Tamamı davar çobanı oldu!
Yanlış anlaşılmasın.
Çoban da bir.
Profesör de.
Ayrım yapmam.
İnancım, dünya görüşüm, aldığım aile terbiyesi, vicdanım “bir insan olarak profesörü çobandan üstün görmeye” katiyen izin vermez. Bu kıyaslamayı konuyu iyi anlatmak için yapıyorum: Bir cahil köylü, okumamış, “adalet nedir-hak etmek nedir- adam kayırmak nasıl bir mikroptur- iktidara gelenin adam kayırmasının topluma yaptığı kötülükler nedir- hukukun üstünlüğü ne demektir- tarafsız kalmak nedir- vicdani bağımsızlık neyi emreder” sorularıyla hiç karşılaşmamış, bunlar üzerinde hiç düşünmemiştir.
Davar çobanının ezberi şunlardır:
Bal tutan parmak yalar.
Bize güçlü adam lazım.
Ben oyumu güçlüye vereyim.
Güçlü biri başa geçsin.
Duble yollar yapsın.
Adliye sarayı diksin.
Ülkede inşaat çoğalsın.
Varsın kendi adamını kayırsın.
Devlete yandaşlarını doldursun.
Üniversiteye kendini destekleyen akademisyeni profesör yapsın. Yeter ki, beni de düşünsün.
Davar çobanı böyle diyebilir.
Xxx
Fakat bir hukuk profesörü, dağdaki bu cahil çoban gibi düşünebilir mi? İktidar olmuşların kendi adamı saydıkları bir profesörü, devlet üniversitesine atama yapmanın aleti olabilir mi?
Davar çobanı bu:
“Bal tutan parmak yalar” diyebilir.
Fakat hem de Anayasa hukuk profesörü olmuş bir bilim adamı, davar çobanı gibi düşünüp, “iktidar balı yutmaya” yatar mı?
Aynen böyle oldu.
TV’lerde söyleşilerden tanıdığımız, görüşlerini dinleyip doğruları bulmaya çalıştığımız 2 tane Anayasa Hukuku Profesörümüz Prof. Dr. Serap Yazıcı ile Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, “bal tutan parmak yalar-bize güçlü bir adam lazım” düşüncesindeki davar çobanı düzeyine düştüler.
İsim vererek yazıyorum
Çünkü gazetelere haber oldu.
Haberin içeriği şöyle: Düşünceleriyle, görüşleriyle, yazılarıyla, konuşmalarıyla ve mücadelesiyle iktidara yakın duran eski Anayasa Mahkemesi Raportörü Doç. Dr. Osman Can, devlet üniversitesi olan Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anabilim Dalı’nda doçent olmak istiyordu.
Fakat doçentlik kadrosu yok.
Yani yeni doçente ihtiyaç yok.
Nitekim Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, “Bizim bir yeni doçente ihtiyacımız yoktur… Bizim bir araştırma görevlisine ihtiyacımız vardır…” diye rektörlüğe yazı yazdı.
Xxx
Fakat ilan verilmişti.
Bir doçent alınacaktı.
Alınacak doçentin kim olacağını da 3 Anayasa Hukuku Profesöründen oluşan bir bilim jurisi seçecekti. Bu kürsüde sadece 1 tane Anayasa Hukuku profesörü Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu idi ve o da “bizim fakültenin doçente ihtiyacı yok” diye ilgilileri sözle ve yazıyla defalarca bilgilendirmişti.
Ne oldu tahmin edin.
Postadan bir zarf geldi.
“Fakültemizin doçente ihtiyacı yok” diyen Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’na; “Kimin doçent olarak alınacağını belirlemek için şart olan 3 kişilik jurinin üyesi olarak seçildiği ve doçent olmak isteyen adayın da hukukçu Osman Can olduğu” bildirildi.
Juriye 2 profesör daha lazım.
Onlar da düşünülmüş.
İktidar Partisi AKP’nin “Anayasa Taslağı Hazırlama Heyeti”nde yer alan Prof.Dr. Serap Yazıcı ile Prof. Dr. Mustafa Erdoğan dışardan atanan juiri üyesi yapıldılar.
Xxx
Oylandı.
Prof Kaboğlu hayır verdi.
Prof Yazıcı evet verdi.
Prof Erdoğan evet verdi.
Doç Osman Can devlet üniversitesinin Anayasa Hukuku Anabilim Dalı’na atandı. Böylece; “bal tutan parmak yalar-bize güçlü iktidar lazım” düşüncesindeki davar çobanı kalitesi üniversiteye taşındı. Biz bu kayırmacılıkla-torpille-iktidara alet olmakla bu ülkede “hukukun üstünlüğünü” nasıl kuracağız?
Bizim toplum!
Çobanıyla profesörüyle!
Politikacısıyla!
“Hukukun üstünlüğünü” gerçekten istiyor mu? İstese Kemal Kılıçdaroğlu gibi bir lider, “hukukun üstünlüğünü bir yana bırakıp madem ki halk seçti bizim milletvekillerini meclise alın, yoksa biz yemin etmeyiz ama milletvekili maaşını almaya devam ederiz” diyen anlamsız bir eyleme girebilir mi?
Tamamı davar çobanı oldu!
Hits: 2492