ABD’nin saygın gazetelerinden The Wall Street Journal’ın Uludere  faciasına yol açan istihbaratın Türk tarafına ABD’nin uçurduğu bir  insansız hava aracı tarafından iletildiğini yazması dün büyük bir  dalgalanmaya yol açtı.
 
Bunun önemli bir nedeni, bu haberin daha önce Türk makamları tarafından yapılmış açıklamaların bir bölümüyle tezat oluşturması, bunların inandırıcılığını gölgelemesiydi.
GENELKURMAY’DAN GECİKMELİ AÇIKLAMA
Arşivleri taradığımızda, 28 Aralık gecesi Irak sınırında yaşanan ve  çoğu çocuk yaşta olmak üzere 34 vatandaşımızın F-16’lardan atılan  bombalarla hayatını kaybettiği bu olay öncesinde Türk tarafının  aktarımına göre, “üç aşamalı bir istihbarat akışı”nın gerçekleştiğini görüyoruz.  
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın 2 Ocak tarihinde TBMM’de yaptığı konuşmaya göre, olay günü 1) “50 kişiye yakın bir grubun düzenli koldan sızma amaçlı bir hareketliliğe girdiği” yolunda “birden fazla haber kaynağından  istihbarat gelmiş”, 2) “Bu istihbarat farklı kanallardan teyit edilmiş”,  3) Ardından “İHA’lar hareketlililiği takip etmiş” ve 4) “Bütün bu haberler birbiri ile örtüşünce uyarıdan sonra uçaktan bombalama yapılmıştır.”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 30 Aralık tarihli açıklamasına göre de “İstihbarat  örgütlerinin 10 gün kadar önce verdiği bilgi üzerine yapılan  bir  uçuştaki görüntüler neticesinde (bombardıman amacıyla) uçaklar  kalkmıştır.”
Hükümet kanadının bu açıklamaları,  bombalama kararının birden fazla istihbarat kaynağına dayandığını  gösteriyor. Milli Savunma Bakanlığı tarafından geçen ay olayı araştıran  TBMM Komisyonu’na verilen brifingde de “olay öncesindeki istihbaratın milli kaynaklardan alındığı” vurgulanmıştı.
WSJ  ise 28 Aralık günü gelen ilk istihbaratın ABD kaynaklı olduğunu ileri  sürmüştür. Genelkurmay Başkanlığı, dün akşam saatlerinde yaptığı  açıklamada bu haberi tekzip ederek, “ilk görüntü tespitinin TSK’ya ait insansız hava aracından yapıldığını” belirtmiştir.
Bu açıklama, Amerikan tarafından sonradan bilgi verilmiş olması ihtimalini dışlamıyor.
GÖRÜNTÜYÜ İLK KİMİN VERDİĞİ ÖNEMLİ Mİ?
İlk görüntünün ister Türk, ister ABD tarafının istihbarat aracından  alınmış olması, karşımızda 5 aydır asılı duran 34 insanın öldüğü  gerçeğini değiştirmiyor. Bu tür haberler, ardından yayımlanan gecikmeli  tekzipler zihinleri biraz daha karıştırıyor, kamuoyunda zaten var olan  belirsizliği daha da derinleştiriyor.  
Hukukun üstünlüğünün  geçerli olduğu, insana değer verilen ülkelerde tek bir vatandaşın, değil  ölümü, yüzünün çizilmesi bile büyük bir olaydır. Devlet, karşısındaki  her insanın hayatını korumak, onun haysiyet ve onuruna saygı göstermekle  yükümlüdür.
Gelgelelim Türkiye’de devlet ister tek parti, ister  çok partili dönemde olsun, ezelden beri vatandaşına hoyratça davranmakta  bir beis görmemiştir, böyle davranmaya da devam etmektedir. Öyle olduğu  içindir ki, 34 vatandaşın ölümünden bu yana yaklaşık 5 ay geçtiği halde  henüz özür dilenmediği gibi, olayın nasıl meydana geldiği, ölümlerden  kimlerin sorumlu olduğu konusunda kamuoyuna doyurucu bir açıklama da  yapılmış değildir.
Gerçek demokrasilerde seçilmişlerin halka  hesap vermeleri en temel ilkelerden biridir. Bu haliyle Uludere  faciasında demokrasinin çok temel bir yükümlülüğünün hâlâ yerine  getirilmediğini söyleyebiliriz.  Yine üçüncü dünya rejimlerine özgü bir  durumla karşı karşıyayız.
TRAVMA DAHA DA AĞIRLAŞIYOR
Meselenin daha vahim yönü şudur. Bu olay, özellikle Kürt kökenli  vatandaşlarımızda çok büyük bir kırılmaya yol açmış, büyük bir  bölümündeki yerleşik mağduriyet algısını daha da güçlendirmiştir.
Kürt  sorununun çözümü önündeki en temel önceliklerinden biri, Türklerle  Kürtler arasında beraber yaşama iradesinin güçlendirilmesi olmalıdır.  Korkarız Uludere faciası, aradaki gönül köprülerinin biraz daha  atılmasına yol açabilir.
Bu dosyanın hükümet tarafından idare  ediliş şekli, facianın yaratkış olduğu travmayı daha  da ağırlaştırıyor,  sorunu kangrene dönüştürüyor.
Hatayı kabul edip özür dilemek,  insan hayatına değer veren, ölülerin hatıralarına saygı duyanmedeni bir  devlete yakışan bir davranış olacaktır.
Uludere dosyasıbu haliyle Türkiye açısından artık erdemli bir devlet olma sınavına dönüşmüştür.
TRAVMA DAHA DA AĞIRLAŞIYOR
Meselenin daha vahim yönü şudur. Bu olay, özellikle Kürt kökenli  vatandaşlarımızda çok büyük bir kırılmaya yol açmış, büyük bir  bölümündeki yerleşik mağduriyet algısını daha da güçlendirmiştir.  
Kürt  sorununun çözümü önündeki en temel önceliklerden biri, Türklerle  Kürtler arasında beraber yaşama iradesinin güçlendirilmesi olmalıdır.  Korkarız Uludere faciası, aradaki gönül köprülerinin biraz daha  atılmasına yol açabilir.
Bu dosyanın hükümet tarafından idare ediliş  şekli, facianın yaratmış olduğu travmayı daha da ağırlaştırıyor, sorunu  kangrene dönüştürüyor. 
Hatayı kabul edip özür dilemek, insan  hayatına değer veren, ölülerin hatıralarına saygı duyan medeni bir  devlete yakışan bir davranış olacaktır. 
Uludere dosyası bu haliyle Türkiye açısından artık erdemli bir devlet olma sınavına dönüşmüştür.
(Hürriyet)