AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a göre Türkiye'de yaşayan garip bir insan türü var.
"Bunlar", Erdoğan'ın sözleriyle "kesinlikle milli değil, yerliliği de tartışılır" kişiler.
Ve yine Erdoğan'a göre "bu ülkede ne kadar bozguncu, ne kadar sapkın, ne kadar azgın varsa hep 'bunlarla' birlikte" oldular.
Ve "bunlar" yine Erdoğan'ın sözleriyle, "mitolojideki sadece düşmanlıktan, nefretten, acıdan beslenen yaratıklar gibi" tipler.
Türkiye'de yaşayan insanların ne kadar tuhaf tipler olduğunu şuradan anlayın ki son yerel seçimde "bunlar" 11 büyükşehir, 10 il, 191 ilçede belediye başkanlıklarını kazandılar. Türkiye'de yaşayan her üç kişiden biri yerel seçimde bunlara oy verdi.
Ve unutmayın, Türkiye nüfusunun yarısından fazlasının yaşadığı kentleri, kasabaları bu "sapkın azgınlar" yönetiyor! CHP'li, İyi Partili ya da HDP'li!
AKP Genel Başkanı öyle bir tablo çiziyor ki meşruiyetini halkın verdiği oylardan alan muhalefet partisi bir tür öcü!
Hatırlarsınız, AKP Genel Başkanı, yerel seçimler sırasında partisinin adaylarına oy verilmemesinin Türkiye Cumhuriyeti için ciddi bir "beka sorunu" yaratacağını da söylemişti.
Ve bakıyoruz aradan 1 yıl geçmiş, devletimiz için bir kalıcılık sorunu da ortada yok.
Yine hatırlarsınız, yerel seçimlerde yaptıkları propaganda gerçek olsaydı, şu anda İstanbul ve Ankara sokaklarında eli silahlı PKK militanları zabıtalık yapıyor olacaktı.
Bu söyledikleri de doğru çıkmadı.
Çok değil, iki ay önce, eğer Esad güçleri, askeri gözlem noktalarımızın etrafındaki kuşatmayı kaldırmaz ise Türkiye'nin ciddi bir "beka sorunu" yaşayacağını da söylüyordu.
Askeri gözlem noktalarımızın etrafında hâlâ Esad askerleri var, bizim askerlerimizin güvenliğini Rus askeri polisi sağlıyor.
Bu da doğru çıkmadı.
Şimdi de bunları söylüyor.
AKP Genel Başkanı kusura bakmasın ama bu doğru bir siyaset yapma biçimi değil.
Millet bu siyasi kavgadan artık sıkıldı ve bıktı.
AKP'nin bu memleketi yönetmeye ne kadar hakkı var ise başka siyasi partilerin de seçimi kazandıkları vakit o kadar hakları olacak.
Siz doğmadan önce de Türkiye Cumhuriyeti vardı, sizden sonra da olmaya devam edecek.
Sizden önce de çok seçim kazanan oldu, ülkeyi yönetti, sizden sonra da çok seçimler olacak, kazananlar ülkeyi yönetecek.
Kendinizi bu kadar abartmanıza gerek yok. Her gün kavga, her gün azar, başka bir şey bilmeyen bir politikacı tipi çiziyorsunuz.
Farkında değilsiniz, millet kavgadan sıkıldı, televizyonlardaki reytinginiz Fatih Portakal ya da İsmail Küçükkaya kadar bile değil.
Bu boş işleri bırakıp, işinize odaklanın. Yolunda gitmeyen işler var, onlara eğilin.
İşsizlikten milletin canı çıktı.
Gıda maddelerinin fiyatı yıl başından beri ne hale geldi, bir sorun bakalım.
Seçmeninizin karnını, böyle korku hikâyeleriyle doyuramazsınız, ben söylemiş olayım.
AKP Genel Başkanı, CHP'ye verip veriştirirken gazetecileri de ihmal etmedi.
Gazetecilerin hepsine kızmıyor tabii, bazı konuların konuşulması hoşuna gitmediği için o tür konuları kurcalayan gazetecilerden hoşlanmıyor.
Ama gazetecilere yönelik bu tehditkar üslup övünülecek bir durum değil, ben söylemiş olayım.
İleride tarih yazılırken bunlar da "kanaat notu" olarak bir kenarda bulunacak.
Yenilen "kul hakkı" meselesi ise zaten bu dünya ile ilgili değil ama o hesaptan da kaçış olmayacağını tebliğ edeyim.
Neyse, şimdilik buna takılmayalım, bizim mesleğin cilvelerinden biri de bu işte, ne yapalım.
Daha önce de yazmıştım, "o ses" kulağımı rahatsız ettiği için televizyonun sessize alıyorum.
Böyle yapınca da geride sadece görüntü kalıyor.
AKP Genel Başkanı, konuşmalarında "prompter" adı verilen bir cihaz kullanıyor.
Bunlar iki tane. Biri sağda duruyor, biri solda. Erdoğan konuşmasını yaparken bir sağa, bir sola döner gibi yapıyor ya nedeni bu.
Bunlar bir ayağın üzerine monte edilmiş, iki şeffaf ekran.
Erdoğan'ın yazılı konuşmaları bu ekrandan akıyor, o da bizim şeffaf cam gibi gördüğümüz bu aletten akan yazıyı okuyor.
Ama böyle olunca da konuşma ifadesiz bir yüz ve boşluğa bakan sabit gözlerle icra edilir hale geliyor.
Satırları kaçırmamak için dikkat kesiliyor ancak bu görüntü, göz altı torbaları ile de birleşince dinleyeni konuşmaya yabancılaştırıyor.
Bunu Saray'daki onlarca danışmandan hiç biri söylemeye cesaret edemez, görevi üstüme alıyorum: Yandaş yazarlarınızın çok övdüğü "sahicilik" ortadan kalkıyor.
Mimik olmayınca, gözler balık gibi sabit bakınca, sözler o camı delip, seçmenin kalbine işlemiyor!
Biliyorum beni sevmez ama bu da benden bir "yapıcı eleştiri" olsun! Zaten birbirimizi niye sevmek zorunda olalım ki?
Dinleyip, dinlememek elbette kendisine kalmış, bütün diğer eleştirilerim gibi!
AKP zihniyeti, seçmen nezdinde zemin kaybettikçe giderek "mızıkçı çocuklara" benziyor.
Şimdi de baroların ve tabip odalarının seçim sistemini değiştirmek istiyorlar.
Buldukları yöntem, kalabalık baro ve odaların seçimlerdeki ağırlığını azaltarak, küçük baro ve odaların genel kurullara hakim olabilmesinin yolunu açmak.
Böylece çoğunluğu elde etmeden, azınlık oyuyla ve kanun marifetiyle Türkiye Barolar Birliği'nin ve Türk Tabipleri Birliği'nin yönetimine el koymak!
Bir de dillerinden seçimdi, demokrasiydi, çoğunluktu gibi kavramlar hiç düşmüyor!
Seçime iyi hazırlanıp, bileğinin gücüyle kazanmaya çalışmak yerine belli ki kanun marifetiyle yapılacak katakulliler daha kolay geliyor.
Kusura bakmasınlar ve benden duymuş olmasınlar ama bu bana biraz "darbeci zihniyeti" çağrıştırıyor.
Bileğinin gücüyle, çoğunluğun oyuyla seçimi kazanamayacağını görünce, koltuğu zorla ele geçirmeye çalışmak değilse nedir bu?
İstediklerini gerçekleştirmeleri elbette çok kolay.
Kaldır parmak, indir parmak, iş biter!
Bunun tadını alırlarsa yakında seçim kanununu değiştirip, iktidardan hiç gitmemenin yollarını da aramaya kalkarlarsa hiç şaşırmayın!