Hukuk Gündemi 1
- BİTMEYEN HİKAYE; YENİ AVUKATLIK YASASI
Yeni bir Avukatlık Yasası’na gereksinimimiz olduğu yıllardır dile getiriliyor. Her dönemde çeşitli taslaklar hazırlanmasına, önerilerin tartışmaya açılmasına karşın köklü değişiklik yapılamadı, günlük çözüm arayışları ile yapılan bazı değişiklikler ise sorunları daha da karmaşık hale getirmekten başka işe yaramadı.
Bu kez tartışmalar yasa önerisinin hazırlanma yönetimini de içine aldı.
Kökten değişiklikler beklenilen yeni yasa arayışlarını değerlendirirken neden bu kadar geniş bir beklenti içindeyiz, yürürlükteki yasamız bu kadar mı yetersiz kaldı yoksa uygulamadaki eksiklerimiz mi sorunları büyüttü? Yeniden bir yasaya gerek var mı? Bence var çünkü elimizdeki mevzuatı yorumlarımızla, uygulamamızla canlandırıp geliştirmiyoruz. Her soruna somut bir yasal düzenleme arıyoruz. Meslek örgütlerimiz etkin ve yönlendirici kararlar alamıyor, önderlik edemiyorlar. “Ne yapalım yasa böyle.” bahanesi ile mevzuatta değişiklik yapılması bekleniyor.
Ortaya konulan öneriler arasında Ankara Barosu’nun anlayamadığım 164 üncü madde önerisini sunuyorum:
“Avukatlık asgari ücret tarifesinde yazılı vekalet ücretinin
avukatın bağlı bulunduğu baroya yatırıldığına ilişkin
belgenin dava açılırken dilekçe ekinde sunulması dava
şartıdır. Bu belgenin bulunmaması halinde dava
açılmamış sayılır. Baroya yatırılan asgari ücretler
üzerinden yüzde on tutarında bir kesinti, avukatlar
arasında dağıtılmak üzere oluşturulacak bir havuz
hesabına aktarılır. Kesinti yapıldıktan sonra kalan miktar
en geç onbeş gün içerisinde ilgili avukatın hesabına
yatırılır. Bu havuz hesabının kuruluşu ve işleyişi ile ilgili
yönetmelik Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanır.”
-İZMİR BAROSU“İZMİR BAROSU ÜYELERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN ÖZELLİKLERİ, SORUNLARI, ÇÖZÜM ÖNERİLERİ” ANKETİ YAPTI
İzmir Barosu Avukat Hakları Merkezi, İzmir Barosuna üye avukatların profilini, sorunlarını ve çözüm önerilerini tespit etmek üzere, uzman bir ekibe 1000 avukat üzerinde; “İZMİR BAROSU ÜYELERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN ÖZELLİKLERİ, SORUNLARI, ÇÖZÜM ÖNERİLERİ” başlıklı anket çalışmasını yaptırmış ve sonuçlar geçen Ekim ayında kitap halinde açıklanmıştır. İzmir ilimizin sosyal, kültürel ve ekonomik olanakları ile ülke genelinden oldukça farklı değerlere sahip olmasına karşın anketin ortaya çıkardığı avukat profilinin ülke geneli ile büyük ölçüde uyumlu olmasıdır. Bu sonuç da bölgesel gelişmişliklerin ülke ortalamasını yükseltemediğinin bir başka kanıtıdır. Bu nedenle İzmir Barosu üyesi meslektaşlarımızın özellikleri ve düşünceleri üzerinden yaklaşık yetmişbin meslektaşımız hakkında genelleme ve değerlendirme yapılabilmektedir.
(http://www.izmirbarosu.org.tr/haberler/diğer-haberler/anket-kitabi.aspx)
(http://www.yeniyaklasimlar.org/m.aspx?id=1864)
- BİR “YARGI REFORMU” PAKETİ DAHA!
Artık kaçıncısı olduğunu sayamadığımız bir yargı reformu paketi daha 30.1.2012 tarihinde “YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE BASIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARA İLİŞKİN DAVA VE CEZALARIN ERTELENMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI” başlığı ile Türkiye Büyük Millet Meclisine sunuldu. Aslında bu tasarıya da “torba tasarı” adını vermek daha doğru. İcra İflas’dan İdari Yargılamaya kadar bir çok farklı yasada değişiklik yapılıyor.
Tasarı üzerinde çeşitli eleştiriler yapıldı, Türkiye Barolar Birliği, bazı baro başkanlarımız bildiriler yayınladı, meslektaşlarımız görüşlerini dile getirdi. (http://www.barobirlik.org.tr/Detay.aspx?ID=11730&Tip=Bildiri) (http://www.denizlibarosu.org.tr/Detay.aspx?ID=11640&Tip=Haber)
Ben iki farklı noktanın altını çizmek istiyorum:
- Yasaları ağırlıkla Adalet Bakanlığı’nın hakim/savcı kökenli bürokratları ile akademisyenler hazırlıyor. Milletvekillerinin katkısı hemen hemen yok gibi. Ayağı yere basmayan yasalar daha yürürlüğe girmeden değiştirilmek zorunda kalınıyor. Erkler ayrımı yok oldu.
- Asıl sorun yasalarda değil uygulayanların yaklaşımında örneğin Yargıtay Başkanı adli yıl açış konuşmasında Yargıtay’ın yükünün azaltılması için “aleyhe bozma yasağı”nın kaldırılmasını önerebilmişti.
- “HUKUK UYUŞMAZLIKLARINDA ARABULUCULUK KANUNU TASARISI” TBMM GÜNDEMİNDE.
Yıllardır Adalet Bakanlığı’nın gündeminde olan ve geçen dönem ele alınamayan “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı” çeşitli eleştirilere, özellikle avukatlık mesleği açısından yaratacağı sakıncalara karşın halen Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonunda görüşülmektedir. Alt Komisyon raporunun yazılmasının beklendiği ve hakim olan görüşün arabuluculuk görevinin sadece avukatlar tarafından yerine getirilmesi olduğu belirtilmektedir.
Avrupa Birliği uyum süreci içinde hukukumuza sokulmak istenen bu sistemin ülkemizde başarılı olamayacağını çeşitli yazılarımda belirttim. Ceza yargılamasındaki “uzlaşma”nın, Avukatlık Yasasındaki 35 inci maddenin olamadığı gibi. Toplum olarak bu anlayıştan uzak olduğumuza inanıyorum. (http://www.yeniyaklasimlar.org/m.aspx?id=1770)
- ÇEK YASASINDA DEĞİŞİKLİK YAPAN 6273 SAYILI YASA YÜRÜRLÜĞE GİRDİ.
Değişiklikler içinde kamuoyunun ilgisi cezai sorumluluğu kaldıran hükme yoğunlaştı. Düzenledikleri çek karşılıksız çıkanların sonuç olarak cezaevine girmesini önleyen, halen cezaevinde bulunanların tahliyelerini sağlayan bu önemli değişiklik dışında gözlerden kaçan başka dikkat çekici değişiklikler de yapıldı.
Örneğin;
Çekin düzenlenme tarihinden önce muhatap bankaya ibrazının ancak 31.12.2017 tarihinden sonra mümkün olabilaeceği hükmü getirildi.
6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu henüz yürürlüğe girmeden 814 üncü maddesi değiştirilerek çekte zaman aşımı (yürürlükteki Türk Ticaret Kanunu’nun 726 ncı maddesi ile birlikte) altı aydan üç yıla çıkarıldı.
“Pansuman Yasa” türünden değişikliklerin asıl hastalığı iyileştirmediğini hep yaşadığımız gibi; ödeme vasıtası olan çeki borç senedi olarak kullanmaktan vazgeçmedikçe ve bol keseden çek hesabı açan bankalara tam sorumluluk yüklemedikçe bu sorunun çözülmeyeceğine inanıyorum. Bankanın olması gereken sorumluluğu açısından çekin kredi kartından ne farkı var? Verdiği kredi kartının limiti kadar sorumlu değil mi?
- HIZLI TREN KAZASI CEZA DAVASI ZAMANAŞIMINDAN DÜŞTÜ!!!
Faciada zamanaşımı
A.A.
8 Şubat 2012
“Sakarya’nın Pamukova ilçesinde 22 Temmuz 2004 yılında meydana gelen, 41 kişinin ölümü, 89 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan hızlandırılmış tren faciasıyla ilgili son duruşma, dün Sakarya 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Savcı, 7.5 yıllık zamanaşımının 22 Ocak’ta dolduğunu belirterek, davanın düşürülmesini istedi. Mahkeme heyeti, zamanaşımı süresinin fazlasıyla dolması nedeniyle davanın düşürülmesine ve müdahillerin özel hukuka ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar verdi. Kazada kızını kaybeden acılı baba Mehmet Alaattin Candan, vicdanında adaletin yerini bulmadığını belirterek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gidebileceğini söyledi.
Karar 3 kez bozuldu, süre 22 Ocak’ta doldu
Sakarya 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi, 2008’de makinist Fikret Karabulut’a 2 yıl 6 ay hapis 1100 lira para, Recep Sönmez’e 1 yıl 3 ay hapis 1333 lira para cezası verdi.
Yargıtay 2’nci Ceza Dairesi, 2009’da kararı tebligat eksikleri nedeniyle bozdu.
Daire, yerel mahkemenin kararını, 2010 yılının Eylül ayında 12 farklı gerekçeyle ikinci kez bozdu.
Davayı 3’üncü kez ele alan yerel mahkeme duruşmaları erteledi, zamanaşımı süresi 22 Ocak 2012’de doldu.”
Bu haber nasıl yorumlanır?
Bu sonuç kimin eseri? Günah yasaların mı yoksa uygulayanların mı? Biraz özveri, biraz özen bu sonucu önlerdi. Sanığı Nisan ayında tutuklanan davada, iki ağır ceza mahkemesi arasındaki yetki uyuşmazlığını Yargıtay’ın Ekim ayından bu yana çözmediğinin tanığıyım. Onun için “nitelikli yargılanma hakkı” tanınmadan “adil yargılanma hakkı”nın gerçekleşmeyeceğini kabul etmemiz gerekir.
Aşağıdaki makale nitelikli yargılanma sorununu ortaya koyuyor.
Makaleyi indirmek için TIKLAYIN(PDF)
Hits: 31462