Küresele Karşı Evrensel.(1)

~ 22.06.2011, Mustafa ÇEBİ ~

Tükettiği mal kadar duygu üreten yaşamlarımız var.  Sermaye egemenliğine bağlı tüm hayatlar...  Marka psikolojisi ile edinilebilinen kimlikler...  Film ve tv'lerden hijyen; içi boşaltılmış tektip endüstri yaşamlar ve eleştirel etkinliklerden; hayallerimiz ve kendilerimizi doğrulamalarını bekliyoruz...

Bilinç altlarımızı konfor beklentileri ele geçirmiş, kasıp kavuran yanılsamalar zinciri… Değiştirilmesi gereken budur.
 

Dünyayı değiştirmek; nasıl, ne yönde ve düşlerde
Düşlerimizin kaynakları nerelerde gezinmektedir. İnsanın varoluş macerasında şekillendiği; toplumsal etkileşimli duygu ve düşünce arayışlı özgürleşme ve eşit olma biçimleniş süreçleri ile; yaşam deneyimlerimizden oluşan tüketim arayışlarına kilitlenen; öfke, egemenlik ve çatışmalar sarmalında biçimlenen ötekiler…

Hiyerarşi, mülkiyet, eşitsizlik, ve pazar kurumları temel değerlerinin tayin edici olduğu bir ortamda. Düşünce ve duyguları aralıksız koşullayan, ele geçiren tüm kültürel mecralar, sömürücü projelerin yıkıcı, yapay, azgın ara dünyaları  ile kuşatılmış bir uygarlık.  Bu verili ortam saldırı ve baskısının ulaşamayacağı barış projelerinin güvenli gücüne nasıl erişilebilir.  
Böylesi öngörü; küresel örgütlü bir saldırı ortamında; insan kalbinde karşılığını bulabilir, uygulanabilir mi... Tüm yaşamı kodlayan bu sistematik küresel yaratı ortamlarına karşı duracak evrensel kültür nasıl inşa edilebilir! Böyle bir işbirliği ve karşılıksız insanı üreten heyecanın temel kaynakları nerelerdedir. Yeni bir varlık mücadelesinin enerjisini ve işbirliğini nerelerden alacaktır insanoğlu; ideolojilerden, doğanın ve insanın yok oluşundan, yeni inanç ve ritüeller ve hepsinden birden mi… Bu oluşumuna karşı tasarlanan sömürge tipi düzen inşaları yeni oluşumları kapsayacak; hapsedecek mi…     Bu durum kapital ile biçimlenmekte olan sömürgeci dünyadan kurtuluşun oldukça duyarlı güçlü kalplerin işbirliği ve dayanışması olmadan ruhlarımız kavuşamayacağımız anlamına da gelmektedir.    

Bu kalpler gerçekte var ve yaşamakta mıdırlar. Yaşanmakta olan; doğal olanın yapaylaştırılıp metalaştırılarak, kontrol edilmesi midir!   
Bireysel ve örgütlü karşı çıkışın etki alanlarını genişletme sorunuyla sınırlandırılabilen ve koşullandırılabilen yeni gerçek; bu mekanizmaların rahatlıkla tersyüz edilip dönüştürülebileceği; altyapı ve kültür ile, modernizm sonrası toplumsal ve çoksesli(!) yeni düzeneklere akıtılabilmektedir. Sahnedeki söylem olasılıkları tasvir edilebilmekte ve kaçış süreçleri tüm bu olasılık sapmaları içinde tarif edilip öngörülebilmekte, yeniden yönetilebilmektedir.

Buradaki soru, dayanışma, paylaşma ve yardımlaşma kültürünün  dünyadaki gücü temelinde yeni bir dünya düzeni nasıl algılanabilir, yaşama şekil verebilir… Reel yaşamla çatışarak beslenen böyle bir dönüşümün oluşturulduğu cazibe gücü, başarısı ve rasyonel söylem karşısındaki ritüeli ve şansına sahip olacağı hız ve çoğalımı ile nasıl bir geleceği olabilir.
Bu oluşum ve düş heyecanı kitleler tarafından verili ortama alternatif olabilir; hissedilebilir mi…

Toplumda çarpan kalpler
Dünyayı yönetebilen donanım ve merkezlere ulaşmış, küçük bir küresel sermaye erbabı dünyayı yeniden oluşturur (yakarken); çıkarlarını ve kontrol edilebilirliği öngörmektedir. Kurumları ve kültürel söylemini buna göre şekillendirir. Bizleri ve arkamızdan gelecek olan nesilleri yönetebilir, kontrol edebilir. Kar ve kontrol amacı ile yeniden sınanan, şekillenen; var edilen ulusal ve uluslararası politik ve askeri güç eliyle baskılanan mekanizmalar, kitlelerce kabul görür. Kitlelerin düzenden talepleri; halkla ilişkiler yöntemli hikayeler sürdürülen “insanlığın üstün değerli” kodları; mecralar yoğunluğuyla iletilir; talep ettirilir… Parçalanan uluslar, yakılan kentler, çöktürülen aileler ve acı çeken, yok edilen insanları izleyip korku içinde de eğitilen insanlık; bir yönüyle direniş gücündeki güçsüzlük; erdemli ve zararsız olmaklı kurulan düzen mekanizmalarının sürmesi talepli dönüştürülmüş insanlıklarımızı sürdürürken üreyen vahşeti talep ediyor; yılanın bir parçası da oluyoruz…

Tekniğin ezici konfor dayatmaları altında, hormonlaştığımız ve tıkıştırıldığımız bu esir kamplarındaki hayatlarımız altında kendimize acıyor; haksızlığa uğramışlıklarımızın listeleri ellerimizde dolaşıyor; bireysel psikolojilerimizle çarpışarak ölüyoruz. Bu eksenli umut arayışlarıyla yaşamak zorunda mıyız… Bu şansımızı aşmak için bizleri tutan nedir…

Tarih boyu değişen toplum yapılarını kontrol eden hakim sınıflarının temel dayanağı;  “kirli mülkiyet”in enerji gücü ve tutkularına sağladığı ve salgıladığı egemenlik ereği. Buradan vesayetli katil gücün, öldürme ünvanı korkutucu meşru olmuştur… Mülkiyetin bu şekliyle kutsanmasına katkı olarak ta; mülksüzlerden genel, özdeşik yaygın ve benzer kültürlü içselleştirilmiş destek(!) sağlanmış, bu düşü kurabilen taraftarlar bulmuştur. Orta sınıf bu cesaretle ön alıp, sermayeci ortama ölümüne sevdalanmıştır... 

Bir avuç mülkiyet sahibi izindeki gölgeler de; dünyanın yakılıp yıkılıyor olmasını işin doğası; kaderiyle eş tutarak hep bir ağızdan koroya katılmaktadır…

Bu kanlı ve çirkin bir oyundur.
Mülke mecbur olmayan bir yaşamın bozabileceği bir oyun... Mülke dair olmayan bir yaşamın içinde söndürülebilir bu dünyanın ateşi...   Farkında olmadığımız bir inancın ve ortak yaşamın sağlayacağı evrene açık değerler ve kimliğinden henüz uzağız... Mülkiyet gücü elindeki kanlı egemenliği alt edecek olan; insanın kendi mülksüzlük duygularındaki değerler olabilir mi... Kirlenmeden, köle olmadan yaşayıp ölebilir mi insan!..

Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın. 
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, 
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat. 
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak... 
Can Yücel / Bağlanmayacaksın


Yazının devamı: Küresele karşı evrensel (2)
Küresel dayatmalara karşı sivil itaatsiz olabilmenin; bürokrasiye, hiyerarşiye; periyodik düzenlere ve kuruculara ihtiyacı yoktur... 

Mustafa ÇEBİ | Tüm Yazıları
Hits: 3038