi tartışmaların malzemesi veya tarafı haline getirmeye çalışmak ve Diyanet üzerinden siyaset yapmak hem yüce dinimize, hem milletimizin yüksek inanç değerlerine, hem de Diyanet İşleri Başkanlığı'nın din-siyaset ilişkisine dair yerleşik teamüllerine yapılabilecek en büyük haksızlıktır.” (aa)

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1090430&CategoryID=77

13. Başbakan Erdoğan , İsrail'in Maariv gazetesine yaptığı açıklamada, Türkiye'yi turizm boykotu uygulamakla tehdit eden İsrail yönetimine, "İsrailli turistlere ihtiyacımız yok" sözleriyle yanıt verdi :

 

07.06.2012

Türkiye 'ye geçen yıl 31 milyon turistin geldiğini hatırlatan Erdoğan, "İsrailli turistlere ihtiyacımız yok. Geçen yıl ülkemize 31 milyon turist geldi. Turizm boykotu Türkiye ekonomisini etkilemez" dedi. 

Erdoğan, " Türkiye -İsrail ilişkilerinin düzelmesi için atılması gereken adımların neler olduğu"na ilişkin bir soruyu da "Türkiye -İsrail ilişkilerinin düzelmesi için İsrail 'in üç adım atması gerekir. Birinci adım, Mavi Marmara gemisi baskını için özür dilemesidir. İkinci adım, gemide öldürülenlerin ailelerine tazminat ödemesidir. Üçüncü adım ise Gazze'ye uyguladığı ablukayı kaldırmasıdır" şeklinde yanıtladı. 

İsrail Terörle Mücadele Dairesi, 13 Mart'ta İsrail vatandaşlarınıTürkiye 'ye yolculuk yapmamaları konusunda uyarmıştı.(aa)

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1090433&CategoryID=78

 

14. THY geri adım atmadı: İşten atılanlar işe alınmayacak :

 

07.06.2012

Türk Hava Yolları iş yavaşlatma nedeniyle iş akdine son verdiği 305 çalışanıyla ilgili kararını verdi. THY, iş akti feshedilen personelin tekrar işe alınma talebinin kabul edilmemesine karar verdi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, birkaç saat önce yaptığı açıklamada işten çıkarılan personelin geri alınması için gerekli çalışmaların yapılmasını istemişti.

İşte THY'nin konuyla ilgili yaptığı açıklama: "Türk Hava Yolları A.O. 4 Haziran 2012 Pazartesi günü Hava-İş Sendikası yetkililerini Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinin sürdürülmesi, mutabakatla çözüme ulaşılması için toplantıya davet etmiştir. Hava-İş Sendikası yetkilileri ile 5 Haziran 2012 Salı günü yapılan görüşmede, Sendika yetkilileri işten çıkartılanların tekrar işe alınmalarını talep etmiştir. Bu talebin Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu’nda değerlendirileceği cevabı verilmiştir.
Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu, 7 Haziran 2012 tarihinde (bugün) yaptığı toplantıda,
- Sendika’nın yaptığı çağrının ve işe gelmeyen personelin eyleminin yasadışı, bu nedenle Türk Hava Yolları tarafından yapılan işten çıkarmaların ise hukuka uygun olduğu,
- Sendika’nın yasadışı eylem çağrısına uymanın hukuki yaptırımları hakkında tüm çalışanların bilgilendirildiği, 15 bini aşkın çalışanın çok az bir kısmının uyarıları dikkate almayarak yasadışı eyleme katıldığı, bunun sonucunda oluşan maddi zararın boyutları dikkate alınarak, iş akti feshedilen personelin tekrar işe alınma talebinin kabul edilmemesine karar vermiştir.

Alınan bu karar ve Türk Hava Yolları A.O.’nun Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerini sürdürme niyeti Sendika yetkililerine iletilmiştir. Kamuoyuna saygılarımızla arz ederiz.
BAKAN'IN İSTEDİĞİ OLMADI : THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu, dün yaptığı açıklamada geçen ay sonunda ‘iş yavaşlatma’ eylemi nedeniyle işten çıkarılan çoğunluğu kabin memuru 305 kişinin yeniden işe alınmasını yönetim kurulunda görüşeceklerini açıklamış ve söz konusu personelin tekrar işe alınma umudu doğmuştu.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik de THY ile Hava-İş arasındaki gerilim konusunda, “Bu tansiyonun düşürülmesi ve iş akdini kaybedenlerin geri dönüşünün sağlanması, şu anda karşı karşıya bulunduğumuz durum. Biz de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak bu konu üzerinde duruyoruz. 'Haksız yere iş akdi feshi söz konusu ise bunları talimatsa talimat olarak alın, derhal bunların geri dönmesi konusunda gerekli çalışmaları yapın' diye söyledik” ifadesini kullanmıştı.

http://haber.gazetevatan.com/thy-geri-adim-atmadi-isten-atilanlar-ise-alinmayacak/456199/1/Gundem

 

15. Kılıçdaroğlu'dan MHP'ye: "İsimlere takılmayın sorunlara insan merkezli bakalım" :

 

07.06.2012

Kılıçdaroğlu Başbakan Erdoğan'la gerçekleştirdikleri zirve ve sundukları yol haritası hakkında bilgiler verirken, MHP'ye de seslendi: "Beğenmezseniz komisyonun adını değiştiririz. Önemli olan iyi niyetle bu sorunun çözümü için çalışmak."
Konuşmasında önemli bir bölümü dün gerçekleştirilen zirve ve sundukları yol haritasına ayıran CHP lideri, siyaset kurumunun sorunlara çözüm üretmek zorunda olduğunu belirtirken "Bir toplum çaresizliğe mahkum edilemez" dedi.
Konuşmasında Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in, kürtaj konusundaki açıklamalarına da eleştiriler getiren Kılıçdaroğlu, "Diyanet İşleri'nin günlük, sıcak siyasi tartışmaların içine girmesi yanlış" yorumunda bulundu. Son olarak Özel Yetkili Mahkemeler konusuna da değinen CHP lideri, Başbakan Erdoğan'ın dün özel bir televizyon kanalında yaptığı "MİT görevlilerini ben görevlendirdim. Alacaksanız beni alın" açıklamalarına atıfta bulunarak "Biz bu mahkemeleri en sert şekilde eleştirdik. Kusura bakma sayın Başbakan ama yeni uyandın" dedi. Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuşmalarından satır başları şu şekilde;

DÜN GERÇEKLEŞTİRİLEN TERÖR ZİRVESİ : Biz bir yol haritası belirledik. Parlemantonun geleneklerine uygun bir yol haritası belirledik. Her partinin önerisi var. Bizim isteğimiz her parti önerisini getirsin, komisyonda tartışalım, konuşalım. Demokrasi bir çatışma değil uzlaşma rejimidir. Bir ülkenin 35 yıldır çözülemeyen bir sorunu varsa parlamento devreye girmelidir.

MHP'YE: İSİMLERE TAKILMAYIN, SORUNLARA İNSAN MERKEZLİ BAKALIM
Bazı partiler isimlere takılıyor. İsim önemli değil, ismi başka bir şey olsun. Ne fark eder? Artık dar kalıplarla bakmayalım sorunlara. Sorunlara insan merkezli bakalım.

Efendim akil adamlar bilmem kimin sözüymüş. Bu söz uluslararası bir sözdür. Uluslararası sözleşmelerde yer alır. Peki tamam akil adamlar demeyelim, ak saçlılar komisyonu diyelim. Amaç isimde değil amaç bu sorunu çözmekte. Efendim 'Kürt sorunu demeyelim, terör diyelim. Terör meselesi demeyin' peki can yakıcı mesele diyelim. Biz yol haritamızda maddeler değişmez demedikki. Anayasa için parlamento da nasıl bir araya geliyorsak bu sorun içinde biraraya gelmeliyiz. Akıl akıldan üstündür. Parlamento çatısı altında ortak aklı çalıştırmak istiyoruz.
İyiniyetle yola çıktığımız zaman bu sorunu aşarız.

"ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKIYOR. BU İNSANLAR TEK BAŞLARINA KALIYOR"
Ben bu yola şehit annelerine verdiğim sözden dolayı girdim. Gidin şehit Binbaşımızın babasıyla konuşun. Bana dedi ki "neden bu sorunu çözmüyorsunuz?" Bütün şehit ailelerinin ortak bir sözü var: 'İnşallah bu son olur. Benim oğlum öldü başkalarının oğlu ölmesin.' Bu kadar insani bir duyguyu görmemezden gelemezsiniz.
Neden parlamento? Çünkü bu sorun bir siyasi partinin çözebileceği bir sorun olmaktan çıkmıştır. Bu ülkenin ortak sorununa çözüm üretmeliyiz. 
Bu öneriyi yaparken biz iyi niyetle yola çıktık. Bizim önerimizi beğenmeyebilirsiniz, eksik diyebilirsiniz. Sizin öneriniz ne? Getirin biz destek verelim. Analar ağlamasın diyoruz, bundan güzel bir söz olabilir mi? Onların acılarını paylaşıyoruz ama yetmiyor. Ateş düştüğü yakıyor. İki gün, üç gün paylaşıyoruz sonra bu insanlar tek başlarına kalıyor. Bu sorun bir ulusal sorundur. Çözümü içinde adres parlamentodur.
"ÇAĞRIMIZ BÜTÜN SİYASİ PARTİLERE" : Çağrımızı hâlâ bütün siyasi partilere yapıyoruz. MHP'ye de BDP'ye de parlamento dışındaki partilere de çağrımızı yapıyoruz. Çünkü biz bir mutabakat sağlamak istiyoruz. Amacımız bu soruna hep beraber çare üretmek. Bir toplum çaresizliğe mahkum edilemez. Siyaset çaresizlik üretemez. Halkın beklentilerine siyaset kuramu çözüm üretmeli.
"DİYANET'İN KÜRTAJ TARTIŞMALARINA GİRMESİ YANLIŞ" : Diyanet İşleri Başkanı'nın açıklamaları var son günlerde. Diyanet İşleri Başkanı günlük siyasi tartışmaların içine girecek kişi değil. Bu işlerin içine girdiği andan itibaren din siyaset kuramına girmiş olur. 'Başbakan söyledi ben de onun söylediğini onaylıyayım' demek olmaz. Herkesin anayasada yeri belirlenmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı halkı dini yönden aydınlatmak için kurulmuştur, günlük sıcak siyasetin içinde yer alması için değil.

ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER : Özel Yetkili Mahkemeler'i en sert şekilde eleştiren parti biziz. Bu mahkemelerin siyasi oteritenin emrine girdiğini biz söyledik. Şimdi Başbakan 'beni de aştılar' diyor. Biz sana kaç defa söyledik sayın Başbakan, bu mahkemeler adalet dağıtmıyor. Orada giyilen cübbeler adalet cübbesi değil. Bu ülkenin Genelkurmay Başkanı, sizin atadığınız Genelkurmay Başkanı terörist diye tutuklandı. Gıkın çıkmadı. MİT Müsteşarı çağrıldı kıyamet koptu. Kusura bakma ama yeni mi uyandın. Geç de uyansa bunu da kazanım olarak görüyoruz. 
Özel Yetkili Mahkemeler demokrasilerde olmaz. Normal mahkemeler olur. Özel yetkili Mahkemeler tamamıyla kaldırılmalıdır.

http://www.haberturk.com/gundem/haber/748851-kilicdarogludan-mhpye-isimlere-takilmayin-sorunlara-insan-merkezli-bakalim

http://www.aksam.com.tr/kilicdaroglundan-zirve-sonrasi-ilk-aciklama--120120h.html

 

16. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ’ın katılımıyla gerçekleştirilen Roman Buluşması’nda “parasız eğitim istiyoruz, alacağız" yazan pankart açan Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer’e 8 yıl 5 ay 20'şer gün hapis cezası verildi, örgüt üyesi olmak suçundan beraatine karar verilen sanık Utku Aykar da örgüt propagandası yapmak suçundan 2 yıl 2 ay 20 gün hapisle cezalandırıldı :

 

07.06.2012

Duruşmada özel yetkili mahkemeler ile ilgili de avukat ve üye hakim arasında polemik yaşandı. Duruşmada savunma yapan avukat Taylan Tanay’ın “Başbakan ‘Bu mahkemeler canavara dönüştü’ dedi. Gerçekten de canavara dönüştü bu mahkemeler." sözlerine mahkemenin üye hakimlerinden Aytekin Ozanlı tepki gösterdi. Üye hakim, “Biz canavar mıyız?" diye sordu. Bunun üzerine avukat, “Ben size canavar demedim. Başbakanın bir tespitini aktardım sadece" diye yanıt verdi. 
"BERAAT VERİLSİN DİYEN SAVCININ ÖZEL YETKİLERİ ALINDI"  :  Sanıkların beraatini isteyen avukat Taylan Tanay, "Bu yargılamanın başından itibaren adil yargılama hakkı ihlal edildi. Mütalaasında bu çocuklara ‘beraat verilsin’ diyen savcı, kısa süre sonra kararname ile kendini Büyükçekmece’de buldu. Özel yetkileri de alındı."dedi. 
ÜYE HAKİM : BİZ CANAVAR MIYIZ ?  Savunmasında Özel Yetkili Mahkemelerle ilgili yapılacağı belirtilen düzenlemelere de değinen Tanay,"Özel yetkili mahkemelerin geleceği ne olacak bilmiyoruz. Galiba kaldıracaklar. Başbakan ‘Bu mahkemeler canavara dönüştü’ dedi. Gerçi MİT’in üzerine gidince böyle denildi ama olsun. Bu gençler yıllardır yargılanıyor burada onlar ne yapsınlar. Gerçekten de canavara dönüştü bu mahkemeler" diye konuştu.  Tanay’ın bu sözleri üzerine mahkemenin üye hakimlerinden Aytekin Ozanlı, “Biz canavar mıyız?" diye sordu. Bunun üzerine avukat, “Ben size canavar demedim. Başbakanın bir tespitini aktardım sadece” dedi. 

FERHAT VE BERNA’YA 8 YIL 5 AY : Daha sonra ara veren mahkeme, davayı karara bağladı. Sanıklar Ferhat Tüzer ve Berna Yılmaz’a terör örgütü üyesi olmak suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası veren mahkeme, iki sanığı örgüt propagandası yapmak suçundan da 2 yıl 2 ay 20 gün hapis cezasına çarptırdı. Sanıklar toplamda 8 yıl 5 ay 20 gün hapis cezası aldı. 

UTKU AYAR’A ÖRGÜTTEN BERAAT, PROPAGANDADAN CEZA  : Örgüt üyesi olmak suçundan beraatine karar verilen diğer sanık Utku Aykar ise örgüt propagandası yapmak suçundan 2 yıl 2 ay 20 gün hapisle cezalandırıldı. 
MÜTALAA DEĞİŞTİ  : 3 sanığın yargılandığı duruşmada ilk olarak Büyükçekmece’ye atanan savcı Kasım İlimoğlu, "Anayasa sınırları içinde düşüncelerini açıkladılar" gerekçesiyle beraat etmeleri yönünde mütalaa verdi. İlimoğlu’nun görev yerinin değişmesinin ardından göreve gelen savcı Adem Özcan ise mütalaayı değiştirerek "Bu sanıklar terör örgütü üyeleridir" dedi ve 15 yıl hapis cezası istedi . (dha)

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1090399&CategoryID=77

 

17. Yumurtalı' öğrenciye beraat : Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 14 Aralık 2011 tarihinde İstanbul Üniversitesi'ni ziyareti sırasında yumurtalarla okula girmeye çalışırken yakalanan ve kendisini engellemek isteyen polislere direnip hakaret ettiği iddiasıyla hakkında 11 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılan üniversite öğrenci Yiğit Ergün beraat etti :

 

07.06.2012

HAKİMDEN 4 POLİSE: DEV GİBİ BİR ADAM GELECEK GALİBA  :Bu arada duruşma öncesinde sanık Ergün'ün gelmesi beklenirken, hakim ile mağdur polisler arasında ilginç bir diyalog yaşandı. Hakim Ali Belen, mağdur 4 polise bakarak, "Size mi direndi? 4 kişisiniz, herhalde dev gibi bir adam gelecek salona" diyerek espri yaptı. Polisler ise direnme olmadığını kendilerine hakaret edildiğini söylediler. Bu sözler salonda             gülüşmelere neden oldu. Sanık Yiğit Ergün'ün salona girmesinin ardından duruşma başladı. 

"BÖYLE KONUŞMA DGM'YE GÖNDERİRİM" : Savunmasını yapan sanık Ergün, polislere direnmediğini ve hakarette bulunmadığını söyledi. Beraatini talep eden sanık Ergün'ün , "Bu dava polislere direnme davası değil siyasi bir davadır. Üniversiteler özgürdür, orada polis istemiyoruz" demesi üzerine hakim Belen, "Dava konusuna ilişkin konuş. Bunların davayla ilgisi yok" dedi. Belen ardından gülerek, "Böyle konuşma seni DGM 'ye (Özel yetkili mahkemelerin eski adı) gönderirim" ifadesini kullandı. 
TANIKLAR DİNLENDİ  : Mağdur polisler Adnan Şenses, Muhammet Çeleğen, Hakan Kültür ve Murat Aydın ise, Ergün’e kimliğini sorduklarını, herhangi bir müdahalede bulunmamalarına rağmen sanığın kendilerine hakaret etmeye başladığını söyledi. Polisler sanıktan şikayetçi oldu. Tanık olarak dinlenen üniversite öğrencileri ise arkadaşları olan Ergün’ün polise direnmediğini, hakaret etmediğini öne sürdü. 
Hakim Ali Belen, maddi delil bulunmadığı, mağdurlar, sanık ve tanıkların ifadeleri doğrultusunda iddianamade belirtilen fiilin suç olarak tanımlanmadığı gerekçesiyle Ergün'ün beraatine kararı verdi. Kararın ardından Yiğit Ergün sevincini duruşmaya katılan annesi ve arkadaşlarıyla kucaklaşarak yaşadı. 

"FERHAT İLE BERNA'YI DA BERAAT ETTİRENE KADAR..."  :Yiğit Ergün adliye çıkışında yaptığı açıklamada, "Bu gördüğümüz üçüncü yumurta davasıydı. Ankara ve İzmir'den sonra bir kez daha yumurtanın beraatini gördük. Yumurta atmanın, yumurtalı protestonun demokratik bir hak olduğunu gördük. Mahkeme salonunda da bunu kazandık. Alanlarda da kazanıyoruz, üniversitede de bunu gösteriyoruz. Onlar üniversitelerimize her geldiğinde yumurtalarımızla karşılaşacaklar. Parasız eğitim istemeye devam edeceğiz. 700 tutuklu öğrenci var, onları çıkarana dek, Ferhat ile Berna'yı da beraat ettirene kadar bu mücadelemize devam edeceğiz" ifadelerini kullandı. Ergün eline yumurtalar alarak, eylemigerçekleştirseydi atacağı yumurtaların ne anlama geleceğini açıkladı. Ergün, "Birisi halk düşmanlarına, birisi kadın düşmanlarına diğeri ise öğrenci düşmanlarına atılacaktı" dedi. 

"HAK YERİNİ BULDU" Yiğit Ergün'ün annesi Aynur Ergün de, "Bugün beraat ettik. Hak yerini buldu. Yiğit benim oğlum ama tüm çocuklar bizim çocuklarımız. Okumak isteyen aydın beyinlere zincir vurulmamalı. Onlar fikirlerini söylemeliler. Adalete artık inanıyorum. Bugün gerçekten hak yerini buldu" diye konuştu. 

ARKADAŞLARI DESTEK VERDİ : Yiğit Ergün'ün arkadaşları da adliye önünde toplanarak destek verdiler. Ergün'ün beraatinin ardından arkadaşları slogan atarak ve alkışlarla kararı sevinçle karşıladılar. 

11 YILA KADAR HAPSİ İSTENİYORDU : İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nca hazırlanan iddianamede 14 Aralık 2011 tarihinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 'ün İstanbul Üniversitesi 'nde yaptığı ziyaret öncesi okulda güvenlik tedbiri alan polis, Ergün'ün çantasındaki yumurtaları buldu. Olası protesto şüphesiyle Ergün'ün okula girişini engelledi. Polise direndiği öne sürülen Ergün, emniyetteki ifadesinin ardından adliyeye sevk edildi. Ergün, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Her iki tarafı da dinleyen savcılık iddianamesini hazırladı. Ergün hakkında "Hakaret ve Görevi Yaptırmamak İçin Direnme" suçlamasıyla 4 yıl 6 aydan 11 yıla kadar kadar hapis cezası isteniyordu. (dha)

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1090420&CategoryID=77

 

18. Son dönemde Afyon ve Anamur’daki içki yasaklarının ardından bir yasak da Kütahya’da hayata geçirildi. Kütahya'da bulunan tüm içkili lokaller kapatıldı :

 

07.06.2012

İçkili lokal veya lokanta açmak isteyenlere şehir dışındaki boş tarlalar yer olarak gösterilirken, Belediye meclisinin aldığı bu kararın ardından Kütahya Valiliği derneklerden içki içilen lokallerin kapatılmasını istedi. Bu kapsamda Kütahya’yı Sevenler Derneği Lokali, Genç Kütahyalı Girişimciler Derneği, Beşiktaş Taraftarları Dayanışma Derneği, Kütahya Amatör Balık Avcıları Derneği ve Karadenizliler Kültür ve Dayanışma Derneği lokalleri kapatıldı.

Alkol yasakları 2005 yılındaki genelgeyle başladı : Söz konusu düzenleme 2005 yılında "Hükümet binaları, hapishaneler ve ıslahevleri, her tür mabet, dini kurum ve kuruluşlar, sanat müessesesi, maden ocağı, inşaat yerleri, patlayıcı, parlayıcı vb. maddeler üreten, satan yerlerin yakınında; otoyol ve karayollarınına 200, okul, ilk ve ortaöğretim yurdu ve anaokullarına 100 metreden yakın mesafede içkili yer bölgesi olamayacağı" şeklinde hayata geçerken, gelinen noktada yasaklar piknik alanlarına kadar genişletildi.

2005’den beri yasaklar genişleyerek sürdü : -Antalya'da turistik yerlere fazla dokunulmazken; 2003'den beri içki yasağının fiilen uygulandığı Finike'den sonra Gazipaşa, Demre, Gündoğmuş, Korkuteli, Kemer, İbradı ve Kumluca'da da içki yasağı uygulanmaya başlandı.

-Denizli’de 2010 yılında belediye meclisi, içkili yerleri şehir dışına çıkarma kararı aldı. Denizli'nin AKP'li Belediye Başkanı Nihat Zeybekçi, "İçki sigaradan daha mı iyi de sigaranın içilmesi birçok yerde yasaklanıyor, konu alkol olunca medya ayağa kalkıyor. İçkili yerleri Kirişhane'ye taşıma kararı aldık, Türkiye yerinden oynadı. Denizli'de ise bu konu konuşulmuyor. Denizli halkının yapacağımız uygulamadan şikayeti yok" diyerek içkili yerleri il dışına taşıdı ve şehir merkezinde içkili yerlerin birçoğunu kapattı.

-Her yıl düzenlenen ve on binlerce insanın katıldığı Denizli Kefe Yaylası Şenlikleri’nde, 2008 yılından itibaren sigara ve içki içilmesi ve satılması yasaklandı.

-Ankara'da Büyükşehir Belediyesi, Göksu ve Mogan Parklarına "İçki satışı yasaktır" diye tabela astırdı.

-İstanbul'da Üsküdar Belediyesi, "vatandaşların rahat oturabilmesi" amacıyla halka açık yerlerde içki içenlere para cezası kesilmesi ve bu kişilerin adlarının belediyenin internet sitesinde teşhir edilmesi kararı aldı.

-Tarihi Moda İskelesi'nin restoranında içki servisi yasaklanınca da benzer ama daha kapsamlı ve uzun soluklu bir eylem yapıldı. Moda sakinleri haftalarca her cuma akşamı iskelede buluşarak içki yasağını topluca deldiler. Başbakan Erdoğan eylemcileri "Bunlar dünyayı o şişenin dibinden görenler" diye nitelendirdi ve içki içmeyenlere mahalle baskısı uygulandığını ileri sürdü.

-Yine İstanbul Galata’da içki içen vatandaşlara polis defalarca müdahalede bulunurken, yapılan saldırılar sonucunda alkol tüketimi yasaklanmaya çalışıldı.

-2009 yılında Çankırı’da da valilik şehir merkezindeki içkili yerlerin kapatılacağını açıkladı.

-2010 yılında Kabataş-Adalar seferi yapan vapurun, yolcuların içki içtiği öne sürülerek Kabataş'tan uzun süre kaldırılmadığı, başka bir vapurun gelip yolcuları almasından sonra Kınalıada'da polis tarafından içki araması yapıldığı ortaya çıkmıştı.

-2010 yılında torba yasayla internet üzerinden alkol satışı yasaklandı.

-Ülke genelindeki neredeyse tüm sosyal tesislerde alkol satışı yasaklandı. Yasak ise birbirinden ilginç uygulamalara yol açtı. 2011 yılının Nisan ayında, Manisa'daki Celal Bayar Üniversitesi (CBÜ) Rektörlüğü yanındaki sosyal tesislerde iki yıldan bu yana faaliyet gösteren restoranda içki satışı yasaklandı. Rektörlük, konu içki olunca kendisini belediyeye ihbar ederek ilginç bir uygulamaya gitmişti.

- Geçtiğimiz Nisan ayında Afyonkarahisar Valiliği’nin aldığı kararla kentin tamamına yayılan bir alkol yasağı kararı hayata geçirildi. Yasak kapsamında ilk gün 25 kişiye para cezası kesildi.

- Afyon’daki içki yasağının ardından bir yasak da geçtiğimiz günlerde Mersin’in Anamur İlçesi’nden geldi. Buna göre artık Anamur şehir merkezinde de içkili mekân olmayacak.

http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/4-murat-durmuyor-alkol-kutahyada-da-yasaklandi-haberi-55622

 

19. “4 saate sığmadı” : Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i evinde ziyaret etti. Yaklaşık 4 saat süren görüşme sonrası yapılan açıklamada araştırmanın tamamlanamadığı ve tekrar edileceği bildirildi :

 

07.06.2012

TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, geçen hafta belirlediği yol haritası kapsamında 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile görüştü.

Yaklaşık 4 saat süren ziyaret sonrası Komisyon Başkanı AK Parti İstanbul Milletvekili Nimet Baş bir açıklama yaptı.

"Demirel ülkemizin en kritik dönemlerinde siyasi görevlerde bulundu. Görüşmede; 1960 ihtilali, 1980 ihtilai, 1971 muhtırası ve en son olarak 28 Şubat süreciyle ilgili değerlendirmelerde bulunuldu. Ancak zamanın kısıtlı olması nedeniyle

çalışmalarımızın tamamlanamadığını düşünüyoruz. Cumhurbaşkanı da

tamamlanamadığı konusunda bize katıldı. Demirel 'tekrar siz yorulmazsanız bir 4 saat daha sizi bekliyorum' dedi. Demirel, Meclis'te böyle bir komisyon kurulmasını ve böyle bir iradenin ortaya çıkmasını çok önemsediğini söyledi. Hangi gerekçeyle olursa olsun demokrasinin askıya alınmasının kabul edilebilir bir yanı olmadığını söyledi. Aynı zamanda demokrasiye sahip çıkma iradesinin çok güçlü olamayabileceğinden söz etti. Bazı dönemlerde insanların demokrasiyi savunmaktan korkabileceklerini aktardı. Dönemlere göre bir değerlendirme yapılması gerektiğini ve demokrasiye sahip çıkma konusunda siyasilerin bugünkü kadar güçlü olmadıklarını söyledi."

Nimet Baş, Demirel'in '1960'taki ihtilal olmasaydı Türkiye bugün çok farkı bir noktada olurdu' şeklinde yaptığı değerlendirmeyi de aktardı.

YENİ BİR ŞEY YOK :Görüşme sonrası bir açıklamada CHP Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş'tan geldi. Toptaş, NTV'ye yaptığı açıklamada 'Demirel'in tüm soruları yanıtladığını ancak yeni bir bilgiye ulaşamadıklarını' ifade etti. Toptaş, "Demirel bütün darbelere muhatap olmuş bir insandır. Kendisine 1960 ihtilali, 1980 ihtilali, 1971 muhtırası ve 28 Şubat dönemine ilişkin sorular sorduk. Demirel bütün sorularımızı yanıtladı ancak, kesinlikle yeni bir şey yok. Demirel kendi üslubuyla sorularımızı yanıtladı, hepsi bildiğimiz, beklediğimiz yanıtlardı" diye konuştu.

ABD ETKİSİ YOK : Toptaş, Demirel'in 'Darbelerin içinde Amerikan etkisi olup olmadığına yönelik' bir soruyu "Kesinlikle yok" şeklinde yanıtladığını aktardı.

TEK DEVLET T.C :Demirel'e sorulan sorulardan biri de 'Türkiye'de derin devlet var mı?' oldu. Toptaş, Demirel'in bu soruya "Türkiye'de bir tane devlet vardır. O da Türkiye Cumhuriyeti devletidir, başka bir devlet varsa o da ordudur" yanıtını verdiğini söyledi.

28 ŞUBAT'TAN KİMSE RAHATSIZ OLMADI : Toptaş, Demirel'in 28 Şubat sürecine ilişkin değerlendirmesini ise şöyle aktardı: "28 Şubat'ın yasal sınırlar içinde yapılmış bir eylem olduğunu kendisinin yasalar bağlı olduğunu ve bu süreçte kimsenin rahatsız olmadığını söyledi. Dönemin iyi hatırlanması gerektiğinin altını çizdi ve irticanın yükseldiği konusunda belgelerin çıktığını, tarikatların hızla arttığını ve ülkenin bölünme noktasına geldiğini, bunun da toplumda büyük rahatsızlık yarattığını anlattı."

HASAN CEMAL'E GÖNDERME :Demirel'in görüşmede '1971 darbesini solcuların yaptı' dediğini anlatan Toptaş şöyle devam etti: "Kendisine 'bu darbeyi solcular yapmışsa, binlerce solcunun işkenceden geçmesini nasıl değerlendiriyorsunuz' dedik. Demirel bu sözlerimiz üzerine bize Hasan Cemal'in kitabını örnek gösterdi. Türkiye'yi perişan eden ve solu tasviye eden bir dönemi Hasan Cemal'in kitabıyla bağdaştırmasını çok manidar bulduğumu söylemek isterim. 

ALLAH KOLAYLIK VERSİN :Toplantının başlangıcında gazetecilerin görüntü aldığı sırada açıklama yapan Demirel, darbelerle ilgili kendisinin de görüşlerine başvurulmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Demirel, ''Çalışmalarınıza yardımcı olmak için elimden gelen gayreti göstereceğimden emin olun'' dedi.

Konunun fevkalade komplike ve karışık, asgari 50 yıla yayılmış olduğunu belirten Demirel, ''Allah size kolaylık versin. Zor bir işle görevlendirildiniz. TBMM'nin şanına layık çalışma yapacağınızdan eminim'' diye konuştu.

UMARIM ÜÇ SAATTE TOPARLARIM :Demirel, çalışmayı 3 saatte tamamlamayı umut ettiğini de ifade ederek, bu sürenin yetmemesi halinde ucunun açık olduğunu da vurguladı.
Komisyon, 9. Cumhurbaşkanı Demirel'i, 1960 darbesi, 1971 muhtırası, 1980 darbesi ve 28 Şubat sürecine tanıklık etmesinden dolayı dinlemeye karar vermişti.

http://www.ntvmsnbc.com/id/25356185

 

20. Kürtaj yasağına karşı çıkan AK Parti Milletvekili Nursuna Memecan, “Mevcut durum iyiydi, kürtajı yasaklamak çok büyük zarar getirir” dedi :


08.06.2012

AK Parti Sivas Milletvekili Nursuna Memecan, kürtaj ve sezaryen tartışmalarıyla ilgili açıklama yaptı.

Kürtaj yasağına karşı çıkan Memecan, yasağın kadınların hayatını tehlikeye atacağını söyledi. Hürriyet gazetesinde yer alan habere göre; Nursuna Memecan şöyle konuştu;

“Kürtaj da sezaryen da kadın için eziyet. Karar verilmesi çok zor bir şey. Durup dururken kadın gidip de oramı buramı kestireyim demez, bir de bir sürü negatif sonuçları olabilecek bir şey. Mevcut durum iyiydi. Ama bu konularda bir artış varsa, normal doğumun faydaları, kürtajın sebepleri, sonuçları konusunda toplumu bilinçlendirip aydınlatalım. Ben yasağın hiçbir zaman fayda getireceğini düşünmüyorum, hele böyle komple yasağın fayda değil çok büyük zarar getireceğini de düşünüyorum. Yasaklandıkça ortadan kalkmıyor, yeraltına, ehil olmayan ellere iniyor, kadına bir kat daha zorluk getirilmiş olunuyor. Hayatını tehlikeye atıyor.”

http://www.cnnturk.com/2012/guncel/06/08/ak.partili.memecan.kurtaj.yasaklanmasin/664192.0/index.html

 

21. Piyer Loti Tepesi'nin adının değiştirilmesi için girişim başlatıldı. AK Parti Bitlis Milletvekili Kiler, 1934'e kadar tepenin adının İdris-i Bitlisi olduğunu savunarak tekrar bu adın verilmesi için belediyeye başvuracaklarını söyledi. Kiler, "Bu isim değişikliği kanımıza dokundu" dedi :

 

08.06.2012

İstanbul'da Haliç'i ve tarihi yarımadayı kuşbakışı gören doyumsuz manzarasıyla aşıkların buluşma yeri olarak bilinen Piyer Loti'ye Bitlis ayarı geliyor. Tepenin ve köşkün adının, 1934'e kadar 'İdris-i Bitlisi' olduğunu savunan AK Parti Bitlis Milletvekili Vahit Kiler, "Bitlisli olarak, bu ismin değiştirilerek Piyer Loti haline getirilmesi kanımıza dokunuyor. Belgeleri hazırlayarak, belediyeye gerekli başvuruyu yapacağız" dedi. Kiler, Piyer Loti'nin isminin değiştirilmesini neden istediklerini anlattı:

KANIMIZA DOKUNDU: Eyüp'teki o meşhur köşkün adı 1934'e kadar İdris-i Bitlisi Köşkü olarak biliniyormuş. Tepenin adı da kayıtlarda 'İdrisi Tepesi' diye geçiyor. Ne var ki, 1934 yılında, Fransız yazarı Pierre Loti'nin ismi verilmiş. Biz bunu öğrendiğimiz zaman Bitlisliler olarak kanımıza dokundu, ağrımıza gitti.

İDRİSİ ÖNEMLİ KİŞİLİK: İdris-i Bitlisi, Bitlis'in önde gelen isimlerinden biri. Ancak sadece Bitlis için değil, Türk tarihi açısından da önemli bir kişilik. Akkoyunlu sarayında hükümdar çocuklarına lalalık yapan, bundan dolayı 'Kutlu Müderris' olarak övülen bir isim. Hem 2. Bayezid hem de Yavuz Sultan Selim döneminde yaptıklarıyla büyük övgü almış. Osmanlı siyasetinde aktif bir rol üstlenmiş. Çaldıran'da savaşıp, Doğu ve Güneydoğu vilayetlerinin Osmanlı'ya katılmasında gösterdiği başarısıyla merkezi Diyarbakır olan Arap Kazaskerliği rütbesiyle ödüllendirilmiş. Yavuz'la birlikte Ridaniye ve Mercidabık Savaşlarına katılmış.Mısır'ın fethinden sonra bu ülkenin yönetimi konusunda Yavuz Sultan Selim'e yardımcı olan biri. Ayrıca aralarında Risale-i Hazaniyye'nin de olduğu 28 eseri olan tarihi bir kişilik. Ülkeye bu kadar yararları dokunmuş birinin ismi o tepeden neden çıkarılıp, bir Fransız olan Piyer Loti'nin adı verilir?

Piyer Loti de Türk dostu ama : Piyer Loti de Fransız roman yazarı olarak Türkiye sevgisiyle bilinen bir yazar. En azından bize öyle anlatılıyor. Ama, büyük hizmetleri geçmiş İdris-i Bitlisi'nin adının çıkarılarak, o tepeye Piyer Loti'nin adının konulmasını garipsedik. İdris-i Bitlisi, Müştak Baba gibi, Saidi Nursi Bediüzzaman gibi bizim için çok değerli bir insan. Tekrar o tepeye ve köşke isminin geri verilmesi için çalışma yapacağız. 

BAŞVURU YAPIYORUZ: Gerekli belgeleri topluyoruz. O tepenin ve köşkün isminin daha önce İdris-i Bitlisi olduğunu gösteren belgelerle birlikte İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız ve yetkililerle görüşeceğiz. Belediye Meclisi kararıyla mı, yoksa bir kişinin kararıyla mı değişmiş onu inceledikten sonra gerekli başvurumuzu yapacağız. İdris-i Bitlisi'nin hem çeşmesi hem de köşkü o bölgede bulunuyor. Eşiyle birlikte kabristanları da orada. 
Hakkı Kurban / Akşam 

http://www.cnnturk.com/2012/guncel/06/08/piyer.loti.kanimiza.dokunuyor/664194.0/index.html

http://www.ntvmsnbc.com/id/25356323

 

22. Gizemli ışık spiralinin sırrı çözüldü : Özellikle Doğu Anadolu Bölgesi'nde dün akşam görülen net bir şekilde görülen ışıklı cisim paniğe neden oldu. Vatandaşların kaydettiği görüntüleri izleyen Ankara Üniversitesi Rasathanesi Müdürü Doç.Dr. Birol Gürol, ışıklı cismin bir füze denemesi olabileceğini açıkladı :

 

08.06.2012
Türkiye, İsrail, Suriye gibi Ortadoğu ülkelerinin yanı sıra, Azerbaycan ve Ermenistan'dan görülen gizemli ışık, farklı ülkelerde yüzlerce kişinin paniğe kapılmasına neden olmuştu.

Bir anda internete yayılan ışık spiralinin görüntüleri, tartışma yarattı. Bazı insanlar bunun bir UFO olduğunu düşünürken, bazılarının "Suriyeli muhalifler için iyiye alamet" dediği bile görüldü. Daha sonra, Rus RIA Novosti ajansı, Stratejik Füze Kuvvetleri'nin Topol adlı bir kıtalar arası balistik füzeyi denediğini duyurdu. Ajansa göre, ülkenin güneyindeki Astrahan yakınlarındaki bir rampadan fırlatılan füze, başarıyla hedefini vurmuştu.
Görüntüleri Ynetnews'e değerlendiren, İsrail Astronomi Kurumu Başkanı Yigal Pat-El bunun kontrolden çıkmış bir füze olduğunu söyledi. Pat-El'e göre, ışık sipirali, füzeden saçılan yakıttan kaynaklanıyordu. Tartışmalar, akıllara 2009'da Norveç'te ortaya çıkan gizemli bir ışık spiralini getirdi. Benzer biçimde UFO tartışmaları yaratan bu spiralin daha sonra balistik füze denemesi olduğu ortaya çıkmıştı.

DOÇ DR GÜROL: BU FÜZE DENEMESİ : Ankara Üniversitesi Rasathanesi Müdürü Doç.Dr. Birol Gürol, ışıklı cismin bir füze denemesi olabileceğini belirtti. Gürol, şunları söyledi:
"Öncelikli olarak bu cismin bir füze denemesi ile görülebilecek bir özelliğe sahip olduğunu söyleyebilirim. Nedeni ise çekilen görüntülerden birinde; cisimden muhtemelen çıkan gazın girdap yapıya sahip olduğu bu ise cismin büyük ihtimalle yükselirken dönerek hareketi sonucu ortaya çıktığı söylenebilir. Bunun ardından kısa bir süre sonra zaten cisimden gelen ışık azalıyor ve yok oluyor. Muhtemelen atılan füze bir olabilir. Yakıtının tükenmesi sonucunda görünmez hale geliyor."

Öte yandan Rusya'daki 'Ria Novosti' adlı haber ajansı ise Rusya'nın stratejik füze programı çerçevesinde füze denemesi yaptığını açıkladı. Açıklamada Rusya'nın güneyindeki Astrakhan'dan 'Topol ICBM' tipi füzenin ateşlendiğini ve Kazakistan'daki hedefine ulaştığı belirtildi.

http://haber.gazetevatan.com/gizemli-isik-spiralinin-sirri-cozuldu/456402/1/Gundem

 

23. Bülent Arınç; “Biz hop oturup hop kalkıyoruz ama kurul bize inat  ters kararlar vermeye devam ediyor” :

08.06.2012

Bülent Arınç, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'nca, “Türk Sivil  Toplum Kuruluşları Buluşması” etkinlikleri kapsamında bir otelde düzenlenen,  “Medya, İletişim ve Siyaset” konulu oturuma katıldı.RTÜK'ün zaman zaman haberlere konu olan meselesinin dizilerde, haberlerde  yayın ilkelerinin ihlal edilmesi karşısında verdiği müeyyideler olduğunu dile getiren Arınç, şunları kaydetti:“Dizilerde istediğimiz tek şey yayın ilkelerimize uygun hareket  edilmesi. Eğer şikayet ihbar, sayısal kayıt arşivi takibi sırasında kanunun  ihlalini gözlemlersek, rapor tanzim ediliyor, dosya açılıyor ve kurul bunlar  hakkında karar veriyor.

Hepimizin yaşam biçimleri, düşünceleri, dini inançları, dindarlık  dereceleri, aile ve toplum yaşayışları farklı olabilir. Dolayısıyla tek yönlü bir  yayın yapmadığımızı, topluma hitap ettiğimizi, toplumdaki genel geçer kuralların  da farkında olduğumuzu bilmenizi istiyorum. Bir arkadaşımız bir dizide bir  yanlışlık, eksiklik veya rahatsız edici bir sahne, durum bulabilir ama bunun bir  başkası tarafından çok beğenildiğini de unutmamak lazım. Dolayısıyla yayın  ilkelerimiz içinde eğer bir yorum yapma ihtiyacını duyuyorsak, bu yorumu çağdaş  ve özgürlükçü noktada yapıyoruz. O yüzden pek çok dostumuzu memnun edemiyoruz  belki ama artık çağ bunu gerektiriyor.

Mesela bir tarihi dizinin, mutlaka tarihteki gerçeklere uygun olmasını  şahsen istiyorum ama kurulumuz benim bu düşünceme aykırı karar veriyor. Onlar  diyor ki 'Hayır başkan, sen yanlış düşünüyorsun. Bu, bir belgesel değil, bir  dizidir. Bunun içine pek çok fantastik işler de karışabilir, aşk da karışır,  entrika da karışır, eller cepler birbirine karışır' diyor. Ben farklı kanaatteyim  ama ne yapalım ki kurulumuzun başında profesör olunca bu düşünceleri  arkadaşlarımızla görüşüyorlar. Biz hop oturup hop kalkıyoruz ama kurul bize inat  ters kararlar vermeye devam ediyor.”

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20723252.asp

 

24. Trabzon’un Araklı İlçesi’nde meydana gelen heyelanda 55 yaşındaki Fadime Öztürkoğlu ile 18 yaşındaki kızı Münevver Öztürkoğlu hayatını kaybetti. Anne kızın ceesetleri yoğun bir çalışma sonrası bulundukları evin göçüğünden çıkarıldı :

 

08.06.2012

Bölgede dün başlayan ve bugün de devam eden sağanak yağış sonrasında Aytaş Köyü Kıyıdış Boğazı mevkiinde öğle saatlerinde toprak kaydı. Yamaçtan kopan toprak kütlesi, Fadime ve kızı Münevver Öztürkoğlu’nun yaşadığı ahşap köy evini önüne katarak sürükledi. Kayan toprak kütlesinin altında kalan ahşap evin bulunduğu alanda yapılan çalışmaların ardından cesetlere ulaşıldı. Fadime Öztürkoğlu ile kızı Münevver Öztürkoğlu’na ait cesetler yakınlarınca teşhis edildi. Cesetlerin çıkartılması için çalışma sürüyor.

KIZI VE EŞİ KAÇARAK KURTULMUŞ : Toprak altında kalan diğer evin sahibi Halil İbrahim Öztürk ise, kızı Ümran Öztürk’ün sesler duyması üzerine annesi Emine Öztürk ile birlikte kaçarak kurtulduklarını söyledi. Halil İbrahim Öztürk, "Kızım Ümran önce bir rüzgarı sesi duymuş, ardından da taşların eve doğru geldiğini fark edince annesi ile birlikte evden kaçarak kurtulmuşlar" diyerek komşularını kaybetmenin üzüntüsünü yaşadıklarını söyledi.

BAŞKAN ÇEBİ: ÇOK ÜZGÜNÜZ : Olay bölgesine gelen Araklı İlçesi Belediye Başkanı Recep Çebi üzüntüsünü dile getirdi. Başban Çebi, "Dağ çöktü geldi. Çok üzgünüz. İki ev toprak altında kaldı. Diğer evdeki iki kadın kurtuldu, ama bu evdeki anne ve kızı hayatını kaybetti. Cesetlere ulaştık. Şimdi çıkartmak için çalışma yapılıyor. Mağdur olanların ihtiyaçlarını karşılayacağız" dedi. 

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20724897.asp

 

25. CHP'den 4+4+4'e iptal davası :

 

08.06.2012

CHP, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran ve kamuoyunda '4+4+4' olarak bilinen yasanın iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvurunun ardından açıklama yapan CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, 6287 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un ilk maddelerinden itibaren Anayasa'ya aykırılıklar taşıdığını öne sürdü.

ÇOCUK HAKKINA AYKIRI :  Okula başlama yaşının okul öncesi eğitime başlama yaşı olan 5'e inmesinin, devletin çocukları koruma yükümlülüğüne ve BM Çocuk Hakları Sözleşmesi aracılığıyla Anayasa'nın 90. maddesine aykırı olduğunu savunan Tarhan, ''Özellikle küçüklerin el kasları dahi gelişmeden yazı öğrenmeleri, bedensel ve zihinsel gelişmelerini tamamlamadan okul öncesi eğitim hakkı ve sosyalleşmeden yoksun  kılınarak, okula başlamaları Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne aykırıdır'' dedi. 
İSTİSMAR ARTABİLİR : Yasanın eğitimi kesintili hale getirdiğini anlatan Tarhan 'Yasa çocuk gelinler, yoksul erkek çocukların çıraklığa mahkum edilmesi gibi sonuca yol açabilir, çocuk istismarı tehlikesini artırır. Dünya uygulamasında mesleki eğitim yaşının 15-16  olması ve 18'e çekilmesi tartışılırken, bizde 9-10'a indirilmesi Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne aykırıdır'' diye konuştu.Tarhan, ilköğretim kurumlarının 4 yıllık ilkokul ve imam hatipleri de kapsayan 4 yıllık ortaokullardan oluşmasına, ortaokul ve liselerde Kuran-ı Kerim ve Hz. Muhammed'in hayatının isteğe bağlı seçmeli ders olmasına imkan veren 9. maddeyle, 9 ve 10 yaşlarındaki çocuklara dayatma uygulanmasının söz konusu olduğunu söyledi ve ekledi: 'Düzenlemenin bu yaş taki bir çocuk üzerinde ağır baskı yaratması, BM çocuk Hakları Sözleşmesi itibariyle Anayasa'nın 90. maddesine ve laik devlet ilkesine aykırıdır.'

http://www.aksam.com.tr/chpden-444e-iptal-davasi--120380h.html

 

26. Sağlık Bakanı Recep Akdağ, kürtaj konusunda eylem yapan kadınlara tecavüzcüye cezaların ağırlaştırılması için eylem yapma çağrısında bulundu :

 

08.06.2012-Gökhan ARTAN / AHT

ABD'deki temaslarının ardından İstanbul'a gelen Recep Akdağ, kürtaj tartışmalarıyla ilgili çağrısını yineledi. Kürtajın tartışılmasının vatandaştaki bilinci artıracağını belirten Akdağ, "Kürtajın tartışılması vatandaşımızdaki bilinç seviyesini artırıyor ve gereksiz kürtajları bizzat bu tartışmaların azaltacağına eminim. Sonuçta alınacak kararlar ya da oluşturulacak yeni hukuk ne olursa olsun, bu tartışmanın kendisinin ülkeye ve kadınlara yararı var. Tartışalım sınırlarını ben belirleyecek değilim. Bir rapor hazırlıyoruz. Ben Türkiye'de değilken de arkadaşlarımız bunun çalışmasını yaptılar. Bir kurul toplandı geniş bir uzmanlar kurulu. Ben Bakanlar Kurulu'na, Başbakanımıza bilgi arz edeceğim" dedi.

Bir kadına cinsel saldırıda bulunan, tecavüze yeltenen ya da eden erkeğin çok ağır cezalandırılması gerektiğinin altını çizen Akdağ, "Önerimi tekrarlıyorum. Lütfen kürtaj meselesi üzerine kadın hakkı adına hassasiyet gösterenler, bu önerime destek versinler. Ben Sağlık Bakanı olarak kadınların hukukunu, bedensel ve ruhsal sağlığını korumak açısından caydırıcılık itibariyle 'tecavüzcüyle' çok daha ağır cezalar verilmesinden yanayım. CHP'den milletvekillerine diğer partilere soruyorum. Bu işe çok fazla ilgi duyarak üzerine gelen kadın örgütlerine ve diğerlerine soruyorum. Bu teklifime ne diyorlar?" dedi. Kadınların kürtajla ilgili yapmış olduğu eylemlerin hatırlatılması üzerine Akdağ, eylemlerin tecavüzcüye cezaların ağırlaştırılsın diye yapılırsa çok daha hayırlı işlerin yapılacağını sözlerine ekledi. 

http://www.haberturk.com/polemik/haber/749299-tecavuze-karsi-eyle-yapin-

 

27. Oy vermeyene üyelik yok :

 

08.06.2012

12 Haziran seçim sonuçlarını detaylı bir şekilde inceleyen CHP, partiye oy çıkmayan mahalle ve köyleri tek tek mercek altına aldı: Partiye oy vermediğini tespit ettiği bin 903 üyeyi partiden attı

CHP, 12 Haziran 2011 seçimlerinde partisine oy çıkmayan mahalle ve köylerdeki bin 903 üyesinin üyeliğini düşürdü.

12 Haziran seçim sonuçlarını detaylı bir şekilde inceleyen CHP, partiye oy çıkmayan mahalle ve köyleri tek tek mercek altına aldı.

Bunun üzerine partiye oy çıkmayan bu mahalle ve köylerde ikamet ettiği tespit edilen bin 945 kişinin oy kullanıp kullanmadığının belirlenmesi amacıyla il ve ilçe başkanlıklarına talimat verildi.

İlgili ilçe başkanlıklarının çalışması üzerine, geçerli gerekçeleri olan 42 kişinin üyeliğinin devam etmesine, geri kalan bin 903 kişinin ise parti üyeliğinin düşürülmesine karar verildi.

Tek tek soruşturdu : 12 Haziran 2011 seçimlerinde yüzde 25,9 oy alan CHP, seçim sonuçlarını mahalle ve köylere varıncaya kadar kapsamlı bir analize tabi tuttu. Bu doğrultuda CHP’ye oy çıkmayan mahalle ve köyleri mercek altına alan CHP yönetimi, CHP’nin oy alamadığı bu yerleşim yerlerinde CHP’nin kayıtlı üyesi olup olmadığını araştırdı. CHP’ye oy çıkmayan bu yerleşim birimlerinde toplam bin 945 kayıtlı üyesi bulunduğunu tespit eden parti yönetimi, il ve ilçe başkanlıklarına gönderdiği genelgeyle, partiye oy vermediği kesin olarak bilinen bu bin 945 üyenin tek tek soruşturulmasını talep etti.

Üye sayısı arttı : Bu kapsamda parti üyelerine, seçim günü başka bir yerde görevli olup olmadıkları ve CHP’ye oy vermeme gerekçeleri soruldu. Yapılan araştırma sonucunda “geçerli gerekçeleri olan 42 kişinin üyeliklerinin devam etmesine”, “üyelikleri düşürülmesi istenen bin 903 kişinin ise üyeliklerinin ise tüzüğün 19. maddesi doğrultusunda düşürülmesine karar verildi.

Tüzüğün 19. maddesi, “Bir partilinin, yasaların ve tüzüğün öngördüğü nitelikleri taşımadığı anlaşılırsa MYK kararıyla partiden ilişiğinin kesilmesi” hükmünü içeriyor.
Öte yandan CHP’nin üye sayısının 1 Haziran itibarıyla 991 bin 374’e yükseldiği öğrenildi. CHP’nin iki ay içinde üye sayısını 16 bin 607 artırdığı, aynı süre içinde kadın üye sayısının 6 bin 338, genç üye sayısının ise 4 bin 87 artış kaydettiği belirtildi.

http://www.aksam.com.tr/oy-vermeyene-uyelik-yok--120272h.html

 

28. ‘Özür’ boykotu : Erdoğan’ın ‘Az çalışıyorlar, daha fazla tatil yapıyorlar dediği öğretmenler, SBS’de görev bıraktı :

 

09.06.2012

Türkiye’nin her bölgesinde yapılan eylem, en fazla Diyarbakır’da etkili oldu. 2 bin öğretmen görevi boykot edince yerlerine sivil polisler ve vergi memurları sınava girdi.
Dün liselere giriş için yapılan Seviye Belirleme Sınavı’na (SBS) boykot damga vurdu. Boykotun nedeni ise, Başbakan Erdoğan’ın, iki hafta önce memurlarla birlikte grev yapan öğretmenler için az çalıştıklarını, daha fazla tatil yaptıklarını ve diğer memurlardan çok daha fazla kazandıklarını söylemesiydi. Bu sözlerin ardından özür bekleyen öğretmenler, dün de SBS’yi boykot etti. 680 bin öğretmenden yaklaşık 300 bini, sınav görevlendirmesi için ismini listelere yazdırmadı. Gönüllü olmayan öğretmenlerin sayısı bu denli yüksek olunca da, bazı illerde valiliklerce resen görevlendirmeler yapıldı. 
Doktor raporu aldılar : Gösterilen tepkinin sembol şehri ise Diyarbakır oldu. Diyarbakır’da 400’ü gönüllü , 3 bin 600’ü de resen görevlendirin toplam 4 bin öğretmen sınava girecekti. Ancak sendikalara üye bin 800 civarında öğretmen rapor alarak veya gitmeyerek tepkisini dile getirdi. Valilik de, köylerde görev yapan öğretmenler, idareciler, stajyer öğretmenler, lisans mezunu memurlar ve sivil polisler ile gözetmen açığını kapamaya çalıştı. Yine valilik tarafından hastanelere de öğretmenlere rapor vermeyin talimatı verildi. 
Her ilde eylem vardı : Türk Eğitim Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, boykotla ilgili şu bilgileri verdi: “Her ilde bu eylem yapıldı. Sendikalar doğrudan doğruya karar almadı. Alsaydı çok daha fazla öğretmen görev yapmazdı. Bu eylemin nedeni Başbakan’ın öğretmenler için söylediği sözleri. Öğretmenler Başbakan’a kızdı.” Eğitim Bir Sen Genel Sekreteri Ali Yalçın ise şunları söyledi: ”Öğretmenler haklı olarak tepkilerini gösterdi. Bunun adı bir sivil direniştir. Sınavda gözetmen öğretmen 39 TL alıyor. Polis 44, şoför 55, sınav komisyonu üyesi ise 110 TL alıyor.” 
Konya’da Sistem Dergisi Dershanesi’nin Yönetim Kurulu Başkanı Naci Atalay, SBS’de A kitapçığında yer alan Fen Bilimleri Bölümü’ndeki 9’uncu kimya sorusunun hatalı olduğunu iddia etti. Naci Atalay, 9’uncu soruda “Kırılgandır. Yüzeyi Mattır. Oda sıcaklığında katıdır. Elektron almaya yatkındır’ özellikleri verilen element, aşağıdaki hangi periyodik tabloda koyu renkle belirtilen bölgede yer alır?” denildiğini belirterek şıklarda iki seçeneğin karıştırılabileceğini söyledi: “Hem B seçeneğinin, hem C seçeneğinin taralı bölgesinde bulunan bazı elementlerin yukarıdaki özellikleri taşıdığını gördük. Doğru şık olduğu açıklanan B seçeneği hatalıdır. En yakın cevap ’C’ gözüküyor.” 

FİNAL DERSHANESİ : Hata yok, yorum farkı : Ancak Final Dershanesi Rehberlik Uzmanı Celil Vardar, soruda hata olmadığını belirterek, “Soruyu uzun uzun tartıştık. Hiçbir hata yok. Sadece yorum farkı olabilir. Belki biraz daha açık sorulabilirdi” dedi. 
1 milyon öğrenci ter döktü : Liselere giriş için yapılan Seviye Belirleme Sınavı, 654’ü yurt içi ve 10’u yurt dışında olmak üzere toplam 664 sınav merkezinde 3 bin 828 binada yapıldı. Sınava 1 milyon 98 bin 243 ilköğretim 8. sınıf öğrencisi girdi. 100 sorunun yöneltildiği sınavda, öğrencilere 120 dakika süre tanındı. Sözlük, hesap cetveli, hesap makinesi, çağrı cihazı, cep telefonu gibi iletişim araçları ile her türlü bilgisayar özelliği bulunan cihazların alınmadığı sınava, saat fonksiyonu dışında özellikleri bulunan saatler bile alınmadı. 

http://haber.gazetevatan.com/Haber/456732/1/Gundem

                                  

29. Kitabın adı: “Bülent ve Ben”

 

10.06.2012
Eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Ecevit, ’Bülent ve Ben’ kitabını yazıyor. Uzun zamandır bu kitabın çalışması içinde olduğunu söyleyen Rahşan Ecevit, "60 yılı Bülent ile olmak üzere 88 yıllık bir ömürün hikayesini yazıyorum" diye konuştu.
Çankaya İlçesi’nde kütüphaneyi andıran evinde görüştüğümüz Rahşan Ecevit, ömrünün 60 yılını geçirdiği merhum eşi Bülent Ecevit ile çok dolu ve güzel şeyler yaşadıklarını belirtirken, "Bunları hepsini yazmak uzun zaman alıyor. Kitabın bitmesine çok var. Ama bitireceğim" dedi. Bülent Ecevit’in kitaplarını daktiloda yazdığını hatırlatan Raşhan Ecevit, "Ben bilgisayara geçtim. Kitabı bilgisayarda yazıyorum. Gerçi son dönemlerinde Bülent de bilgisayara geçmeye başlamıştı" diye konuştu.
"ARAŞTIRMA KOMİSYONU İSTERSE GÖRÜŞÜRÜM" : Raşhan Ecevit, TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’ndan kendisine görüşme isteği gelmediğini anlatırken, "Şu ana kadar bana ulaşan bir şey yok. Ancak, isterlerse görüşürüm. O süreçte yaşananlar ve yaşadıklarımız, şahit olduklarımız ne varsa anlatırım" dedi.
Son dönemlerde Bülent Ecevit’in yakın koruması Recai Birgün’ün açıklamalarına da değinen Rahşan Ecevit, "İddia ettiği çoğu şeyler hayal ürünü. Söylediği, iddia ettiği şeyler akla mantığa aykırı şeyler" ifade etti. 

Rahşan Ecevit, Çankaya’daki Oran semtindeki evinde Bülent Ecevit’in masasında, yüzlerce belge ve kitabı tarayarak ’Bülent ve Ben’ kitabını yazdığını, artan zamanlarda ev işleri, bahçedeki çiçeklerin bakımı ve kedileriyle ilgilendiğini, sağlığının yerinde olduğunu sözlerine ekledi.

http://haber.gazetevatan.com/kitabin-adi-bulent-ve-ben/456630/1/Gundem

           

30. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu açık konuştu!

 

10.06.2012
CHP lideri Kılıçdaroğlu, Kürt sorununun çözümüne ilişkin önemli bir adım attıklarını, bunun arkasının mutlaka geleceğini belirterek, “Bütün mesele bu sorunun çözülmesi. Bu sorun çözülür, insanlar yaşamını yitirmezlerse, bu benim genel başkanlığıma mal olacak olsun” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TRT 1’de yayımlanan “Politik Açılım” programında, gazetecilerin Kürt sorununun çözümüne ilişkin sorularını yanıtladı. “Biz MHP için ‘buyurun gelin, sorunu çözelim’ derken, Sayın Başbakan, MHP’ye yönelik oldukça sert üsluplar kullandı” diyen Kılıçdaroğlu, “Yani açıkça ’masaya gelmeyin’ diyor, bu doğru değil. Bizim sorumluluğumuz kadar iktidarın da sorumluluğu var. İktidar, MHP’ye çağrı yapacak. Sert çağrılar değil, daha yumuşak bir üslup kullanacak. Onlar bu ülkenin köklü bir siyasal partisi, köklü bir siyasi anlayışı temsil ediyorlar” dedi. Çözüm üretmek gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“Bu böyledir” : “Sayın Hakan Fidan’ın, Başbakan’ın talimatıyla gidip görüşmesi... Devlet meşru zeminlerde gayrimeşru ilişkilere giremez. Bu böyledir. Amerikan dizisi vardır, ‘Görevimiz Tehlike’. Hatırlarsanız orada böyle bir bant çalar, görev verir, ‘eğer yakalanırsan, ne sen bizi tanıyorsun ne biz seni tanıyoruz, ceza alırsan da bir şey yapamam’ der. Bant da kendi kendini imha eder. Bu aslında meşru bir devlette olması gereken olgudur. Şimdi biz ne yaptık, gönderdik, ‘git görüş’ dedik. Kamuoyuna yansıdı, savcı ‘suç unsuru var’ dedi. ‘Vay efendim sen nasıl çağırırsın’. Hemen apar topar yasayı değiştirdik. Özel yetkili mahkemelere ilke olarak karşıyız. Demokrasilerde bunların olmaması gerekiyor. Hakan Fidan dolayısıyla duyulan duyarlılık, ‘nasıl ğırırsınız, bana ulaşacaklardı, beni de çağırabilirlerdi’ noktasına gelince, sayın Başbakan yıldırım hızıyla yasayı çıkardı. Peki bu mahkemelerin yıllardır tutukladıkları, niye tutuklandığını bilmediği halde içeride kalan insanlara aynı duyarlılık niye gösterilmesin?”
Yarın size de gelirlerse : Kılıçdaroğlu, “Şimdi Kürt sorununu çözüm konusunda bir inisiyatif alıyorsunuz. Yarın size de gelirlerse ne olacak?” soruy “Gideriz, hesabını veririz. Bir sorun yok. Bütün mesele bu sorunun çözülmesi. Bu sorun çözülür, insanlar yaşamını yitirmezlerse, bu benim genel başkanlığıma mal olacaksa olsun” diye cevapladı.
MHP’ye anlayış : “Bu MHP’siz olabilir mi?” sorusu üzerine ise Kılıçdaroğlu, ”Parlamento zemininde olmaz” dedi. Sorunun, 30-35 yıllık bir sorun olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, “Biz bir yol haritası çizdik, ertesi gün herkes oraya ‘evet’ diyecektir diye bakmamamız lazım, sabırla bakmamız lazım. O nedenle MHP’yi de anlayışla karşılamak lazım. Bu olay bizi umutsuzluğa sevk etmemeli. Toplum ‘ben çaresiz kaldım’ dememeli. Siyaset kurumu toplumun önünü açmalı ve ona umut vermeli. Önemli bir adım attık. Ne kadar önemlidir onu zaman gösterecek. Bunun arkası mutlaka gelecektir” diye konuştu.

Doğu ve batı arasında ciddi sıkıntı olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, bu sıkıntıları Türkiye’nin yok edebileceğini, ancak toplumu germeden, kutuplaştırmadan bir barış ortamı sağlanabileceğini, olaya çok umutsuz bakmamak gerektiğini kaydetti. Kılıçdaroğlu, “MHP’yi de ikna ederiz, BDP’yi de ikna edebiliriz, bir araya gelebiliriz.”
Kavga çıkınca gitmedi : CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, dünkü programında bulunan “CHP İstanbul İl Gençlik Kolları Kongresi”ne gitmekten gençlerin kavga etmesi nedeniyle vazgeçti. Kongrenin gerçekleştirildiği Caferağa Spor Salonu’nun yeterince dolmaması ve gençlerin kendi arasında kavga etmesi üzerine Kılıçdaroğlu programını değiştirdi. Kongrede iki adayın taraftarları pankart asma yüzünden birbirine girmiş ve arbede yaşanmıştı.

http://haber.gazetevatan.com/chp-lideri-kemal-kilicdaroglu-acik-konustu/456811/9/Siyaset

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20731878.asp

 

31. Merkez üssü Ölüdeniz açıkları olan 6,0 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Saat 15:44'te yaşanan deprem başta Muğla olmak üzere, Akdeniz ve Ege Bölgesi'ndeki bir çok şehirde hissedildi. Depremde can kaybı olmadı. Kandilli Rasathanesi ilk olarak 6,1 olarak açıkladığı deprem şiddetini 6,0 olarak düzeltti. Depremin ardından ise 4,9 ve 4,7 büyüklüğünde iki artçı deprem daha meydana geldi :

 

10.06.2012

"30 SANİYE SÜRDÜ" Depremi yaşayanlar, sarsıntının çok şiddetli olduğunu ve depremin 30 saniye boyunca hissedildiğini söyledi

AFAD: CAN KAYBI : Acil Durum Yönetimi  Başkanlığı (AFAD), Akdeniz açıklarında meydana gelen 6 büyüklüğündeki deprem  sonrası can kaybı olmadığını bildirdi.  AFAD'dan yapılan yazılı açıklamaya göre, deprem sonrası Muğla, Aydın,  Antalya veİzmir'deki ilgililerle yapılan görüşmeler ve incelemeler sonucunda can  kaybı tespit edilmedi. AFAD Başkanlığı'nca tedbir amaçlı olarak, Afyon ve İzmir İl Afet ve Acil  Durum Müdürlüğü'nden 10'ar kişi olmak üzere, 20 kişilik bir ekip Muğla'ya  gönderildi.

"CAMDAN ATLAYANLAR VAR" :Muğla Vali Yardımcısı Faruk Necmi Kurt, deprem nedeniyle ölü ve yaralı olmadığını, iki vatandaşın panik nedeniyle camdan atladığını söyledi. Muğla Sağlık Müdürü Cihan Tekin de “Bize gelen bilgilere göre hastanelere 6-7 kişi intikal etti. Bunlar da deprem esnasında korkuyla balkondan, pencereden atlayan kişiler” dedi. Tekin yaptığı açıklamada, olayın meydana gelmesinin ardından 112 Acil Servis ve UMKE ekiplerinin Fethiye Ölüdeniz'e sevk edildiğini söyledi.

FETHİYE'DE ELEKTRİK VE İNTERNET KESİLDİ : Fethiye’de vatandaşlar sokağa dökülürken camdan ve balkondan atlayanların olduğu öğrenildi. Fethiye'de ayrıca elektrik ve internet bağlantısında kesintiler yaşandı.  Bölgede son bir ayda irili ufaklı yaklaşık 200 sarsıntı meydana gelirken 5 haziranda Marmaris 4.6, 9 haziranda Muğla Köyceğiz 4.2 büyüklüğünde depremlerle sallanmıştı.

"DÜNYANIN EN ÇOK DEPREM ÜRETEN BÖLGELERİNDEN BİRİSİ" : İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Prof. Okan Tüysüz, Ege Bölgesi'nin gerilme bölgesi olduğuna dikkat çekerek, "Bu bölgede çok sayıda fay var ve bunlar 7.2'lere ulaşan depremler üretti. Güney Ege'de Rodos Adası'ndan çıkarak Fethiye'ye ulaşan, buradan da Burdur'a kadar giden bir fay var. Sonuçta Ege bölgesinin jeolojik yapısı içerisinde olağan bir deprem olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü orası dünyanın en sık deprem üreten bölgelerinden birisi. Bundan sonra 5.1'e kadar ulaşan artçılar beklenebilir" dedi.

PROF. DR. AHMET ERCAN: "BEKLENEN DEPREM DAHA BÜYÜK"

Geçen yıl böyle bir deprem beklendiğini söylemiştim. Fethiye’de aşağı yukarı 40 yıldır bir deprem olmuyordu. Fethiye her zaman bizim deprem beklediğimiz bir yerdir. Deprem süresini doldurmuştu. Fethiye’de beklenen deprem daha büyüktür. Bu depremin ardından daha büyük yeni bir deprem gelebilir mi sorusunu yanıtlamak güç ama kendi adıma konuşacak olursam daha büyük bir deprem olması şu an için zor.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20732177.asp

 

32. 'CHP ile aynı noktaya mı geliyorsunuz?' sorusuna cevap verdi :

 

10.06.2012

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, “Bir yandan askeri ve sivil vesayete karşı, çeteye, mafyaya, başka güç odaklarına karşı Türkiye'yi rahatlatan, milletin önünü açan adımlar atarken, öte yandan başka vesayet makamlarının oluşmasına da izin verilemez, verilmemesi de lazım. Özel yetkili mahkemelerin yasaların kendilerine çizdiği sınırlar içerisinde görev yapması lazım” dedi.

Bekir Bozdağ, katıldığı bir televizyon programında gündemdeki soruları yanıtladı.

"CHP ile aynı noktaya mı geliyorsunuz" sorusuna cevap :Bozdağ, “Özel yetkili mahkemeler konusunda CHP ile aynı noktaya mı geliyorsunuz?” sorusu üzerine şunları söyledi:

“Özel yetkili mahkemeler konusunda Ak Parti'nin, hükümetin kanaati önceden beri belli. Biz bugüne kadar özel yetkili mahkemeleri övücü bir açıklamanın içinde hiç olmadık. Geriye doğru bakarsanız, 'özel yetkili mahkemeler hukuk devletinin olmazsa olmazıdır, hukuk devletinin gereğidir' diyen bir açıklamamız olmadı. Geçmişte de biz devlet güvenlik mahkemelerine karşı duruşlar ortaya koymuş, özel yetkili ağır ceza mahkemeleri kuruluş sürecinde de biz mahkemelerin daha demokratik ve hukuk devletinin gereklerini daha fazla taşıyan bir biçimde oluşturulması konusunda çabalarımız oldu. Biz Türkiye'nin hukuk devleti niteliğinin içini doldurmak için önemli adımlar attık. Özel yetkili mahkemelerin geçici mahkemeler olduğunu, Türkiye'nin birtakım ihtiyaçlarından kaynaklandığını, bazı suçların soruşturulması ve kovuşturulmasının ayrıcalıklı birtakım özellikler taşıdığını, bu nedenle de ihtiyaçtan kaynaklandığını ve bu ihtiyaç devam ettiği sürece bu mahkemelerin devam edeceğini söyledik.”

“Sadece özel yetkili mahkemeler sayesinde değil, bir iklim sayesinde” : “Özel yetkili mahkemeler konusunda yapılacak değişikliklerin Balyoz, Ergenekon gibi davaları, 28 Şubat soruşturması gibi davaları olumsuz yönde etkileyeceği eleştirisi var. Bu davalarda yeni yasal düzenleme nedeniyle tahliyeler olacak mı?” sorusuna Bozdağ, şu yanıtı verdi: “Yapılacak değişiklikte Türk Ceza Kanunu'ndaki darbe suçları diye bilinen suçların unsurları düşürülmüyor, cezaları değiştirilmiyor, tutukluluk nedenleri değiştirilmiyor. Yani bir fiil var, suçsa suç olmaya devam ediyor, cezası devam ediyor, tutuklama nedeni devam ediyor. Dün hangi saiklerle mahkemeler karar veriyorlarsa, o kararları vermelerine veya aksi bir karar vermelerini gerektirecek bir durum varsa onu vermelerine bugün engel olmadığı gibi bu düzenlemelerden sonra da engel bir durum yoktur. Sanki suçlar, cezalar değiştiriliyormuş, tutukluluk nedenleri kaldırılıyormuş, tahliyeler oluyormuş gibi bir hava yaratılmak isteniyor. Fevkalade yanlış bir durum.

Bugün Türkiye darbelerle, muhtıralarla yargı yoluyla bir hesap soruyorsa bu hesabı soran ortamı, iklimi yaratan ve bu yolları açan güç siyasi iktidardır ve Ak Parti'dir. Bu sadece özel yetkili mahkemeler sayesinde değil, bir iklim sayesindedir. Mahkemeler dün de vardı, savcılar dün de vardı, bizim ceza kanunumuz dün de vardı, ceza usul kanunumuz dün de vardı. Biz bu suçları yeniden ihdas etmedik, yeniden koymadık. Bu mevcut 250. maddenin usulü DGM'lerde aynen vardı. Dün de vardı bunlar. O maddelerin dünkü ceza kanununda numarası fraklıydı, ama içeriği aynıydı. Peki neden 28 Şubat olduğunda yargı mensupları Genelkurmay'a gidip ayağa kalkıp paşaları alkışlarken bir soruşturma başlatmadılar? Şu an soruşturmayı başlatanların o zaman bir kısmı hakim ve savcıydı. Hukuk aynı hukuk, yargı aynı yargıydı.

Eğer Ak Parti iktidarı olmasaydı, bizim attığımız adımlar olmasaydı, DGM'ler veya özel yetkili mahkemeler devam ederdi, ama hiçbir cumhuriyet savcısı kalkıp da Ergenekon'dur, Balyoz'dur, 28 Şubat'tır vesaire, bunlara karşı soruşturma başlatmayı aklından dahi geçiremezdi. Bu cesareti Ak Parti iktidarının attığı adımlar, yaptığı hizmetlerin doğurduğu iklim yaratmıştır ve öyle devam ediyor. Siyasal iktidar bu noktada samimiyetle durmamış olsaydı bunların hiçbirisi bugün Türkiye'de konuşulan şeyler olmazdı. Yine savcılar, yargıçlar dün olduğu gibi rütbeli birinin karşısında farklı tavırlar sergileyen grupta bulunabilirdi.”

“Bizim yapmak istediğimiz şey, usule ait birtakım düzenlemeler yapmaktır”

Bekir Bozdağ, “Yargı siyasal alana girdiği için mi özel yetkili mahkemelerle ilgili adımları atıyorsunuz?” sorusuna, “Bir defa darbe teşebbüsü, demokrasiye, milli iradeye karşı iddia edilen suçlara ilişkin yargılamalar yapılan düzenlemelerden kesinlikle halel görmeyecektir. Terörle mücadele kapsamında işlenmiş suçlarla alakalı konularda da bu anlamda bir şey olmayacaktır. Bizim yapmak istediğimiz şey suçların unsurlarını ve cezalarını değiştirmek değil. Bizim yapmak istediğimiz şey usule ait birtakım düzenlemeler yapmaktır, eleştiri konusu olan bazı hususları ortadan kaldırmaktır” yanıtını verdi.

Bu konudaki çalışmaların bitmek üzere olduğunu belirten Bozdağ, detaylar netleştikten sonra bunu kamuoyuyla paylayacaklarını bildirdi. Başbakan Yardımcısı Bozdağ, “Bir yandan askeri ve sivil vesayete karşı, çeteye, mafyaya, başka güç odaklarına karşı Türkiye'yi rahatlatan, milletin önünü açan adımlar atarken, öte yandan başka vesayet makamlarının oluşmasına da izin verilemez, verilmemesi de lazım. Özel yetkili mahkemelerin, yasaların kendilerine çizdiği sınırlar içerisinde görev yapması lazım” dedi.

http://www.aksam.com.tr/chp-ile-ayni-noktaya-mi-geliyorsunuz-sorusuna-cevap-verdi--120585h.html

 

Saygılarımızla,

Av. Muazzez ÇÖRTELEK | Tüm Yazıları
Hits: 14217