İRAN’ın İstanbul’da yapılan “Suriye’nin Dostları Grubu”nu, Suriye’nin düşmanları olarak nitelemesi Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu sinirlendirmiş. İran Dışişleri Bakanı’nı arayarak uyarıda bulunmuş.
İran Dışişleri Bakanı ile Davutoğlu’nun arasında geçen konuşmanın ilginç olan bir yönü de İranlı bakanın, nükleer müzakereler ile ilgili olarak yapılacak toplantının yeri olarak “İstanbul öncelikli ama onun yerine Şam, Bağdat veya Beyrut da olabilir” açıklamasını yapmış olması.
Davutoğlu, İranlı bakan Salihi’ye “Bu ne demek? Daha iki gün önce İran’a başarılı bir ziyaret yaptık. Bu tutum Başbakanlık heyetine gösterilen saygı ile bağdaşmıyor” demiş.
Neden bu kadar şaşırdığını anlayamadım doğrusu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kore dönüşü “yol yorgunuyum” demeden Ahmedinejat ile görüşmek için Tahran’a gitti ama uyduruk bir hastalık gerekçesiyle bir gün bekletildi. Ahmedinejat’ın “Hastayım, görüşemeyiz” dediği gün başka temaslar yaptığı ise saklandı.
İran her fırsatta Türkiye’nin bölgede etkin güç gibi görünmesine karşı tutumlar içine giriyor, ama bizim “sıfırcı hoca” bir türlü bunları anlamıyor.
“İdeolojik körlük” günümüz dış politikasının en önemli handikapı olmaya devam ediyor.
Bu da Cumhurbaşkanı’nın ‘uyarısı’!
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün Harp Akademileri’nde dün yaptığı konuşmanın basına dağıtılan yazılı metninde şöyle bir bölüm var:
“Demokrasiyi tüm kurum, teamül ve evrensel kriterleriyle benimsediğimiz vakit ülkemizde gerçek barış ve huzuru yakalayabiliriz. Bu bağlamda, gelişmiş bir demokrasinin sadece seçimler sonrasında çoğunluğun iradesinin icraata yansıması olmadığını belirtmek isterim. Gelişmiş bir demokrasi, anayasal düzen içinde tüm kurum ve kuruluşlar bakımından fren ve denge sistemlerinin hakim olduğu, hukukun üstünlüğü ilkesi zemininde temel hak ve özgürlüklerin herkes için kıskançlıkla korunduğu, adaletin gecikmeden tecelli ettiği bir düzendir. Bu bağlamda, ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğü ile farklılıklara hoşgörüyle yaklaşmaya özellikle dikkat çekmek istiyorum.”
Cumhurbaşkanı ile her zaman aynı fikirde olamıyorum, onun için aynı şeyleri düşündüğümüzü görünce üzerinde durmadan geçmek istemedim.
Geçen gün Anayasa Mahkemesi Başkanı da “demokrasideki güçler ayrılığı” konusuna dikkat çekmiş, yürütmenin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceklerini söylemişti.
Şimdi de Cumhurbaşkanı demokrasinin sadece bir “çoğunluk rejimi” olmadığını vurgulama ihtiyacı hissediyor.
“Fren ve denge sisteminden” söz ediyor ki bu da Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın “güçler ayrılığı” konusundaki endişelerini paylaştığını düşündürtüyor bana. “İfade, basın ve örgütlenme özgürlüğü ile farklılıklara hoşgörüyle yaklaşmaya” çağırdığı cümlenin benzerlerini de bugüne kadar genellikle AB temsilcilerinin raporlarında okurduk.
Yukarılarda bizim henüz çözemediğimiz bir tartışma yaşanıyor gibi geliyor bana!
(Hürriyet)