Türkiye Cumhuriyeti’nin Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, TBMM’nin kürsüsüne çıktı ve açıkça laikliği çiğnediğini haykırdı.
“O sizin yaşadığınız eski Türkiye bitti. Vedalaşın. Uyanın, uyanın! Türkiye artık bambaşka bir ülke” dedi ve ekledi: “Bakın MEB 2023 yılı itibarıyla 2 bin 709 tane geçerli protokolümüz var. Bunların içinde sizin tarikat, cemaat dediğiniz, bizim STK dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır. Onlarla protokol yapmaya devam edeceğiz.”
Bakan Tekin’in Meclis’te sarf ettiği bu sözler, anayasanın 2. maddesine, bir Devrim Kanunu olan 1924 tarihli Tevhidi Tedrisat Kanunu’na (Öğretim Birliği Yasası) ve 1739 sayılı Milli Eğitim Kanunu’na aykırıdır!
Bakanın tarikatlar ve cemaatler ile protokol yapmayı savunurken “Protokol yaptığımız bu sivil toplum örgütleri sizin çocukları dağa çıkarmanıza engel olduğu için çatlıyorsunuz. Çocuklarımın dağa çıkmaması için, sizin insan kaynağınıza insan yetiştirmemek için buna devam edeceğim” demesi ise sonuçları çok ağır olabilecek vahim bir çarpıtmadır.
Yusuf Tekin, “Laik eğitim alanlar dağa çıkıyor” mu demek istiyor?! Bu ülke 15 Temmuz 2016’daki FETÖ darbe girişimini, Sivas, Çorum, Malatya katliamlarını hiç yaşamamış gibi konuşuyor. Bu katliamların hiçbirisi laik eğitim nedeniyle olmadı, aksine laiklik çiğnendiği için oldu!
***
Cumhuriyetin 100. yılında siyasal İslamcıların laikliğe karşı açıkça meydan okumasının nedeni, son 21 yıldır ülkeyi yöneten AKP olduğu kadar...
Çocuklar tarikatlara teslim edilirken laikliği gerektiği gibi savunmayan...
Dinci kesimden oy almak için Erdoğan’ın ortaya attığı “özgürlükçü laiklik” safsatasını destekleyen...
Diyanet Akademisi, çalışma saatlerinin cuma namazına göre ayarlanması gibi laiklik karşıtı düzenlemelerde AKP ile hareket eden...
Seçimden önce bir tarikat kendi partilerini desteklediğini açıklayınca ellerini ovuşturan...
Kendi milletvekilleri “Tarikatları kaldıran yasa kadük oldu” dediğinde hiç tepki göstermeyen ve o kişiyi yine parti meclisine seçen sözde muhalefet...
Ve bunlar olurken muhalefeti hiç eleştirmeyen gazeteciler ile “aydın” sanılan suskunlardır!
***
Tarikatların STK olduğunu iddia edenler için 13 Ekim 2020’de bu köşede yazdığım “Tarikatlar ve cemaatler insan hakları sorunudur!” başlıklı yazımda yer alan şu satırları tekrarlamak istiyorum:
STK’nin tanımı hukuken bellidir. İnsanların resmi kurumlardan bağımsız olarak örgütlenip politik, sosyal, hukuki ve kültürel amaçlarla oluşturdukları kâr amacı gütmeyen kuruluşlara sivil toplum örgütü denir. STK’ler, gönüllü çalışmalar ve üyelerinin verdiği düzenli aidatlarla ayakta kalır. Vakıflar, dernekler, sendikalar ve mesleki kuruluşlar, sivil toplum örgütlerini oluşturur. STK’lerin mali yapısı devletçe denetlenir. Yönetim organlarını mevzuata göre oluşturmak için genel kurul yapmayan, üyelerinin seçim hakkı bulunmayan STK olmaz.
Tarikat ve cemaatlerde ne seçim vardır ne demokrasi ne de özgürlük. Hiçbir sorgulamanın olmadığı bu yapılarda müritler şeyhlere sadece biat eder! Bu yapılar, inançları sömürerek özgür düşünceyi yok eder, insanları köleleştirir. Özgürlük adına savunulmaları tam bir oksimorondur!
Kurdukları paravan şirketler aracılığıyla devasa büyüklüklere ulaşan, elde ettikleri güç sayesinde devlet kadrolarına çöreklenen tarikat ve cemaatler, siyasi partilerce oy deposu olarak görülür. Bu yüzden yasadışı oldukları halde kimse dokunmaz; seçim öncesi liderler bu gerici şeyhleri, liderleri ziyaret edip oy pazarlığı yapar.
1925’te 677 sayılı yasayla kapatılan tarikatlar ve cemaatler, laik Cumhuriyete karşıdır!
https://www.cumhuriyet.com.tr/