Acaba bu iktidar savaşı neden çıktı konusunda uyduruk noktaların öne sürülüp kafaların karıştırıldığı sırada, Erdoğan’a yakın gazete Yeni Şafak’ta Abdülkadir Selvi, hükümetin bakışını ve olayın ismini net olarak ortaya koydu:
“Gül ve Erdoğan’ın Hakan Fidan’ın yanında yer almaları, savcı tarafından hükümetin ve devletin bir mesajı olarak algılanması gerekiyordu. Bu mesajın algılandığı konusunda kuşku yok Ankara’da. Ancak buna rağmen, rövanşist duygularla hareket edilip yakalama kararının çıkması, bir meydan okuma olarak algılandı. ‘Savaş ilanı’ olarak yorumlandı. Bu operasyonda hesaplaşılmak istenen Başbakan Erdoğan diye düşünülüyor.”
Aynı gazetede Salih Tuna, Cemaatçileri “Dikkat arkadaşlar Çölaşan’a yuvarlanıyorsunuz” diye uyarırken, yine hükümet yanlısı Star gazetesinde Ahmet Kekeç “Darbe mi olacaktı?” başlıklı yazısında şöyle yazacaktı: “Hakkında yakalama kararı çıkartılan MİT mensuplarından Cevat Öneş ‘Evet bu bir sivil darbe girişimiydi ve hükümet tarafından önlendi’ diyor. Argümanlar sağlam.”
Mustafa Akyol “the cemaat” tabirini kullanıyor ve “yaşadığımız bu MİT krizi.. ‘polis-yargı cihazı’nı ve onun tekabül ettiği komplocu zihniyeti sorgulamak için vesile olur” diyor.
Ve daha bir sürü benzer yazı, yorum... Bunlar, MİT olayına uyduruk senaryolar yazan ve iki güç arasındaki büyük kapışmayı görmeyenlerin kulaklarına küpe olur mu, bilmiyorum.
***
MİT üzerinden büyük kapışmadan bir gün önce, 7 Şubat 2012’de, “Hocaefendi”nin son sohbeti de ilginç bir rastlantı olarak, olayların tam üzerine denk düştü:
Özetle: Menfaat üzerine dünyalarını kurduklarından dolayı, başkalarını karalamak suretiyle, onlara alan tanımamak suretiyle, bütün alanları kendi hesaplarına işgal etmek gibi bir mülahazadan kaynaklanır... Her yeri biz tutalım diye düşünürler...
“Bazı siyasilerde olduğu gibi, ‘bunlar madem bir güç haline geliyor en iyisi bunları batırmak ve bunlara alan bırakmamak lazım. Alan bütünüyle bizim elimizde olursa, kimse bize soru soramaz. Ama alanın içinde başkaları olursa sorgulamak meselesi de beraberinde gelir’ gibi düşünürler. Bu insanların esenlik vaadetmeleri mümkün değildir...”
F. Gülen, bu siyasilerin şöyle düşündüklerini söylüyor: “İyisi mi bütün muhalifler yok olmalı, Allahım bütün muhaliflerimizi yok eyle, bizi muhalifsiz bırak da, ayıplarımızı mayıplarımızı yakın takibe alan insanlar bulunmasın..” (*)
***
Gülen’in bu vaazında açıkça, Erdoğan iktidarıyla çatışmasının nedenlerini anlatıyor, gibi.
Anahtar sözcükler ve açılımları: İktidar, cemaate (fazla) alan (yetki-faaliyet, devlet ve hükümette) tanımıyor. Her yeri Erdoğan ve arkadaşları tutmak istiyor. Bu siyasiler, cemaat güç haline geliyor, onları batırmak, onlara alan bırakmamak lazım; eğer bütün alanları biz kontrol edersek, kimse de bizden hesap soramaz, bizi sorgulayamaz, diye düşünüyorlar. Bunun için de bütün muhaliflerin yok olmasını istiyorlar...
Gülen, kendilerini iktidarda, dürüstlük, fazilet denetçisi; yanlış yola sapmayı, hortumlamaları engelleyici güç olarak tarif ediyor. Biz olmazsak, bunların hepsi yoldan çıkar ve sapar, düşüncesinde...
İki güç arasında bir iktidar/menfaat/güç çatışması açık ve seçik. MİT üzerinden Erdoğan’ı vurmak istediler...
***
A. Selvi, yukarıdaki yazısında hükümetin düşüncesini şöyle naklediyor: “Ülkenin kaderi bir savcının iki dudağı arasına bırakılamaz.. taşlar yerine oturacak, bu konuda kararlıyız..” Hazırlanan yasa ile özel savcılara ayar verilecek!
Ama hükümet, muhaliflerin kaderini, özel yetkili yargılamalarını iki dudağı arasına bırakıyor! Silivri yargılamalarının büyük çoğunluğu, hukuksuz, uyduruk kanıtlara dayalı olarak yıllarca sürdürülebiliyor! Erdoğan kendini korumak için yasa hazırlıyor, peki neredeyse bütün milleti terörist ve olağan şüpheli olarak gören, cemaatçi polis ve yargı cihazından bu milleti kim koruyacak?
***
Erdoğan’a karşı cemaatin “hükümet darbesi” durduruldu! İstanbul polisi ve özel yetkili savcılar arasındaki cemaat yapılanması biraz dağıtıldı. Geri kalanlara “nasıl davranmaları” gerektiği konusunda hiza verildi! Cemaat biraz güç kaybetmiş gibi.. Nitekim, şimdilik kısmen yelkenleri suya indirmiş gibiler. F. Gülen’in, Erdoğan’a ikinci operasyonu için geçmiş olsun mesajı göndermesi de bunun işareti: “Zararı şimdilik durduralım.”
Biliyorsunuz, esas büyük ameliyatta, Gülen sesini çıkarmamıştı!
Ancak savaş baltalarının gömüldüğünü sanmayın.
2014’te boşalacak 3 Koltuk’a kadar, bakın neler yaşayacağız.
Zaten The Taraf yazarı, The Cemaat’e yakın bavulcu yazar bunun işaretlerini veriyor:
“MİT-KCK yapılanmasıyla ilgili.. ortalıktan toz bulutu kalktığı anda, ıslak imzalı bir belge ortaya çıkarsa, bugün konuşanlar o gün neler diyecekler...” MİT ve AKP içinde “acemiler kadrosu yapılanması değilse, Truva atı olması sadece partiyi, başbakanı değil ülkeyi de felakete götürür.. Zarara rızasıyla girene merhamet edilmez..”
Perşembe günü: Cemaat, Erdoğan’ın otoriterliğinden yakınıyor. Bu “sivil darbe” girişiminin ardında ABD de var mı?
(*) www.kure.tv/webtv/803-haber/hocaefendi-onemli-aciklamalar-yapti/10680-Bolum/111624/&embeddedplayer=v1; ve Aydınlık, 12 Şubat.
(Cumhuriyet)