25 Aralık Pazar günkü Milliyet gazetesinin 23. sayfasındaki “dış haberler” bölümünde ABD’nin önde gelen eğitim kuruluşlarından Princeton Üniversitesi’nin Anayasa Profesörü Kim Scheppele’nin New York Times gazetesinde çıkan Macaristan ile ilgili bir makalesi yayımlandı.
10 yılını Macaristan’da geçiren Prof. Scheppele, “bir demokrasinin yasal yoldan nasıl öldürüldüğünü anlattığı makalesinde, geçen yıl iktidara gelen Fidesz Partisi’nin yasa ve anayasa değişiklikleriyle Avrupa’nın göbeğinde nasıl otoriter bir rejim kurduğunu” anlatıyor.
Prof. Scheppele söz konusu yazısında Macaristan’da geçen baharda yapılan seçimlerle, Fidesz Partisi’nin oyların yüzde 53’ünü alarak sandalyelerin yüzde 68’ine sahip olduğunu belirtirken, seçimlerin özgür ve adil olduğunu söylüyor.
Tabii burada oransızlık yüzünden seçimlerdeki temsil adaletinin tartışmalı olduğunu söyleyebiliriz. Ama sonuç fazla değişmiyor.
Fidesz’in iktidara geliş yöntemi, yüzde 5 baraj sisteminin getirdiği temsil adaletsizliğine karşın yine de demokratiktir.
Bunu kimse yadsımıyor. Zaten makalenin yazılış nedeni de demokrasinin “yasal” yöntemlerle yok edilmesidir.
***
Amerikalı profesörün anlattığı yöntem, Türkiye’de 2002’den bu yana bir sivil darbenin yürürlüğe konduğunu ileri sürenlerin altını çizdikleri yönteme çok benziyor.
Türkiye ile Macaristan’da, her ikisi de demokratik şekilde iktidara gelen partiler AKP ve Fidesz, daha sonra özerk kuruluşları teker teker kendi denetimlerine alarak, daha sonra da yargıyı yine yürütmenin sultasına sokup, medyayı zincirleyerek, ülkede rejimin yapısını demokrasiden otoriter rejime, giderek dikta yönetimine çevirmede çok benzer yöntemler uygulamaktadırlar.
AKP’nin 10 yıla yaydığı uygulamaları Fidezs çok daha kısa bir süreye sığdırmıştır.
Her iki ülkede de sivil darbenin ana enstrümanı anayasa değişiklikleri oluyor.
Fidesz iktidardaki bir yılı süresince anayasayı 10 kez değiştirirken, AKP aynı sonuçlara 12 Eylül 2010 referandumu ile ulaşmış bulunuyor.
Fidesz’in ihmal etmediği hususlardan biri de, Anayasa Mahkemesi’ni kendi denetimine almak; bunun için mahkemenin üye sayısını arttırıp yeni koltukları yandaşlarıyla doldurmuş, sonra da mahkemenin yetki alanı sınırlanmıştır.
***
Benzerlikler gerçekten şaşırtıcı; demokrasinin etkisizleştirilmesi, sonra da otoriter bir rejime dönüştürülmesi için şart olan basının tasfiyesi için uygulanan yöntem daha ilginç. Yalnızca Fidesz üyelerinden oluşan ve başkanı başbakan tarafından 9 yıllığına seçilen bir denetim kurulu oluşturulmuş bulunmakta; bu kurul medya kuruluşlarını iflaslarına yol açabilecek tazminat cezalarına çarptırabiliyor. Böylelikle medya otosansür uygulamak zorunda kalıyor.
Bütün özerk kuruluşların iktidara bağlanması, yeni kurulan Ulusal Yargı Ofisi aracılığıyla, tek kişiye tüm hâkimleri atama ve görevlendirme yetkisini vermesi, yüksek para cezalarıyla medyanın otosansür uygulamaya mecbur bırakılması yöntemleri sizlere de tanıdık gelmiyor ve bazı çağrışımlar yapmıyor mu?
Şimdi herkes önümüzdeki dönemde yürürlüğe girecek olan yeni anayasa ile durumun ne olacağını merak ediyor.
İşin ilginci, Macaristan 2004’ten bu yana AB üyesi.
Bakalım AB, Macaristan’ın sivil darbeyle diktaya geçmesini engelleyebilecek mi?
AB’yi Türkiye’de demokrasinin güvencesi olarak görenler bunu dikkatle izlemelidirler.
Gerçekten 1 Ocak 2012’den itibaren AB demokrasi sınavından geçecektir.
Macaristan’a gelince: Onun sınavdan çaktığı daha 2011’de belli oldu bile.
(Cumhuriyet)