Hukuk Gündemi 3

~ 25.02.2012, Av. İ. Güneş GÜRSELER ~

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin İki Gazeteci; Tuncay Özkan Ve Erbil Tuşalp Hakkındaki Kararları Gündemimizden Hiç Düşmeyen, Adil Yargılanma Hakkı, Tutklanma Nedenleri, Tutukluluk Süresi, Basın Özgürlüğü, Eleştiri Sınırları, Hoşgörü Gibi Kavramları Yeniden Öne Çıkardı.
Bu Kararlar Üzerindeki Tartışmalar Mahkemelerimizin Bu Kavramlara İlişikin Kabul Ve Yorumları Açısından Da Önemli İdi:

AİHM'nin Tuncay Özkan Kararı Yorumları:
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=315674
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Tuncay Özkan / Türkiye davası ile ilgili olarak 2011 Aralık ayında aldığı karar konusunda yazılanları, söylenenleri şaşkınlıkla izledim. Kamuoyundaki yanlış değerlendirmeleri önlemek amacıyla bazı hususları açıklığa kavuşturmanın yararlı olacağını düşünüyorum:
1. AİHM’nin kararı kabul edilebilirlikle ilgili bir ara karardır. Bu kararda, bazı şikâyetler kabul edilir, bazıları da kabul edilmez bulunmuştur. Kabul edilir bulunan şikâyetlerle ilgili olarak dava sürecek ve bir karara bağlanacaktır. Kabul edilebilir şikâyetler, görüş almak amacıyla hükümete bildirildi.
2. Tuncay Özkan davası, ne benzer başka davalar için bir pilot dava ne de AİHM içtihadı açısından orijinal bir dava. Buna benzeyen, Türkiye’ye karşı açılmış, karara bağlanmış pek çok dava bulabilirsiniz.
3. AİHM’nin Ergenekon örgütünü kabul edip etmemesi söz konusu olamaz. Ulusal yargı organlarının takdir hakkına giren bu gibi konularda AİHM tarafsız bir tutum alır. Hele kabul edilme kararında AİHM davanın esasına ilişkin bir değerlendirme yapmaktan özellikle kaçınır. Bu kararda da, AİHM’nin nitelemeleri iddianame esas alarak yapılmıştır. Bunları AİHM’nin kendi değerlendirmesi olarak görmek yanlış olur.
4. Davanın temel ekseni tutuklama. Adil yargılamaya ilişkin şikâyetleri AİHM ancak dava kesinleştikten sonra ele alır. Bunun nedeni, AİHM’nin davanın bütününü görmeden yargılamanın adil olup olmadığına karar vermemesi. Nasıl ki kararda adil yargılamaya ilişkin şikâyetler, dava sona ermediği için reddedildi. Hüküm kesinleştikten sonra bu şikâyetler tekrar AİHM’ye getirilebilir.
5. Bu aşamada, AİHM açısından geçerli olabilecek tek şikâyet, tutuklamayla ilgili olanlar. Tutuklamayla ilgili dört şikâyet var. Bu şikâyetlerden, tutuklama süresi ve tutuklamaya itiraz için Türkiye’de etkili bir yargı yolu bulunmadığı şikâyetleri kabul edildi. Büyük bir olasılıkla AİHM, pek çok başka davada olduğu gibi Sözleşme’nin 5/3 ve 5/4 maddelerinin ihlal edildiğine karar verecek.
Buna karşılık AİHM tutuklamanın makul bir kuşkuya dayanmadığı, yani üçüncü bir kişiyi suç işlendiği konusunda ikna edecek somut olguların bulunmadığı yolundaki şikâyeti reddetti. Mevcut olguların tutuklamayı haklı gösterdiğine karar verdi. Ancak tutuklamanın başlangıçta haklı olması, tutuklamanın devamı kararının da haklı olacağı anlamına gelmez. Nasıl ki, AİHM tutuklamanın devamı, tutuklamaya itirazın reddi kararlarına ilişkin şikâyetleri kabul etti. Tuncay Özkan’ın tutukluluk durumu bu çerçevede görüşülüp karara bağlanacağından, başlangıçtaki tutuklamanın makul bir kuşkuya dayanıp dayanmadığının fazla bir anlamı kalmadı.
Tutuklamayla ilgili başka bir şikâyet de davacı gözaltına alındığında ve tutuklandığında, kendisine yöneltilen suçlamanın bildirilmemiş olması. AİHM bu şikâyeti de davacı tutuklandığında kendisine terörist örgütüne üyelik kuşkusu ile tutuklandığının söylendiği gerekçesiyle reddetmiş bulunmakta.
6. Bunun dışında, Sayın Özkan’ın Emniyet Müdürlüğü’ndeki sorgulamasının işkence ve kötü muamele oluşturduğu şikâyetinin reddedilmesi, AİHM içtihadı açısından doğal. İşkence ve kötü muameleye ilişkin 3 maddenin ihlali için acının belirli bir eşiğe ulaşması, bunun doktor raporu ile saptanması gerekir.
Tuncay Özkan ve benzer davalarla ilgili olarak sorulması gereken sorular şu: AİHM’nin pek çok ihlal kararına karşın, Tuncay Özkan ve başka sanıklar neden hâlâ tutuklu olarak yargılanıyor? Özel yetkili mahkeme yargıçları neden anayasanın 90. maddesini açık bir biçimde ihlal ederek AİHM kararlarını görmezlikten gelmekte ve bunca kişiyi hukuka aykırı bir biçimde özgürlüklerinden yoksun bırakmakta? Ve iktidarın hoşuna gitmeyen yargıç ve savcıların görevden alındığı, haklarında soruşturma açıldığı bir dönemde neden HSYK bu duruma müdahale etmemekte? Son olarak da Adalet Bakanlığı’nın bu konuda yapmak istediği değişiklik sorunu çözecek mi? Yoksa sorunun çözümü için CHP’nin önerisinin mi yasalaşması gerekir?”
BU KARARA İLİŞKİN BAŞKACA YORUMLAR:
Sedat Ergin www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19945148.asp 
Doç. Dr. Faruk Bilir, http://www.ankarastrateji.org/yazar/doc-dr-faruk-bilir/aihm-nin-tuncay-ozkan-karari-nin-anlami/
 
AİHM'nin Erbil Tuşalp Kararı Yorumları:
AİHM bu kararında siyasilerin eleştiriler karşısında daha hoşgörülü olması gerektiğini, basın özgürlüğünün bir derecede abartı ve tahrik içerebileceğini kabul ediyor. Erbil Tuşalp’in iki yazısında “eleştiri sınırlarını aştığı”nı kabul eden ve Yargıtay incelemesinden onanarak geçen yerel mahkeme kararındaki basın özgürlüğü anlayışının AİHM nin bu kararından sonra nasıl bir gelişmeye emsal olacağı merak konusu.
 
BU KARARA İLİŞKİN DİKKAT ÇEKEN YORUMLAR:
 
 
HRANT DİNK DAVASININ GEREKÇELİ KARARI AÇIKLANDI:
 
ŞÜPHE VAR, DELİL YOK!
 
Mahkemenin gerekçeli kararında, ''Sanıkların örgüt kurma,yönetme, üye olma, yardım etme suçları dosyadaki deliller ile kesin, net, şüpheden uzak ve duraksamaya yer bırakmayacak somut olgu ve delillerle kanıtlanmadığından sanıkların delil yetersizliği nedeniyle beraatlerine karar verilmesi gerekmiştir'' denildi.
Gerekçeli karardan notlar

- "Delil olmadan sadece bir kısım mantıksal yorumla terör örgütü suçundan mahkumiyet kurulması ceza hukukunda mümkün değildir"

- "Eğer bir terör örgütü var ise doğası gereği günümüzde de bu örgüt faaliyetlerini sürdürmekte, en azından hücre yapılanması ile uyuma sürecine girmesi gerekli ve bu durumun somut olgu ve delillerle ortaya konulması gerekir"

- "Cinayeti, çocuk denilebilecek yaşta olan sanıkların bir örgüt olmadan düşünüp, planlayıp yapmaları akla uzak görünmektedir. Bu düşüncemiz olayın arkasında bir terör örgütü olduğu şüphesini güçlendirmektedir"

- "Cinayeti planlayanlar, tetikçileri seçtikten sonra hiç bir zaman tetikçiler ile hukuki ve fiili irtibatlarını sağlayacak delil ortada bırakmamışlardır"

- "Kuvvetle muhtemel cinayeti işleyen samast ve azmettirci hayal dahil bu kişilerin (örgüt) kim olduğunu bilmemektedir"

- "Örgütün (varlığıyla ilgili) delillerine ulaşılamadığından, şüphe nedeniyle beraat kararı verilmiştir"

- "Akıl yürütme ve yorum yöntemleri yalnızca "şüphe" için yeterlidir. "şüphe" sanıklar lehine yorumlanır. "şüphe" ile "mahkumiyet" hükmü kurulamaz"

- "Cinayet için ortada tahmin edilenden daha büyük bir terör örgütü olmasaydı delillere daha kolay ulaşılacağı mantıksal olarak çıkarılabilecek bir sonuçtur" cumhuriyet.com.tr/?hn=317332 –
BU KARARA İLİŞKİN DİKKAT ÇEKEN YORUMLAR:
 
 
-------------------------------------------------------------------------------------
DEVLET DENETLEME KURULU DİNK CİNAYETİ RAPORUNU TAMAMLADI.
 
Ağır hizmet kusuru var”
 
 
 
Raporun sonuç bölümünden:
 
"YukarıdaözetlenenveayrıntılarıRaporunilgilibölümlerindeyeralantespit,
değerlendirme ve önerilerin gereğinin yapılmasını teminen işbu Raporun, 2443 sayılı Devlet
Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanun’un 6. maddesi uyarınca Başbakanlığa
gönderilmesi gerektiği ve ayrıca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına da raporun bir örneğinin
iletilmesininuygunolacağıdeğerlendirilmektedir.
--------------
BAKALIM İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NE YAPACAK?
--------------
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün istemiyle Dink cinayetini inceleyen Devlet Denetleme Kurulu raporunda kamu görevlilerinin ihmalinın ana dava kapsamında soruşturulması gerektiğini bildirdi.
 
T24- Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'i hedef alan suikastı inceleyen Devlet Denetleme Kurulu raporunda Dink’e yönelik tehlikenin öğrenilmiş olmasına karşın korunmasına yönelik gerekli çalışmaların yapılmadığına işaret edildi. Raporda Dink cinayetinde ihmali olan kamu görevlilerinin de ana dava yargılanması gerektiğine dikkat çekildi.   
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün talimatı üzerine Dink'i hedef alan suikastı inceleyen DDK, raporunu tamamlayarak kamuoyuna açıkladı.
Raporda, "Hrant Dink'e yönelik bir tehlikenin varlığının Emniyet ve Jandarma personelince öğrenilmiş olduğu, Hrant Dink'in korunmasına yönelik istihbarat birimlerinin gerekli çalışmaları yapmadığı ve işbirliğine gitmediği, idari makamların Hrant Dink'e yönelik oluşan riskleri bilebilecek durumda olmalarına rağmen, her kademedeki sorumluların zincirleme eylemleri sonucunda tehlikeyi önlemek için gereken tedbirlerin alınmadığı"na işaret edildi.
Cumhurbaşkanlığının internet sitesinden yapılan açıklamada da, Dink'in, 19 Ocak 2007 tarihinde gazetesinin önünde kurşunlanarak öldürüldüğü ve faillerin kısa süre içerisinde yakalanarak yargılandığı hatırlatıldı. Açıklamada şöyle denildi:
"Bahsi geçen cinayetin öncesinde ve sonrasında yürütülen kamusal görevlerin ifası ile ilgili bazı iddialar kamuoyunda ve basında sürekli olarak yer almış ve aynı iddialar gerek merhumun ailesi gerekse avukatları tarafından da dile getirilmişti. Özetle, mezkur hususlar nedeniyle yakalanan faillerin başkaca irtibatlarının bulunup bulunmadığı hususunun tam olarak açıklığa kavuşturulamadığı ve yargılamanın sıhhatli bir biçimde yapılamadığı şeklinde kamuyounda tartışmalar yaşanmıştı.
 --------------------
İşte Hrant Dink cinayetinde sansürlenen altı sayfa
Devlet Denetleme Kurulu’nun, “devlet sırrı” gerekçesiyle Hrant Dink raporunda sansürlediği 6 sayfalık bölümde, emniyet ve jandarmaya yönelik suçlamalar yer alıyor. Raporda, “Dink’in öldürülmesine yönelik silah temin edildiği şeklindeki açık ve net istihbarat, Trabzon Jandarma Komutanlığı’nca işleme konulmadı” deniliyor
24 Şubat 2012 Cuma, 09:51:34
BÜLENT AYDEMİR / GAZETE HABERTÜRK
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) Hrant Dink cinayetine ilişkin raporunda karartılan 6 sayfalık bölümü Habertürk açıklıyor.

“Devlet sırrı” olarak karartılan bölümde, emniyet ve jandarmaya yönelik suçlamalar yer alıyor ve ihmalleri bulundukları halde kamu görevlilerinin yargı önüne çıkarılmadığı anlatılıyor. İşte, 649 sayfalık raporun karartılan 6 sayfalık bölümü:

İSTİHBARAT TRABZON’A VERİLMEDİ
Yasin Hayal tarafından, Hrant Dink’e suikast düzenleneceği yönünde Yardımcı İstihbarat Elemanı (YİE) Erhan Tuncel’den alınan ve 15 Şubat 2006 tarihinde değerlendirilmesi yapılan istihbari bilginin gereği için dönemin Trabzon Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gönderildiği ancak olayın Jandarma Komutanlığı yetki alanı olan Pelitli’de mukim kişilerle ilgili olmasına rağmen, alınan istihbaratın İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gönderilip Trabzon Valiliği ve Trabzon Jandarma Komutanlığı’yla paylaşılmadığı görülmüştür.

SORUŞTURMA İÇİN YETERLİ
Özellikle cinayetin işlendiği dönemde görevde olan emniyet personeliyle ilgili ihmal iddialarının soruşturma/kovuşturma açılabilmesi açısından yeterli düzeyde ve ciddi olduğu değerlendirilmiştir.

İŞLEM YAPILMADI
Trabzon Jandarma Komutanlığı’na, Trabzon Emniyet Müdürlüğü’nce edinilen istihbaratın benzerinin, daha net ve ayrıntılı olarak başka kaynaklardan intikal etmiş olduğu görülmüştür. Hrant Dink’in öldürülmesine yönelik olarak silah temin edildiği ve/veya edilmek üzere teşebbüste bulunulduğuna ilişkin açık ve net istihbarata rağmen, bu istihbarat; Trabzon Jandarma Komutanlığı’nca işleme konulmamış ve herhangi bir adli ya da idari birimle paylaşılmamıştır.

 
 
SAHTE RAPOR DÜZENLEDİLER
İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlileriyle ilgili olarak; İstanbul Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğü’ndeki görevlilerin, Trabzon’dan gelen yazı üzerine istihbarat gereklerini yerine getirmedikleri, Yasin Hayal’in ağabeyi Osman Hayal’in çalıştığı yerde araştırma yapmadıkları halde yapılmış gibi gerçeğe aykırı tahkikat raporu düzenledikleri görülmüştür.

YARGI ÖNÜNE ÇIKARILMADILAR
Yazılan raporlarda ilgili kamu görevlilerinin ihmal şüphesinde makul ve yeterli delillerle ortaya konulduğu, ancak İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nin kararıyla yargı önüne çıkarılamadıkları görülmüştür.
 
Yargı(tay), yargı sendikasını kapattı!
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 21 Şubat 2011 tarihli kararıyla Ankara 15. İş Mahkemesi'nin kararını onayarak  Yargıç ve Savcılar Sendikası, Yargı-Sen’i kapattı. Böylece yüksek yargı tarafından kapatılan sendikalara bir yenisi eklenmiş oldu. Yargıtay daha önce de Tüm Emeliler Sendikası, Emekli-Sen’i kapatmıştı.  Aralarında Öğrenci Sendikası Genç-Sen’in de olduğu başka sendikalar hakkındaki kapatma davaları ise devam ediyor. Genç-Sen hakkında yerel mahkeme tarafından verilen kapatma kararı Yargıtay aşamasında. 
Kapatma davaları genellikle yıllar alırken, Yargı-Sen jet hızıyla kapatılan sendika oldu. 20 Ocak 2011’de kurulan sendika 28 Temmuz 2011 tarihinde Ankara 15. İş Mahkemesi tarafından kapatılmıştı. Böylece yargının iyice hızlandığını görmüş olduk. Yargıtay’ın yerel mahkemenin kapatma kararını onaması vahim. Çünkü bu Türkiye’de yüksek yargının sendika ve örgütlenme özgürlüğü konusunda sahip olduğu anlayışı yansıtıyor. 
Yargıtay’ın Yargı-Sen’i kapatma kararı bir sendikanın kapatılmasının ötesinde anlamlar ifade ediyor. Yüksek yargı, Anayasanın 90. maddesinin açık hükmüne rağmen Türkiye’nin onaylamış olduğu uluslararası sözleşmeleri görmezden gelerek iç hukukta yer alan ve uluslararası sözleşmelere açıkça aykırılık gösteren hükümlerde ısrar ediyor.  
Oysa Anayasanın 90. maddesi son derece açık: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” Anayasa hükümleri yüksek yargı dahil herkesi bağlar.  
Yargıçlar böyle bir davada ne 2821 sayılı Sendikalar Yasasını ne de 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları yasasını esas alabilir. Bu iki yasada yer alan yargıç ve savcıların sendika kurmasını engelleyici nitelikteki hükümler Anayasanın 90. maddesi nedeniyle uygulanamaz. Anayasal hüküm açıktır.  Bırakın Yüksek yargıçları bu hükmün ne anlama geldiğini hukuk fakülteleri birinci sınıf öğrencileri bile bilir. 
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri, Avrupa Sosyal Şartı ile İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), ILO denetim organları ve Avrupa Konseyi kararları yargıç ve savcıların sendika kurma hakkını güvence altına almaktadır. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi bu kapatma kararı ile tüm bunları elinin tersiyle itmiştir. Uluslararası hukuka direnen bir yüksek yargı zihniyeti ile yüz yüzeyiz.  
Ancak bu kapatma kararlarını yargının durduk yerde almadığının, hükümetin ısrarlı çabaları ve girişimi ile bu davaların açıldığının altını çizelim. Emekli-Sen kapatma kararında olduğu gibi Yargı-Sen kapatma kararında da kapatma talebi Ankara Valiliği’nden geldi. Nitekim Valilik bu ısrarını Yargıtay aşamasında da sürdürmüş ve Yargı-Sen’in kapatılmasını talep etmiştir.
Yürütme ve Yargı erkleri sendikaların kapatılması konusunda büyük bir uyum göstermektedir. 
 
 
Hatırlıyor musunuz? 12 Eylül 2010 referandumu sırasında sendikal haklar genişleyecek diyorlardı... 
 
Hiç kuşkunuz olmasın, Yargıtay’ın pek çok başka kararı gibi, bu karar da İHAM’dan dönecek. Ama korkarım, şimdiye kadar olduğu gibi İHAM kararları ne hükümetin ne yargının umurunda olacak.
 
--------------------

 
YARGI-SEN’İ KAPATANLAR ANAYASDAKİ BU HÜKÜMLERİ GÖRMÜYOR MU?
Ali Rıza Aydın
Anayasa yazıyor:
“Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı, demokratik hukuk Devletidir”…
Anayasa yazıyor:
“Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir”…
Anayasa yazıyor:
“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerle kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası sözleşme hükümleri esas alınır”…
Türkiye’de usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 87, 98 ve 151 sayılı sözleşmeleri, hem meslek esaslı sendikaları, hem de yargıç ve savcıların sendikal örgütlenmelerini koruma altına alıyor, sınırlama yapmıyor. Türkiye bu sözleşmeleri onaylarken, yargıç ve savcıların sendikal örgütlenmelerini engelleyecek herhangi bir beyan ve çekince koymuyor.
Tablo açık ve net: Anayasa, “kişi, kurum, yürütme, yasama ve yargı organları” ayrımı yapmadan, kimseyi dışarıda bırakmadan yasaları uygulayan herkesi bağlayan bir hüküm içeriyor; temel hak ve özgürlüklere yönelik uluslararası sözleşmelerle yasaların çatışması halinde, uyuşmazlığın çözümünde, uluslararası sözleşme hükümlerinin esas alınmasını buyuruyor.
Anayasa yazıyor:
“Yargı yetkisi, Türk Ulusu adına bağımsız mahkemelerce kullanılır”…
“Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır”…
Ve Türkiye’de yargıç ve savcılar, sendika kuruyor.
Kuramazsın diyorlar; İdare kuramazsın diyor, İş Mahkemesi kuramazsın diyor, Yargıtay kuramazsın diyor. Gerekçeleri, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu…
YARGI-SEN feryat ediyor, “Anayasa hükümleri açık, uluslararası sözleşmeleri uygulayın” diyor. Ama YARGI-SEN kapatılıyor.
Çok gerilere gitmiyoruz. 2006 yılında yargıç ve savcıların derneği, YARSAV kurulduğunda da aynı tartışmalar yapılmıştı. Yasayla darbe yapıp YARSAV’ı kapatmak isteyenler, kendilerine yakın bir dernek daha kurulunca susmayı tercih etmişlerdi.
Tablo net ve açık… Anayasa’da dernek ile sendika sınırlaması kanuna bırakılmış. Her ikisi de temel hak ve özgürlük kapsamında; yani Anayasa’nın 90. maddesi kapsamında, yani her ikisinde de iç hukuk kuralı olan kanun değil, uluslararası sözleşmenin esas alınması gerekir. Yargıç ve savcıların dernekleri açık, sendikası kapalı…
Ne denir? Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla çalıştığı ülkelerden gelenler, Türkiye’de gördükleri ilginç olayları sorduklarında, yanıt bulamazsak, “burası Türkiye” deriz. “Hak ve özgürlük” nakavtı da kendine özgüdür; birileri demokrasi yanılsamasıyla tutar, birileri hukuk yanılsamasıyla vurur, birileri sayar…
Ama burası Türkiye; bir sendikası nakavt olduğu sanıldığı an, ayağa kalkar, yeni sendikasını kurar. Hukuk ve yargı kararı da ihlal edilmemiş olur; çünkü 90. madde, bağlayıcı ve üstün olarak Anayasa’sında duruyor.
Ali Rıza Aydın
Av. İ. Güneş GÜRSELER | Tüm Yazıları
Hits: 13699