Bir kez daha: Aynı gemide değiliz

~ 12.09.2022, Fatih YAŞLI ~

 

 

'Ali, Erdoğan’ın gemisinde değildi, bu yüzden öldü. Ali bankaların, holdinglerin, tekellerin gemisinde değildi; onlar kârlarını yüzde beş yüz artırsın diye Ali 15 yaşında çalışmak zorundaydı.'

 

Bir kez daha: Aynı gemide değiliz

31.08.2022
 
 

Ali Koç 15 yaşındaydı. Çalışmak için Van Gürpınar’dan İstanbul’a gelmişti. Silivri’de işçilik yaptığı inşaatın altıncı katından düşerek yaşamını yitirdi. Son dokuz yılda inşaat-yol iş kolunda 56 çocuk işçi ölmüştü, listeye Ali’nin adı da eklendi.

Oysa sadece birkaç gün önce Erdoğan bir kez daha “hepimiz aynı gemideyiz” demiş ve eklemişti: "Bu gemi hızla yol alırsa kazanan hepimiz olacağız. Bu gemi, güvenlik gibi ekonomi üzerinden açılan deliklerden su alarak batarsa hepimiz boğulacağız.”

Ali, Erdoğan’ın gemisinde değildi, bu yüzden öldü. Ali bankaların, holdinglerin, tekellerin gemisinde değildi; onlar kârlarını yüzde beş yüz artırsın diye Ali 15 yaşında çalışmak zorundaydı. Ali patronların gemisinde değildi, onlar gemilerini yüzdürebilsin diye Ali 15 yaşında öldü.

Ali ve yaşları ondan daha büyük başka Ali’ler, Ayşe’ler patronların gemisinde olmadıkları için her gün ölmeye devam ediyorlar; ölmeyenlerin hayatları ise hayattan başka her şeye benziyor. Milyonlar, asgari ücretle ve ancak asgari olarak yaşanabilen, insanı insanlıktan çıkartan, hayat olmayan hayatlar yaşıyorlar.

Diğer tarafta ise muazzam bir soygun düzeni kurulmuş, hepimizin gözleri önünde tarihin gördüğü en büyük servet transferlerinden biri yaşanıyor. Kur Korumalı Mevduat’la, Hazine garantili projelerle, yediğimiz içtiğimizden alınan fahiş vergilerle, imar rantıyla, ballı ihalelerle milyonlarca kişinin ürettiği zenginlik bir avuç kişinin cebine konuluyor. Piramitleri yapan köleler misali, milyonlarca kişi firavunlara çalışıyor.

Ve bu soygun düzeninin her yerinden pislik akıyor. Ahlakı şarkıcıların sahne kıyafetlerinde ya da festivallerde arayanlar, hep beraber ahlaksızlığın tarihini yazıyorlar.

Sedat Peker’in son anlattıkları düzenin çürümüşlüğün nasıl bir boyuta vardığını, pisliğin büyüklüğünü çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Düne kadar Fethullahçı çetenin bankasını yönetmiş olan bir ismi getirip “sermaye piyasaları”nı düzenleyip denetleyen kurumun başına koymuşlar. O da milletvekili olan kardeşiyle birlikte düzeneği kurmuş. İşinizi yaptırmak istiyorsanız “danışmanlık hizmeti” alacak ve gereken ödemeyi yapacaksınız, yani rüşvet vereceksiniz.

Sadece bu kadar mı peki? Değil elbette. Ortalığa saçılan videoların birinde saçının görünmesinden büyük ahlak hikayeleri çıkartan bu milletvekili, kendisinin siyasetteki ve ağabeyinin bürokrasideki nüfuzunu kullanarak, şimdilerde boşanmak üzere olduğu eşiyle birlikte borsada milyonlarca liralık spekülasyon yapmış. Bin bir umutla kapitalizmin kumarhanesine giren küçük yatırımcılara amiyane tabirle “keriz silkme” operasyonları çekmişler yani hep beraber.

Ağabey eski Fethullahçı, kardeş başındaki örtünün arkasına her şeyi saklayabileceğini düşünen tipik bir İslamcı, boşanmak üzere olduğu eşi finansçı, yanlarında Saray danışmanları… Dincilikle sermayenin, siyasetle rüşvetin, finans piyasalarıyla spekülasyonun muazzam bir bileşimi var karşımızda görüldüğü üzere.

Kimse “gerçek kapitalizm bu değil” demesin, kapitalizm tam olarak budur. Rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık, borsa spekülasyonu, mafya, çete bütün kapitalizmlerde mevcuttur, sadece dereceleri değişir ve işte bizim sermaye düzenimiz de ancak böyle ayakta durabilmektedir. Burada bir “anomali”, bir “sapma” yoktur, kapitalizmin “normal”i tam olarak budur, çürüme kapitalizme içkindir.

Bizdeki çürümenin ayırt edici özelliği ise onun üzerine örtülen örtünün ta kendisidir. Türkiye 70 yıldır ezan, Kuran, bayrak, vatan hamasetiyle yönetilmekte, din ve milliyetçilik her türlü pisliğin, her türlü kirin, her türlü çürümüşlüğün üzerini örtmekte ve böylece gizlemektedir.

Kendisi de sağın içerisinden gelen Sedat Peker’in yaptığı tüm ifşalar Türk sağının kurduğu soygun düzeninin bu ülkeye yapılmış en büyük ihanet olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Türkiye’nin son 70 yılı “zübüklüğün saltanatı”dır, Türk sağının çürüttüğü Türkiye bitmeyen bir Aziz Nesin romanıdır, içinde yaşadığımız için gülemediğimiz bir kara komedidir.

Dolayısıyla değiştirmemiz gereken de bu düzenin ta kendisidir. “Bu düzeni değiştireceğiz” diye ortalıkta gezen düzen muhalefeti, değiştireceği düzenin adını bir türlü koymamakta, düzenin ne olduğunu söylememektedir. Düzen, basitçe iktidarın kurduğu soygun düzeni değildir; düzen Türkiye’nin kapitalizmidir, sermaye düzenidir ve bu düzene şirketler, bankalar, holdingler kadar çeteler, dolandırıcılar, mafya babaları, tarikatlar ve cemaatler de dâhildir.

Sermaye düzeninin kazananları bir gemidedir, kaybedenleri başka bir gemide. Düzenin gemisi batmadan işçinin, emekçinin, yoksulun gemisinin düze çıkma ihtimali yoktur. Bu yüzden talep etmemiz gereken de bu düzene pansuman yapılması, bu düzenin restore edilmesi değil, gerçek bir düzen değişikliğidir.,

https://haber.sol.org.tr/yazar/bir-kez-daha-ayni-gemide-degiliz-346888

Fatih YAŞLI | Tüm Yazıları
Hits: 3284