Güzel masallar vardır. Ders verir, ders alırsınız.
Bazı zamanlar yaşamı da bir masal gibi yaşarsınız.
“Devlet Benim” bilinen bir sözdür[1].
Buna benzer başka sözler de söylenmiştir ve belleklerde de yer etmiştir[2].
Ancak, bu nevi sözler söyleyenler için hayırlı olmamıştır.
Sonunda da devlet, millet ve vatan onarılmaz zararlar görmüştür.
2000’li yılların demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti yüzyılı olacağı beklentisi vardı.
Bu değerlere sahip olmayan ülkeler de zaten arka arkaya yıkılıverdiler.
Şimdi yerlerinde yeller esiyor.
Ancak, insanların gelecek için umutları ise hala devam ediyor.
Bir ülkede ise tam tersi olmuş!
Sahip olduğu bu değerleri 10 yılda aşındırmış ve yok etmiş o ülke.
Bunu başarabilmiş.
Demokrasi rafa kalkmış, insan hakları gözardı edilmiş, hukuk devleti unutulmuş.
Cemaat ile birlik olup ordu tasfiye edilmiş, sonracemaate terör örgütü denmiş.
“Kandırıldıklarını” iddia etmişler.
Sermaye el değiştirmiş, mallara el konulmaya başlanmış.
Uluslararası kurumlara ve yabancı devletlere “Ey Çekme”bir övünç vesilesi olmuş.
Ne olduğunu tam bilmeseler de “Osmanlıcılık Oyununu” çok sevmişler.
Ekonomi durma noktasına gelmiş, halk yoksullaşmış, bunu da umursamamışlar.
“Çözüm Süreci” ve “Ateş Kes” masalları ile de halkı uyutmuşlar.
Seçim yapılmış, ama sonucu iyi olmamış, “biz oynamıyoruz” demişler.
Hiçbir zaman bir “Çözüm Süreci” yoktu diye de iddia etmişler.
Çatışmalar yeniden başlamış.
Pişkinlik içerisinde “yine kandırıldık” diyebilmişler.
Bir anda “ümmetçilik anlayışından” “milliyetçilik anlayışına” dönüş yapmışlar.
Herkes de şaşmış kalmış!
Ama, onlar yola devam etmişler ve ille de “400 rakamını” işaret etmişler.
Hizmetkarı olduklarını iddia ettikleri Millete “oy vermezseniz daha da kötü olur” diyebilmişler.
Bu da yetmemiş, zaten “fiili durum var” ve “Anayasa’yı da değiştirin”diye ısrar etmişler.
Hukuk hocalarından da icazet almayı unutmamışlar.
Vatandaşın da aklı iyice karışmış!
“Devlet Benim” ifadesi devlet bana aittir, yani bir mülkiyete sahiplik anlamından ziyade devletin bir kişi ile bütünleşmiş olduğunun ifadesidir.
Yani vahim bir durumdur bu.
Yasama, yürütme ve yargı da göstermeliktir artık.
Yani yoktur.
Şimdi toz duman içerisinde “Tekrar Seçim” ortamına gidilmektedir.
Tam da bu noktada artık nedenler üzerinde değil de; çözümler üzerinde konuşmak, yazmak ve tartışmak bir zorunluktur ve sorumluluktur.
Siyasi partilerin, meslek örgütlerinin, STK’ların, üniversitelerin makul ve mantıklı çözüm yolları üzerinde konuşmalarının zamanı gelmiştir.
Güven ortamının tesis edilmesi ve devamlılığının sağlanması, yurttaşların temel gereksinmelerinin karşılanması ve refah seviyesinin yükseltilmesi, vatandaşlık hukuku zemininde aidiyet anlayışının geliştirilmesi için gayret gösterilmelidir.
Bir anayasanız varsa, yerine yenisini koyana kadar bu anayasaya samimi bir bağlılık ile hizmet etmek esastır. Devlet tüzel kişiliği, devletin kurumları ve geçici olarak temsil sorumluluğu olan gerçek kişiler ile anayasa aracılığıyla devlet ile sözleşme yapmış vatandaşların karşılıklı olarak taahhütlerini yerine getirmeleri esastır.
Bundan kaçamazsınız.
Anayasa ile belirlenmiş sorumluluklarını ve yükümlülüklerini yerine getirmeyen, makam ve memuriyet yetkisini kişisel ya da bir zümre menfaati için kullananlar ve bu nedenle vatandaşlarına yalan söyleyen kamu görevlileri ise “Yüksek Mahkeme” huzurunda hesap vermelidirler.
Bu anayasal bir hakikattir.
Siyasetin bir erdemlilik ve dürüstlük alanı olduğu unutulmamalıdır.
Yalan söyleme, hırsızlık yapma, aldatma, ayrımcılık yapma, menfaat sağlama gibi suç teşkil eden fiillerin bir siyaset aracı olmadığı iyi anlatılmalıdır ve anlaşılmalıdır.
BM İnsan Hakları Sözleşmesi ile uluslararası insan hakları belgeleri ve hemen bütün anayasalar “İnsan Onuru” kavramı ile söze başlamaktadırlar[3].
Rastlantı değildir.
İnsanlık tarihi insan onurunun yüceltilmesi ve korunması ile ilgili mücadelenin bir sürecidir.
Tarih, iktidar gücünü insan onurunu kırmak için kullanan müstebitlerin acı sonlarını yazılı ve görsel olarak kamunun dikkatine sunmuştur/sunmaktadır.
Hem sahiplenmemiz ve hem de korumamız gereken değer, insan onurudur.
“Devlet Benim” kavramı değildir.
Daha da geç kalmadan bir ders alamamış olmak, ülkede ve bölgede önemli ve olumsuz sonuçların yaşanmasına neden olabilecektir.
Arzu edilen, “onurlu yaşam” ilkesinin yüceltilmesidir.
Av. Reha TAŞKESEN
14 Eylül 2014, Ankara
[1]RT, XIV. Louis (Louis-Dieudonné de France) tarafından söylenmiştir. 1643-1715 yılları arasında 72 yıl Fransa krallığı yapmıştır. Fransa'nın en uzun süre tahtta kalan kralıdır. “Devlet Benim” (l'Étatc'estmoi) sözünden de anlaşılacağı gibi Fransa'yı mutlak monarşiyle yönetmiştir.
[2]RT, “Her şey devlet içinde ve devlet için” (BenitoAmilcareAndreaMussolini), “Yeterince büyük bir yalan söyleyip, yeterince sık tekrarlarsanız inanırlar” (Adolf Hitler), “Ben gittiğimde, kapitalistler sizi kör kedi yavruları gibi boğacaklardır” (Josef Stalin/İosifVissariyonoviçCugaşvili), “Ben sadece Tan?ı ve ta?iheka?şıso?umluyum” (Francisco Franco),“3F formülü ile başarılı oldum; yani Futbol, Fado/Portekiz (Arabesk) Müziği, Fiesta/Eğlence” (Antonio de OliveiraSalazar).
[3]BM, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, “İnsanlık ailesinin tüm bireylerinin, yaradılışından itibaren sahip oldukları onur ve eşitlik kavramlarının tanınmasına ve bunların dünyada özgürlük, adalet ve barışa temel vazgeçilemez haklar olmasına” (Whereasrecognition of theinherentdignityand of theequalandinalienablerights of allmembers of thehumanfamily is thefoundation of freedom, justiceandpeace in theworld).
T.C. Anayasası, “Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu.”